Tufan Türenç: Keşke medya, Menderes formülünü uygulayabilse

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

TÜRKİYE'nin önünü tıkayan yüzlerce sorun varken, dar gelirli kesimler uygulanmakta olan ağır ekonomik önlemler altında inim inim inlerken, biz akıl almaz işlerle uğraşıyoruz.

Hangi kanalı açarsanız açın, karşınıza çiğnene çiğnene macun olmuş konular ve kahramanlar çıkıyor.

İbrahim Tatlıses çıkıyor, Derya Tuna çıkıyor, Hülya Avşar çıkıyor, Kaya Çilingiroğlu çıkıyor, Fatih Terim ile Faruk Süren kavgasını tartışan spor yazarları çıkıyor.

Ve bunlar gibi ipe sapa gelmez konular ve kişiler çıkıyor.

Örneğin, İbo-Derya kavgası...

Günlerden beri bu konuyla yatıp bu konuyla kalkıyoruz.

Bu sorun sürerken bir de başımıza İbo-Reha kavgası çıkıyor.

İş büyüyor, İbrahim Bey, Reha'yı ima yollu tehdit ediyor.

Reha arkasında şehit gazetecilerin fotoğrafları, fonda ‘‘Ankara'nın taşına bak/Gözlerimin yaşına bak’’ müziği, İbrahim Bey'e meydan okuyor.

Neyse ki bu arada günlerce tartıştığımız, çözüm için çareler ürettiğimiz Hülya-Kaya kavgasını tatlıya bağlıyoruz.

Ya Avrupa'nın en büyük kupasını kazanan Galatasaray'daki incir çekirdeğini bile doldurmayacak kavga...

Terimciler, Sürenciler diye ikiye bölünüyoruz. ‘‘Terim haklı... Hayır Süren haklı...’’ diye saatlerce süren açık oturumlar düzenliyoruz.

* * *

Geçenlerde bir kanalda İbrahim Tatlıses'le uzun uzun bir söyleşi yayınlandı.

O söyleşide Tatlıses şöyle diyordu:

‘‘Vallah billah dün (geçen pazartesi galiba) gazeteleri açtım baktım ki ben yokum. Şaşdım kaldım. Basını da ayıpladım. Gardeşim bensiz olur mu hiç?’’

Çok doğru, onsuz bir tek günümüz geçmiyor.

Keşke geçebilse...

Keşke ona ve Türkiye'nin gündemini gereksiz yere işgal edenlere yıllar önce Başbakan Adnan Menderes'e uygulanan formül uygulanabilse.

O formülün ne olduğunu bugün pek az insan anımsar. O olayı yaşayan gazetecilerden öğrenebildiğim kadarıyla anlatayım.

Bilindiği gibi 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti, başta basınla iyi ilişkiler içindeydi.

Ama işler kötü gitmeye başlayınca Başbakan Adnan Menderes'in tavrı sertleşmeye başladı.

Çünkü basın, Menderes'i ağır bir şekilde eleştiriyordu.

Başbakan, basını denetim altında tutabilmek için bir sansür yasası çıkardı.

Bu, basın özgürlüğünü yok eden korkunç bir yasaydı. Gazetelerin Ankara temsilcileri toplanıp bir durum değerlendirmesi yaptılar.

Haber yazma özgürlüklerini yok eden böyle bir yasaya direnme kararı aldılar ve bunun için bir formül geliştirdiler.

* * *

Formül şuydu: Haberlerde başbakan ile bakanların adları kesinlikle yazılmayacak, sadece unvanları kullanılacaktı.

Tam bir ay bu karar uygulandı.

O burnundan kıl aldırmayan hırçın Menderes, bir ay sonra bir gezide gazete patronlarına haberlerde adı kullanılmadığı için dert yandı.

Bu uygulamanın kaldırılmasını rica etti.

Patronların müdahalesiyle uygulama sona erdirildi.

Amaca ulaşılmış, o azametli başbakan, basınla ilişkilerini yumuşatmak zorunda kalmıştı.

Hoş, bir süre sonra ilişkiler yine tatsızlaştı ve Demokrat Parti felakete sürüklenmekten kurtulamadı.

27 Mayıs 1960 İhtilali ile yıkıldı gitti. Menderes'in dramı darağacında son buldu.

Belki de o formül daha uzun süre uygulanabilseydi ve daha yaygın hale getirilebilseydi, DP'nin kendini toparlayabilmesi mümkün olurdu.

Keşke bugün medya, bu formülü hepimizi bıktıran konular ve kişiler için de uygulayabilse...

Yazarın Tüm Yazıları