Tufan Türenç: Az ve yerinde konuşmanın erdemi






Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

ÇAĞIMIZIN en ünlü halk ozanı Aşık Veysel onur konuğu olduğu saz meclislerinde söz uzadığı zaman çok kızarmış.

Biliyorsunuz; saz meclislerinde çalınıp söylenir, ozanlar belli bir saygı sırasına göre sazlarını konuşturup dağarcıklarındakileri ortaya koyarlar.

Zaman zaman da saza ara verilir, sohbetler yapılır.

Aşık Veysel'in bulunduğu saz meclislerine katılmak şansını yakalayan ozanların anlattıklarına göre sohbet uzayınca usta kızar ve şöyle dermiş:

‘‘Saz acından öldü.’’

O zaman sohbet hemen kesilir ve yeniden çalıp söyleme başlarmış.

Koca Veysel bu kısacık cümlesiyle o mecliste bulunanlara kısa ve özlü konuşmanın erdemini böyle anlatırmış.

Çünkü ozan konuştukça saz susuyor.

Yani laf uzayınca gerçek işlev unutuluyor.

Her gün, hatta her saat başı konuşan, konuştukça çam deviren bizim politikacıları gördükçe ünlü halk ozanının bu cümlesi aklıma geliyor.

Bizim politikacılar sürekli konuşup sohbet ettikleri için halkımız sürekli acından ölüyor.

Çünkü laf üretimine dalındığında iş üretilmiyor.

* * *

Örneğin şu andaki başbakanımızı, ya da ondan öncekilerden herhangi birini ele alalım.

Bizim başbakanımız sabah evinden çıkarken kapıdaki gazetecilerin sorularını yanıtlar.

Başbakanlığa geldiğinde yine kapıda bekleşen gazetecileri kırmayıp neler yapacağı hakkında bilgi verir.

Başbakanlık'tan Meclis'e giderken, Meclis'e girerken yine bir şeyler söyler.

Sonra partisinin grup toplantısında uzun bir konuşma yapar.

Öğleden sonra katıldığı bir toplantıda da mutlaka konuşur.

Sonra Başbakanlık'a döner, kapıda kameraların karşısına geçip günün özetini bir kez daha yapar.

Gün bitiminde Başbakanlık'tan çıkarken sabahtan beri yaptıklarını anlatır.

Eğer gece bir etkinliğe katılacaksa, orada da konuşur.

Yani bizim başbakanımız uyuyana kadar hiç susmaz, demeç üstüne demeç verir, açıklama üstüne açıklama yapar.

Bakanlarımız da öyle...

Sizi bilmem ama, ben kameraların önünde konuşmama babayiğitliğini gösteren bir bakan görmedim.

* * *

Oysa bazı meslekler, bazı mevkiler, bazı konumlar vardır ki, oradaki insanlar büyülü bir zırha bürünmek zorundadırlar.

Gerektiği zaman, gerektiği kadar konuşarak, zırt pırt halkın karşısına çıkmayarak...

Sokaktaki vatandaş için onlar biraz erişilmez olmalıdır.

Sanatçılığın, yazar-çizerliğin, devlet adamlığının, politikacılığın raconunda bu büyülü erişilmezlik çok önemlidir.

Modern Türk tiyatrosunun kurucusu Muhsin Ertuğrul sanatçılarını her fırsatta uyarırmış:

‘‘Aman sakın ha halkın arasına gelişigüzel karışmayın, kendinizi onlardan mümkün olduğu kadar saklayın. Yoksa onların gözündeki büyünüz bozulur.’’

Rahmetli İsmet Paşa o kadar az, ama o kadar öz konuşurdu ki, bu yüzden birçok cümlesi tarihe geçmiştir.

Zaman zaman hepimiz bir olay karşısında bir ders gibi onun konuşmalarını örnek olarak veririz.

Siz bugünün liderlerinin tarihe geçecek kaç cümlesini anımsıyorsunuz?

Bugün bizim toplumumuz ‘‘Konuşan Türkiye’’ yerine ‘‘Geveze Türkiye’’ haline gelmiştir.

Sokaktaki vatandaştan zirvedeki insanlarımıza kadar herkes, her konuda uzun uzun konuşuyor.

Baksanıza, Kemal Derviş bile daha geleli iki gün olduğu halde aynı hastalığa tutulmaktan kurtaramadı kendini.

Yazarın Tüm Yazıları