Trafikte de demokrasi yok

Yıllardır süre gelen alışkanlıkları bir anda bırakmak ve gidişatı bir anda değiştirmek diye bir kavramın olmadığını henüz anlamadık.

Nereye dönersen dön, sırtını göremezsin durumu. Devamlı aynı yerde dönüp duruyoruz. Bu nedenle yol kat edemiyoruz. Çünkü yapılan yanlışları temelinden değil, üzerinden tadilatla düzeltmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken anlık kararlarla, kısa vadeli işler yapıyoruz. Yaptığımız her neyse, bir kerede sağlam ve doğru yapıp unutmuyoruz. Yarım yamalak işler yaptığımız için devamlı aynı konuyu tekrarlayıp duruyoruz. Kendimi bildim bileli bu ülkede demokrasi vardır. Ancak yine kendimi bildim bileli bu ülkede demokrasinin olmadığı tartışılır. Demokrasinin yazılı olmasını istiyoruz. Bunun bir kişilik kavramı olduğunu halen anlamadık, bu kafayla anlamamız da mümkün gözükmüyor. Demokrasi sanki ciklet, "sürekli çiğneniyor", olur olmaz çiğnersek bir gün şişer ve ağzımızda patlayıverir. Son dönemde hemen hemen herkes, demokrasi kelimesini bilmeden kullanmakta. Yazarlar, hedefteki insanların kişilik haklarını unutarak yazmakta, konuşmacılar, demokrasinin varlığını yokluğunu her gece televizyonda birbirlerini döverek tartışmaktalar. Ancak, halkımıza demokrasi adına kötü örnek olduklarını da maalesef unutmaktadırlar. Önceliği karşındaki insana verecek ve kişilik haklarına saygı duyacaksın, sonra demokrasiden bahsedeceksin.

AVRUPA BİZİ SEYREDİYOR

Avrupa Birliği demokrasi anlayışınız yeterli değil dediğinde karşı çıkıyoruz ama, halen daha demokrasinin ne olduğunu tartışıyoruz. Kimsenin özlük haklarına karşı saygı duymadığı bir ortamda, demokrasiden ne anladığımızı, Avrupalı dostlar anında izliyor ve görüyor. Elinde saati kaça ayarlı belli olmayan bir bomba tutan sürücülerimizle, "Bizi de aranıza alın" diye yalvarıyoruz, hiçbir zaman aralarında olamayacağımız bu topluluğa. Bugün, yarın onlarca kişinin hayatını kaybedeceği bir ülke olarak görülmeyi istemiyoruz artık. Bu köşede siyaset yok biliyorsunuz. Biz trafik demokrasisinden bahsediyoruz. Her gün sabahtan akşama kadar yollarda birbirimizi alt etmek uğruna, ocakları söndürmeye kadar varan demokrasi anlayışından bahsediyoruz. Kurallarını kimsenin takmadığı, bu nedenle hiç tanımadığımız insanların yaşam haklarını bir çırpıda alan insanların yaşadığı demokrasiden bahsediyoruz. Türkiye’yi dünyada söz sahibi bir ülke, hatta İstanbul’u dünya kenti yapmak için uğraşıyoruz ama içindeki bizler, dünya vatandaşı olmak için ne yapıyoruz? Yayalara yol vermeyen sürücülerin, kafasına estiği yerden karşıdan karşıya geçerken hayatını kaybeden yayaların yaşadığı bir ülkede, nasıl dünya şehri olacak anlamış değilim. En basitinden bu iki kuralı bile işletmeyi beceremeyen bizler, yollarda hayatımızı kaybederken hangi demokrasiden bahsediyoruz. Siz hangi ülkede yaşıyorsunuz sayın beyler ve saygı değer yöneticiler. Çoluk çocuk demeden, bakan milletvekili demeden binlerce insanımız trafikte can veriyor. Okutacaksın, adam edeceksin, sonra trafikte öldüreceksin. Gerçekten çok ayıp, nedir bu cahillik. Son 2 yılda TBMM’de görev almış kaç değerli insanımızı aramızdan aldı trafik canavarı. Sizi de bir gün köşeye sıkıştırabilecek bu canavarı niye öldüremiyoruz? Size verdiğimiz yetkilerle önce bizim hayatımızı garanti altına alın, sonra bizden bir şeyler bekleyin.

Sevdiklerimiz trafik belasına kurban gidecek, siz seyredeceksiniz, bir araya gelip bu kaosu ortadan kaldıramayacaksınız ve kendi işinize öncelik verip bizden oy isteyeceksiniz. Kültür düzeyi düşük ülkelerde en iyi yaptırımın ağır cezalar olduğunu söyleyeceksiniz ama oy kaybetme korkusu ile gerekli yasaları çıkartmayacaksınız. Yollarda yaşanan bu vahşeti görüp gerekeni yapmıyor ve kendiniz için demokrasiden bahsediyorsanız, yok böyle bir şey. Belediye Başkanımız Sayın Kadir Topbaş çok ciddi yatırımlar ve çalışmalar yapıyor.

İstanbul’u kameralarla donatıp ihlalleri azaltmayı, güvenliği artırmayı hedefliyor. Bizlerin de bu çalışmalara destek olup, demokrasinin olduğu bir "Dünya Şehri" olma hayaline ortak olmamız gerekiyor. Bende kendimce bir proje geliştirip başkanımıza sunsam mı, diye düşünmüştüm. Bakın 2010 yılına üç yıl kaldı, zaman çok kısa. Kameralara ek olarak halkımızın koluna öten bileklikler takalım. "Kırmızı ışık" ihlali yapanın ki avazı çıktığı kadar ötsün. Yok daha neler deyip vazgeçtim, bu proje ses kirliliğine neden olacağı için hayata geçmez, unutun gitsin. Düşünsenize, 12 milyon cihazdan çıkacak sesi.

Demokrasiyi gerçekten yaşamak istiyorsanız, karşınızdaki insanlara her ortamda öncelik vermeyi deneyin. Bunu başarıyorsanız helal olsun, siz gerçekten örnek alınacak bir kişisiniz.
Yazarın Tüm Yazıları