TMSF’nin satışlarına bakış

TASARRUF Mevduatı Sigorta Fonu’nın (TMSF) 52.5 milyon dolara aldığı oteli, 25.3 milyon dolara satması, son günlerin önemli konularından biriydi.Tartışmalara bakıldığında eleştirilerin ‘Niye zamanında bu kadar yüksek bedelle satın alınmış’ noktasında yoğunlaştığını gözlüyoruz.Başka zaman olsa, acaba ‘Niye bu kadar ucuza satıldı?’ noktası mı önde olurdu diye düşünmeden de kendimizi alamıyoruz.Düşünülmeyen ya da düşünüldüğü halde üzerinde durulmayan bir nokta da ‘dönemlerin kendine has özelliği’. Belki o dönemde bu oteli 52.5 milyon dolara satın alma kararı verenler bugün olsalardı, şimdiki yönetim gibi otelin 25.3 milyon dolara satılmasına razı olacaklardı. Ya da tam tersi; şimdi görevde olup 25.3 milyon dolara satış kararı verenler o dönemde olsalardı, 52.5 milyon dolara satın alma kararı da vereceklerdi. Yani aynı kişiler de olsa dönemin özelliğinden ötürü verilecek kararların, önceliklerin değişeceğini görmek gerekiyor.Biliyoruz ki, daha Koçbank talip olmadan, Yapı ve Kredi Bankası’nın kamu tarafından atanan yönetim kurulu, bankanın turizm iştiraklerini, defter değerinin altında talepler geldiği için, iyi olduğu söylenen fiyata rağmen, satma kararı vermeye cesaret edememişlerdi. Şu anda bankaların bilançolarında, ‘eğer satsalar bilanço değerini yakalamayacak’ çok sayıda iştirak, gayrimenkul olduğunu, herkes biliyor.O dönemde yeniden sermayelendirme, enflasyon muhasebesi derken, gayrimenkullerin ve iştiraklerin, hele o dönemin değerlerine kıyasla, çok fazla değerlendirildiğini ve bilançoların bir ölçüde şişirilerek kurtarıldığını bilmeyen var mı?Yani ‘şimdikini kurtarmak için geçmişi karalamak’tan kaçınmak, bankacılığın, kriz dönemi ve şimdiki koşullarının birlikte değerlendirilip, öyle yargılarda bulunmak gerekiyor.Bizce mevcut TMSF yönetimi cesaret gösterip, bir an önce tahsilat yapmak için, defter değerinin altında da olsa, bu satışa izin vermiştir. En azından cesur bir davranıştır ama bu geçmişteki TMSF yöneticilerinin ‘malı yüksek değerine satın alıp, bazılarının kayırıldığı’ anlamına da gelmez. Ekspertiz raporları doğrultusunda yapılan alım ve satımlar vardır. Tek bir alıcı olmasına rağmen satış yapılmıştır ve kimse örneğin ‘Başka ucuza satışlar olacak da şimdiden bunun yolu mu açılıyor?’ diye sormuyor. Bu olaya tek taraflı bakmamak gerektiğini düşünüyoruz. İşin içinde ne olduğunu çok taraflı bakılmalı ama ‘peşin adam harcama’dan da vazgeçilmeli.TEŞVİKTE GERİ ADIMGeçen hafta ekonominin gündemindeki bizce en önemli konu ise IMF’yle ilişkiler ve teşvik yasası idi. Başından beri söylediğimiz gibi; Hükümetin IMF’yle anlaşma yapmamama gibi bir lüksü bulunmuyor. Bu nedenle de teşvik yasasında da, daha önce üzerinde mutabık kalınan gelir-harcama kalemlerinde de, bir anlaşmaya gidilmesi kaçınılmazdı.Bizce Hükümet ‘işler iyi gidiyor rehaveti’ne kapılmak üzereydi ki; IMF hálá bir program uygulanması gerektiği, bu nedenle mali disiplinin kaybedilmemesi gerektiği konusunda gerekli uyarıyı yaptı. Yani yine ‘raya çekme tartışması’ yaşandı.Bu tartışma aslında hálá bitmiş değil. Ancak Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı temaslardan alınan izlenim, ‘Bu işin mevcut yatırımlara teşvik verilmeyerek çözümü’ne gittiğini gösteriyor. Böylece asıl yükü getirecek olan teşvik de ortadan kalkmış olacak.Ancak bu tartışmaların burada bitmesini beklemiyoruz. Aslında bitmemesi de gerekir... IMF işin sadece ‘harcama-gelir’ durumuna bakıyor olabilir ama Hükümetin olaya daha uzun vadeli ve daha geniş perspektifle bakması gerektiğine inanıyoruz.Yani biran önce Türkiye’nin yatırım haritasının çıkarılıp, destek verilecek bölge ve sektörlerin detaylı haritasının çıkarılması gerekiyor. AB ile müzakerelere hazırlanılan bu dönemde, bu analizlerin önemi daha da büyük. Daha sonra gerekirse AB ile pazarlık yapılıp, Türkiye’nin farklı teşvik sistemine geçmesi, yani geleceğini şimdiden planlaması gerekiyor. Hükümet umarız artık bu gerçeği görmüştür ve bu gerçeğe göre davranır...
Yazarın Tüm Yazıları