Tepki ve eylemlerde ayar zorunluluğu!

Gazze’de yaşananlara üzülmemek elde mi?

Haberin Devamı

Masum, çaresiz çocuklar.  

Aç bilaç insanlar. Bölünen aileler.

Yakık - yıkık binalar. Susuzluk, evsizlik, çaresizlik, umutsuzluk. 

Yüreklerimizi dağlayan görüntüler.

Ölen çocukların dünyamızda açtığı derin yaralar.

Çocuklarını, ailelerini yitiren kadınların, erkeklerin çığlıkları.

Tümden felaket! Tümden acı!

Nobel Barış Ödülü sahibi Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari geçen hafta İzmir’deydi.

Siyasi patırtı  gürültünün ardında önemli bir toplantıya katıldı.

Aslında İTO’nun ve İzmir’in marka olması için büyük uğraş veren vizyoner Başkan Ekrem Demirtaş’ın evsahipliğinde, ateşkes öncesi ilk ciddi uyarıyı bizim ellerden yaptı Ahtisaari:

“Önce ateşkes. Uluslararası toplumun hala çözemediği sorunlardan büyük kaygı duyuyorum”.

Hala sancı. Hala belirsizlik. Ve yeni çatışmalara gebe günler.

Elbette yeni acılara.

Bu anlamda hepimizin “barış, sevgi, dostluk ve dünyanın huzur dolu geleceği adına” elbette sesimizi çıkarmamız gerekiyor.

Bu yönde içinde olduğumuz sivil toplum aracılığıyla tepki vermemiz.

Ama... Her şeyin bir dozu olduğunu da unutmadan.

Siyasi bazı yanlış ve aşırıya kaçan uygulamaların toplumları tümüyle bağlamaması gerçeğinden hareket ederek.

Diyeceğim şu; birçok yerde Gazze olayı öne çıkarılarak aşırıya kaçan eylemler, dostluk ve barışı tehdit edecek ayarda açıklamalar ve ülkeler arasında ciddi sancı yaratacak girişimler yapılıyor.

Bunlardan özenle kaçınmak gerek.

Bu arada Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu girişimlerin içine çocukları sokma yanlışının da bir an önce düzeltilmesi şart.

İzmir milletvekili Canan Arıtman çok güzel ortaya koydu:
“Çocuklarımız psikolojik anlamda bir travmaya sokuluyor”.

Oysa ne gerek var.

Onların sevgi dolu yüreklerinde, bilimle, aydınlıkla uğraşan beyinlerinde farklı kasırgalar estirmeye?

Bazı tepkileri ortaya koyarken ölçüyü kaçırmamaya da dikkat edilmesi gerekmez mi?

Unutulmamalıdır ki; İzmir ve Ege Bölgesi’nde olduğu gibi Türkiye’nin birçok yerinde de Musevi yurttaşlarımız Türkiye’ye tam bağlılık ve sadakat içinde yaşamlarını sürdürmektedir.

Bunlar çarşılarımızda dükkan komşularımız.

İşyerlerinde oda arkadaşlarımız.

Apartmanlarımızda acıyı - sevinci paylaştığımız dostlarımızdır.

Cahillik ve provokasyon zaman zaman telafisi mümkün olmayan noktalara varabilmektedir. Tarihte bunun sayısız örnekleri vardır.

Ve bir zarar yaşanmışsa, acılar olmuşsa, faturalar kesilmişse, topyekün sonuçlarına katlanmışızdır. Maalesef...

Sonrasında üzüntü ve pişmanlık duymuşuzdur.

Demokratik tepkiler, yardım kampanyaları, destek çağrıları önemlidir, anlamlıdır ve gereklidir.

Ama... Bunları yaparken tarihsel bazı gerçeklerin ardında sağduyulu yaklaşımlara da ihtiyaç vardır.

Bu konuda öncülük etmesi gerekenler de öncelikle devlet ve bürokrasi yöneticileridir.

Şu sözü hatırlamakta yarar var:

“Bir siyasetçi gelecek seçimi, bir devlet adamı gelecek kuşağı düşünür”.

İşte böylesi yöneticiler...

Ve Can Yücel’le anlamlı bir yolculuk:

“Neredeyse ışığa inanmaz olacaktık/Öyle hızlı büyüyordu içimizdeki karanlık”.

İşte böylesi duyarlılık...

Yazarın Tüm Yazıları