Tenisin büyükbabası

Güncelleme Tarihi:

Tenisin büyükbabası
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 29, 1997 00:00

Haberin Devamı

61 yaşına kadar tenis oynayan TED başkanı Behbut Cevanşir, bu sporun daha da gelişmesi için hala çalışıyor

Behbut Cevanşir, Sovyet İhtilali sonrası Türkiye'ye kaçan petrol mühendisi Behbut Han'ın torunu. Babası ve amcası 1. Dünya Savaşı sırasında Torlakyan adlı bir Ermeni'nin suikastine uğrarlar. Azerbeycan'ın eski İçişleri Bakanı olan amcası ölür, babası ağır yaralanır. İstanbul İngiliz işgali altındadır. İngilizler davanın Torlakyan lehine dönmesi için çabalarken mağdur olan babası iyi bir avukat bulur. O avukatın kızı Behbut Cevanşir'in annesi olacaktır. Büyükbaba davayı kazansa bile İngilizler Torlakyan'ı İstanbul'dan kaçırmayı başarır ve bu olay ünlü Torlakyan Davası olarak kitaplara geçer.

Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü'nün (TED) en eski müdavimlerinden. Hergün saat 17.00'de üçüncü kattaki odasında bulabilirsiniz onu. Ya genç tenizsçilerle sohbet ediyor, ya idari sorunlara çözüm bulmaya çalışıyor ya da yeni bir projesini hayata geçirmek için heyecanla çalışıyordur. 71 yaşındaki Behbut Cevanşir, Bakülü bir babayla İstanbullu bir annenin oğlu. Türkiye'ye tenisi kazandıranların başında geliyor adı. Aynı zamanda başarılı bir doktor. 61 yaşına kadar tenis oynadı, yurtiçi ve dışında yüzü aşkın turnuvaya katıldı. TED'in 33 yıldır başkanlığını yapan Cevanşir, tenisin gelişmesi için hala çalışıyor.

1926 yılında İstanbul'da doğdu. Dedesinin adı verildi ona. Azeri dilinde ‘‘uysal genç aslan'' anlamına gelen, Behbut Cevanşir... Liseyi Galatasaray'da bitirdi, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okudu. Çok genç yaşta profesör olan ve İstanbul'un tanınmış kulak burun boğaz uzmanları arasına giren Cevanşir'i Türk kamuoyu bambaşka bir yönüyle tanıdı. O Türkiye'nin ilk tenisçilerinden.

‘‘Galatasaray Lisesi'nde voleybol oynarken, okulun bir avlusunda beton bir tenis kortu olduğunu farkettim. Henüz 14 yaşındayken keşfettim tenisi ve devam ettirmek için 1936 yılında kurulan Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü'ne gittim. Ve o tarihten bu yana TED'den hiç ayrılamadım.''

Türkiye'de ilkler

Türkiye'ye tenis sporunu ilk getirenlerin İngiliz, İtalyan ve Levanten aileleri olduğunu söylüyor Cevanşir. ‘‘1930'lu yıllarda Türkiye'de tenis biliniyor ve oynanıyordu.''

1945'de başlayan ve TED'de yapılan ilk uluslararası turnuvaya katıldığında 19 yaşındaydı. O dönemden bu yana hem aktif olarak tenisin içinde oldu, hem de idarede görev aldı. Tenis kaptanlığından komite üyeliğine ve başkanlığa yükseldi. Vedat Cemal, kaleci Erdoğan, Galataray'ın eski santrforu Şahap, Behbut Cevanşir'in ilk tenis arkadaşları. ‘‘Yurtdışına gidenlere sadece tenis malzemesi siparişi verirdik. O zamanlar tenis raketi Türkiye'de bulunmuyordu. İlk siparişlerim Slazenger ve Dunlopp raketleriydi...''

Tıp Fakültesi'nde okurken milli tenisçi oldu. Ve yedi kere Türkiye'yi Davis Cup'ta temsil etti. ‘‘Çok önemli müsabakalarda maalesef sınavlarım olduğu için formsuz kaldığım zamanlar oldu ve bazı turnuvalara katılamadım.'' Peki hiçbir zaman doktorluğu bırakıp tenisi meslek edinmeyi düşünmedi mi? ‘‘Bu soru bugün bile kafamdan çıkmıyor. Tenisi tercih eder miydim? Belki bugünkü bilgilerimle ve o günkü yeteneğimi birleştirip tenis oynasaydım, büyük başarılar elde edebilirdim ama doktorluğu yine de bırakmazdım...''

Türkiye'nin büyük tenisçilerinden Fehmi Kızıl, Şefik Fenmen, Nazmi Barü'yle birlikte oynadı. Nazmi Barü ile on yıl çift oynayan Cevanşir birlikte hiçbir maçı kaybetmediklerini söylüyor. ‘‘Ona karşı oynadığımda ise sadece iki maçı alabilmiştim...'' 1956 yılında TED'in kortlarında Türkiye birinciliği elde etti, 1958'de ise Challenge Kupası'nı kazandı. Yüzü aşkın turnuvaya katıldı. Hiç tel kopardı mı? ‘‘Bizim zamanımızda bağırsak tellerle oynanırdı tenis. Dolayısıyla bağırsak teller kolay kopardı ve topa vurduğumuzda bir telimiz bile kopsa bayram ederdik. Ne büyük oyuncuyum diye... Sonra yavaş yavaş yarı naylon teller çıktı ve onları koparmak daha da güçleşti.''

Ayakkabı önemli

‘‘Maalesef maçları harp zamanında yaptık. 1940-45 yılları arasında. Yerli ayakkabılar, Çekoslovak ayakkabıları çok çabuk yırtılırdı. Amerika'ya giden bir yakınıma tenis ayakkabısı siparişi verdim. Ayağımın kırk üç numara olduğunu söylememe rağmen, kırk beş numara bir ayakkabı getirdiler. Çok güzeldi fakat ayağıma büyüktü. Yine de bir yolunu bulup üç çift çorabın üstüne giydim ayakkabıyı. İnancıma göre çorap en mühim tenis aksesuarıdır. Çorap iyi değilse, ayakkabı ayağınızı vurur, iyi oynayamazsınız. Nitekim ben de üç çift çorapla oyanayamamıştım.''

O dönemde İstanbul'da beş, Ankara'da üç kort olduğunu söyleyen Cevanşir, bugün bazı otellerin tenis turizmine bile başladığını söylüyor. ‘‘Kulüpler varoldukça tenis bence zengin sporu olmaktan çıkıyor, bu zenginliği kulüpler üstleniyor.''

Tenisi ancak 1987 yılında, o da enfarktüs geçirdikten sonra bıraktı Cevanşir. Ancak idari görevini hiçbir zaman bırakmadı. TED'i Tarabya'ya, şimdiki yerine taşıdı ve üyelerin katkılarıyla büyütmeyi başardı. ‘‘Türkiye'de okul, eğitim, aile ve sponsor konusunu biraraya getiremedik bir türlü. Kabiliyetli bir çocuk, spordan anlayan bir aile olacak. Çocuğun eğitimi planlanacak ve sonra o çocuğun maddi yönden desteklenmesi için bir sponsor bulunacak. Ancak bu tür bir sistemle başarılı sporcular yetiştirmek mümkün.'' Peki ne zaman Türkiye'den bir tenisçiyi Roland Garros veya Wimbledon'da final oynarken göreceğiz? Behbut Cevanşir bu konuda biraz karamsar ve yanıtı kısa: ‘‘Ben göremeyeceğimi biliyorum...''

Kimler tenis oynayabilir

Özel bir tenisçi vücudu diye bir şey yok.

Fiziki kondisyondan önce insanın kafasının iyi çalışması lazım.

Yapılan bazı araştırmalar solakların bazı avantajlarını ortaya koydu.

İki elle bekent vuranların topu erken almakta ve topun nereye gideceğini gizlemekte avantajları var.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!