Güncelleme Tarihi:
İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İNGEV (İnsani Gelişme Vakfı) iş birliğiyle hazırlanan “İnsani Gelişme Monitörü Araştırması”nın sonuçları açıklandı. Ülke çapında 26 ilde 18 yaş üstü katılımcılarla yapılan ve vatandaşların sosyal medyaya yaklaşımını irdeleyen araştırma, sosyal medyayı özgür hesaplarla dolu bir alan olarak algıladığını gösteriyor. Toplumun yüzde 56’sı sosyal medyayı “özgür haber alma kaynağı” olarak tanımlıyor. Türkiye’nin yüzde 88’i sosyal medyayı “ülkedeki değişik konular hakkında haber almak” ve “edinilen bilgilerin doğruluğunu araştırmak” için kullanıyor. Her 5 kişiden 3’ü sosyal medyayı “kendi hayatındaki gelişmeleri paylaşmak” için tercih ediyor. 55 yaş ve üstü kesim, sosyal medyayı “tanıdıklarının hayatıyla ilgili bilgi almak” için kullanırken, 18-34 yaş grubu, sosyal medyayı “kendi hayatındaki gelişmeleri paylaşmak” için kullanmaya daha yatkın görünüyor.
Türkiye’deki hanelerin yarısından fazlasında yüzde 57’lik bir payla bilgisayar bulunuyor. İnternet bağlantılı akıllı telefonu olanların oranı ise yüzde 80. Yine araştırmaya göre erişim ve sosyal medya kullanım oranları yaş bareminin yükselmesiyle azalıyor. Araştırma erkeklerin ve yüksek sosyo-ekonomik grupların sosyal medyada fikirlerini daha fazla paylaştığını ve bu platformlarda daha fazla katılımcı olduklarını gösteriyor.
“Yeni iletişim araçları geleneksel mecraları yok etmiyor, dönüştürüyor”
Yeni medya araçlarında yazılı içerik azalırken görsel ve video bazlı içeriğin yoğunluk artıyor. Görselin 20. yüzyıl ortalarından itibaren egemen olmaya başladığını belirten İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Halil Nalçaoğlu, içinde bulunduğumuz dönemde yazılı içerik kullanımının görsel kullanımının gerisinde kaldığını sözlerine ekledi. 2000’li yıllarla birlikte kullanıcıların aynı zamanda içerik sağlayıcı haline geldiğini ve bu yolla şimdiye kadar görülmedik hacimde içeriğin paylaşıldığını ifade eden Prof. Dr. Nalçaoğlu; “Araştırmanın ortaya koyduğu önemli bir bulgu, özellikle belli bir yaşın üzerindeki nüfusun geleneksel olarak adlandırılan radyo ve basılı yayınlara olan bağının sürmesi. Bu anlamda görsel egemenliğinin de alt kırılmalarından söz etmek mümkün. Bu bulgu kuramsal olarak yapılan bir tespiti de doğrulamaktadır: Yeni iletişim araçları ve platformları kendilerinden önce gelen mecraları yok etmiyor, ama onları dönüştürerek kendine bir yer ediniyor” dedi.
Sosyal medyanın toplumun standart iletişim aracı haline geldiğini söyleyen Nalçaoğlu, bilgi paylaşımı, kimlik oluşturma, fikir yayma, başkalarını ikna etme, topluluk oluşturma gibi temel toplumsal işlevlerin gelecekte sosyal medya üzerinden süreceğini belirtti. Nalçaoğlu “Yazılım alanındaki gelişmeler, üretimin görece kolaylığı, donanım geliştirme ve üretimindeki yetkinlik ve nihayet pazarlama alanının bu yeni oluşumlara adaptasyonu sayesinde sosyal medyayı son derece dinamik bir gelişim ve çeşitlenme sürecine sokuyor. Sosyal medya internet teknolojisinin sunduğu altyapı sayesinde çok geniş bir içerik transferi olanağına sahip. İnternet aracılığı ile şekillenen hayatlarımız yeni normalimiz olmuş durumda” dedi.
Mobil erişim dijital uçurumu azaltıyor
Mobil internet kullanımı dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de iletişim ve etkileşim teknolojilerinin lokomotifi haline geldiğini vurgulayan Prof.Dr. Halil Nalçaoğlu, “Teknoloji gelişirken insanların fizikî hareketliliği artıyor. Temel toplumsal işlevler internet üzerinden gerçekleştiği için internete erişimin mekân-bağımlı olmaktan çıkması gerekiyordu, çıktı da. Dijital uçurum teknolojinin ötesinde toplumsal eşitsizliklerle sosyo-ekonomik, cinsiyete ve yaşa dayalı, coğrafî katmanlaşmanın bir sonucudur. Ülkemiz de de bu tablo tüm dünyada olduğu gibi kendini gösteriyor. Hayat dijitalleşirken dijital araçlara ve internete erişimin eşitsizliği mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştiriyor. Mobil teknolojiler kısmen bu uçurumu dengeleyen bir işlev görüyor” dedi.
Araştırmada yer alan diğer bazı çıktılar ise şöyle: