Tekin Aral ‘Auto Show’da

Güncelleme Tarihi:

Tekin Aral ‘Auto Show’da
Oluşturulma Tarihi: Aralık 12, 1997 00:00

Tekin ARAL
Haberin Devamı

Auto Show Otomobil Fuarı bugün bitiyor. Son dakikada yetişip akşam pazarından bir Ferrari, Lamborgini ya da Mercedes kapamazsanız enayiliğinize doymayın!...Otomobil şov

İstanbul Dünya Ticaret Merkezi'nde düzenlenen ‘‘Auto Show Otomobil Fuarı’’ bugün bitiyor...

Son dakika da olsa yetişip akşam pazarından bir Ferrari, Lamborgini ya da Mercedes alamazsanız, enayiliğinize doymayın...

Ben bu ‘‘Auto Show’’u sizler için geçtiğimiz yıl da izlemiş, otomobillerle ilgili izlenimlerimi gene bu köşede yazmıştım...

Artık bu otomobil fuarını bizzat yerinde görüp sizlere aktarmayı geleneksel bir olay haline getirmeye karar verdiğimden, ‘‘Auto Show’’a bu yıl da gittim...

Şimdi bazılarınızın, ‘‘Bırak bu ayakları... Sen oraya arabaları değil, o manken kızları görmek için gidiyorsun...’’ dediğinizi duyar gibi oluyorum...

Ama her kim ki böyle düşünüyor, inanın büyük haksızlık ediyor... Benim amacım, otomotiv sanayiindeki yenilikler konusunda sizleri aydınlatmak... Sizlere arabalardan söz etmek...

Örneğin Fuar'ın kapıdan girer girmez hemen karşınıza gelen standında üst tarafı açık uzun saçlı sarışın bir araba vardı, gerçekten muhteşem, anlatılır gibi değildi... Ben şahsen hayatımda böyle şahane kaporta görmedim...

Bunlar tabii işin şaka yanı... Ama tüm arabaları; arabanın içine, üstüne oturtulan, sağına soluna serpiştirilen birbirinden güzel ve de dekolte kızlar tanıttığından, insan arabaya mı, kıza mı baksın şaşırıyor... Araba mı daha güzel, kız mı daha güzel, her şey birbirine karışıyor...

Zaten anladığım kadarıyla Fuar'ı gezenlerin bir bölümü arabaları görmek için geliyorlar... Bir bölümü ise mankenleri görmek için... Bence mankenleri görmek için gelenler çoğunlukta... Örneğin, şahsen ben de bunlardan bi...

Yahu adama ne yazacağını da şaşırtıyorlar... Tövbe yarabbim...

***

Auto Show'da söylenenlere göre bu yılın favorileri Ferrari Spider, Rover serileri, Jaguar, Nissan, Honda, Saab vs. imiş...

Çevreyi dolanırken bir ara gözüm, şöyle kapıları uzay araçları gibi aşağıdan yukarı doğru açılan inanılmaz lüks kocaman bir Hyundai arabaya takıldı.

Arabanın arka tarafında, ortada duran bir sephada tabak, çanak, yemek takımları vardı...

Sonunda demek bu ‘‘Arcopal’’ işi arabalara da sıçradı, arabayı alana bir de Arcopal yemek takımı veriyorlar herhalde diye düşünüyordum ki, Hyundai standındaki görevliden durumu öğrendim...

Bu araba öylesine lüksmüş ki... Örneğin uzun yolda giderken şoförünüz size yemek servisi bile yapabiliyor, daha sonra hem yola devam ediyor, hem de yemeğinizi yiyormuşsunuz... Tabii bu arabayı aldıktan sonra, yemeğe verecek para kaldıysa...

Yukarıda sizlere Auto Show'dagörev yapan birbirinden güzel manken arkadaşlardan söz etmiştim...

Onların bir ikisiyle de söyleştim... Evlenme teklif edeninden, ‘‘Bu arabayı sana alayım, bu gece birlikte yemeğe çıkalım...’’ diyenine kadar bir alay abuk sabuk adamla karşılaşmışlar Fuar'da...

***

Otomobiller arasında dolanıp dururken, Nissan standının önüne geldim... Gerçekten güzel arabalar vardı... Hele bir spor olanı vardı ki, yan tarafımdaki iki delikanlıdan biri diğerine:

‘‘Böyle bir araban olacak... Yolda rastladığın ne kadar kız varsa binmek için can atacaklar arabaya...’’ dedi.

Delikanlıya şöyle bir baktım...

‘‘İnşallah bir gün böyle bir araban olur... Ama sen sen ol, öyle her gördüğün her kızı alma arabana... Hele de araban Nissan'sa...’’ dedim...

***

Bir zamanlar benim de bir Nissan arabam vardı... O zamanlar çalıştığım gazete taksitle Nissan satıyordu... Ben de o kampanyadan almıştım...

Yıllarca kullandığımız dünya güzeli Vosvos'tan sonra bu ikinci arabamızdı...

Otostop modasının ülkemizde yeni yeni başladığı günlerdi... Özellikle lise ve üniversiteli öğrenciler ulaşım araçlarının hem yetersiz, hem de pahalı oluşundan, okullarına gidip gelirken otostopu kullanır olmuşlardı...

Ben de denk düştükçe zaman zaman bu genç arkadaşları arabama alıyordum... Gerçi arada bazı ufak tefek olaylar olmuyor değildi ama, gene de o genç arkadaşlara yardımcı olmaya değiyordu...

Örneğin, bir gün konsanvatuar öğrencisi bir genç kız, arka koltukta kemanını unuttu...

O, Çiçek Pasajı'nda, ya da Kumkapı'da dolaşan kemancılar gibi, elimde keman kutusu, Belediye Konservatuarı benim, Devlet Konservatuarı senin dolanıp durdum... Sonunda kemancıyı bulup malını teslim ettim vs...

Ama bir gün öyle bir şey oldu ki... İşte o gün bugündür hayatta arabama otostopçu almıyorum... Yukarıda sözünü ettiğim genç arkadaşa o öğüdü de zaten o yüzden verdim...

O Nissan'lı günlerde bir gün çıkarmakta olduğum o zamanki Fırt dergisinden çıkmış, eve gidiyordum...

Ben Göztepe'de otururum. Boğaz Köprüsü'ne girmek üzere Barbaros Bulvarı'nı tırmandım. Baktım sağda bir karaltı... Elinde bir şemsiye var.

Durdum... Bir kadın koşarak kapıyı açtı, yanıma oturdu. Başörtüsü vardı ama, kılık kıyafetinden pek başörtüsü takanlardan olmadığı belliydi... Zaten ilk işi de başındaki örtüyü çıkarmak oldu.

‘‘Ay size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Sırılsıklam olacaktım.’’

‘‘Rica ederim’’ dedim, ‘‘Herkes birbirine yardımcı olmalı.’’

Bu arada çantasından bir paket ciklet çıkardı. Ambalajını açıp bir tane de bana uzattı.

‘‘Alır mıydınız acaba?..’’ dedi. ‘‘Sağolun almayayım...’’

Ve çatada çatada çikleti çiğneyip arada bir ‘‘paaat’’ diye patlatarak koltuğa şöyle iyice yayıldı. Az sonra da taarruza geçti!..

Bu arada köprü yoluna girmiştik ama, trafik çok olmasa da sıkışıktı.

‘‘Ne iş yapıyorsun?..’’ Ben de saf saf:

‘‘Gazeteciyim’’ dedim.

‘‘Yani gazete mi satıyorsun?’’

‘‘Yok, gazetede çalışıyorum.’’

‘‘Ha öyle desene!..’’

‘‘Peki siz ne iş yapıyorsunuz?

‘‘Ben hostesim!..’’

Kadına şöyle bir baktım. Benim bildiğim, daha doğrusu uçaklarda gördüğüm hostesler şöyle gençten, fıkır fıkır kızlardır... O da ne düşündüğümü anlamış olacak ki: ‘‘Ben yer hostesiyim’’ dedi... Ve suratıma doğru ‘‘paaat’’ diye bir çiklet daha patlattı!..

‘‘Sen gerçekten hostes isen, mecburi yer hostesisin... Seni hangi pilot uçağa alır?’’ diye geçirdim içimden...

Trafik yavaş yavaş da olsa gidiyor, köprüye doğru yol alıyorduk. Bu arada arabanın torpido gözünün üstündeki düğmeye basıyor, sürekli de oturduğu koltuğun yanındaki kapı kolu ile oynuyordu.

‘‘Araba senin mi?’’

‘‘Yok... Çaldım. Şöyle üçbeş tur atıp, münasip bir yerde terk edeceğim.’’

‘‘Alınma canım’’ dedi. ‘‘Babasının arabasıyla hava atan züppeler var da...’’

Karı beni ufak ufak tırlattırmaya başlamıştı.

‘‘Evli misin?’’

Artık ben de havaya girmiş, karının üstüne gitmeye karar vermiştim... Aslında arabayı durdurup indirecektim ama gerçekten öylesine kötü bir hava vardı ki...

‘‘Evliyim... Ve şunu kafana koy ki, karımdan boşanıp seninle evlenmem...’’

‘‘Amma da şakacısın!..’’

Bu arada gene sürekli yanındaki kapı koluyla oynuyor, şak şuk onu aşağı indirip kaldırıyordu. Bütün umudum da zaten o kapının bozulup açılması, karının aşağı uçmasıydı.

O sıralarda da artık ilerleye ilerleye köprünün ortalarına gelmiştik. Birden...

‘‘Deminden beri seni gözlüyorum... Sende bir huzursuzluk var...’’ dedi kadın. ‘‘Ben huzursuz araba kullananlardan hoşlanmam. Beni bir müsait yerde indiriver...’’

İşte o zaman dünyalar benim olmuştu. Zaten o sırada turnikeleri geçmek üzereydik...

Parayı verdim, turnikeleri geçtik... Ve o dehşetengiz hatunu indirmek için arabayı sağa çektim, derin de bir soluk aldım... ‘‘Buyrun inin lütfen!..’’

Önce bana baktı... Sonra arabanın içini inceledi bir süre. Ve şemsiyesini başörtüsünü alıp aşağı indi... Kapıyı kapamadan önce içeri eğildi:

‘‘Şey, yahu sormayı unuttum. Bu araba ne markaydı?..’’

‘‘Nissan...’’

‘‘O zaman NİSSAN BİİİR!..’’

Deyip tekrar arabanın içine atladı!..

***

Uzun sözün kısası, bir ‘‘Auto Show’’u daha milletçe böyle idrak eyledik...

Yalnız bence bu ‘‘Auto Show’’da bir haksızlık yapıldı, bizim ünlü Susurluk Mercedes'inin hakkı yendi... Ben olsam onu tüm bu arabaların en baş köşesine oturtur, şeref konuğu yapardım...

Çünkü yılın gerçek ‘‘Oto Şov’’u oydu!..

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!