Teke Tek

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Köprüyü zor geçersiniz

‘‘Köprüden geçinceye kadar dayıya ayı demek’’ gerektiğini söyleyen bir başka atasözü, dünyanın bir başka dilinde var mıdır bilmiyorum!

Ancak benim dilimde, benim ülkemde böyle bir söz olduğu için utanç duyuyorum.

Bu sözü söyleyen eğer benim atamsa, onu da reddediyorum...

Böyle bir ata istemiyorum...

Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı demek şerefsizliktir...

Bir insanın onurunun ayaklar altına almasıdır..

Hele bizim ülkede, köprüyü geçinceye kadar dayıya dayı deyip, geçtikten sonra, ‘‘Bakmayın benim ona dayı dediğime, o aslında ayıdır’’ diyenler var ise, o daha büyük ahlaksızlıktır...

Bakın şu Refah Partililerin yaptıklarına...

Partileri Anayasa Mahkemesi'ne düştü düşeli, Mahkeme Başkanı Yekta Güngör Özden'e yapmadıkları yalaklık kalmamıştı.

Liderleri, rastladığı yerde Özden'in yamacına yanaşıyor, en sevgi dolu surat ifadesiyle Özden'in hatırını soruyordu.

Diğerleri farklı mıydı sanki?

Özden'e toz kondurmuyorlardı. Onun çok dürüst bir adam olduğunu, taraflı karar vermeyeceğini söylüyor, Özden'in erdemlerini sıralıyorlardı.

Biz sevenleri, Özden'in erdemlerini zaten biliyorduk da, bunları Refahlıların ağzından duymak hem garibimize, hem de hoşumuza gidiyordu.

Fakat bütün bunları yalaklıklarından, bir taraflarının korkusundan yaptıklarını da biliyorduk.

İçimizden ‘‘Kıs kıs’’ gülüyorduk.

Hukuk'u guguk zanneden Refah taifesi, bu yalaklıklarla, Özden'i hukuk dışına çıkarabileceklerini düşünüyorlardı.

Çünkü onların adaletten anladığı bu kadardı.

Ve zannediyorlardı ki, Özden onları severse partilerini kapatmayacak.

Oysa Özden bu işini sevgiye değil, yasaya dayanarak yapardı.

Yasa gerektiriyorsa sevdiğini cezalandırabilir, yasa gerektiriyorsa, sevmediğini aklayabilirdi.

Çünkü o hukuk adamıydı.

Sonuçta, Özden emekliye ayrıldı.

Refah'ın kapatma davası sonuçlanmadan.

Bakın şimdi bazı Refahlılara.

Dün yalaklık yapmak için yarıştıkları adama bugün sövüyorlar.

Arkasından teneke çalıyorlar.

Bu RP böyle sevgili okurlar.

Bugün oyunuz için size yalaklık yapanlar, yarın size de Yekta Güngör Özden'e yaptıklarını yaparlar.

Onların işi köprüyü geçinceye kadar.

Bizim işimiz de onlara köprüyü geçirtmemek.

Cek, cak, cuk, cük, cık, cik

İCRAATIN başında olmakla, icraata talip olmak arasında bir fark olmalı değil mi?

I ıh...

Yani bizim memlekette olması gerekmiyor.

Koalisyon ortakları bir araya geliyorlar. 6.5 saatlik bir toplantı yapıyorlar.

Sonra da açıklama yapılıyor.

10 karar alınmış. 10 radikal karar.

Dün Hürriyet'in birinci sayfasında yer alan bu 10 radikal kararı okudum.

Hepsi ‘‘cek, cak’’ diye bitiyor.

Koalisyon hükümetinin anlayamadığı bir şey var. İktidarda olduklarını anlayamıyorlar bir türlü.

Kardeşim, bir iktidar seçim bildirgesi hazırlar gibi, iktidara talip olur gibi, sonu cekle, cakla biten bir açıklama yapar mı?

İktidarların yapması gereken açıklamaların sonu ‘‘dı, yor, mıştır’’ gibi, eylemin tamamlandığı belirten ifadelerle biter.

Geleceğe dönük, üstelik de günü, tarihi belli olmayan gelecek zamanlar ifadeleriyle değil.

10 radikal kararın yalnızca iki tanesinde zaman verilmiş.

Bunlarda örgütlere ve halka mesaj olsun diye.

Biri özelleştirmenin 98'de yapılacağı.

Bunun nedeni, yandaşlara ‘‘Heyecanlanmayın. Özelleştirmeden siz de payınızı alacaksınız’’ demek için.

İkinci zaman ise 2000 yılında zorunlu eğitimin 11 yıla çıkarılacağı...

Bu da halka mesaj. 1998'de seçim yok anlamına geliyor...

Yerseniz...

Çiğ köfteye dayanıklı mı?

SON günlerin moda konusu Meclis koltukları...

Pahalı mı ucuz mu diye bir tartışma var...

Dünyanın her tarafından mobilya ithal eden bir dostuma sordum fiyatları...

Fiyatları kullanılan derinin kalitesi dışında, koltukların gövdesindeki ahşabın kalitesinin, kullanılan deri miktarının ve tabii ki markasının belirlediğini yazdı.

Marka iyi olunca, kalite de buna bağlı olarak genelde iyi olurmuş.

Meclis'teki koltukların fiyatları hakkında fikirini sordum.

Koltukları görmediği için bir şey söyleyemedi.

Ancak ne olursa olsun fiyatları pahalıydı.

Kullanılan deri miktarı çok değildi. Koltuklar özel bir tasarım, sanat değeri taşıyan bir üslupta da yapılmamıştı.

Üstelik de, çok miktarda sipariş olduğu için her halükârda özel bir fiyata sahip olmalıydı.

Yaklaşık 6 bin dolarlık fiyat bu koltuklar için çoktu.

Üstelik bırakın bu koltukları, 6 bin dolara tek kişilik koltuk, markası ne olursa olsun fahiş fiyatlı bir üründü.

Dünyanın en iyi markalarından birine ısmarlansa dahi bu koltukların fiyatı, 3 bin doları geçmemeliydi.

Fiyat konusu böyle...

Ben başka bir şeye daha takıldım.

Koltukların rengine...

Şeker pembesi koltuğu ben daha hiçbir ülkenin meclisinde görmedim.

Fena değil aslında.

Salona hafif ‘‘Pop’’ bir hava verecek.

Sonradan görme şarkıcıların evlerinin salonuna benziyor ya, olsun.

Hele hele masalara yerleştirilen elektronik sistemler çok hoş.

Umarım üzerinde çiğköfte yoğrulunca bozulmayan cinstendir...

NE ZAMAN ADAM OLURUZ

Ayılara dayı demediğimiz, dayıları ayı yerine koymadığımız zaman.



Yazarın Tüm Yazıları