Teke tek

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Bu iş mahkemede bitmeli...

Henafi Avcı ve Bülent Orakoğlu, el ele vermiş, Türkiye'yi derin bir kaosa doğru götürüyorlar...

Avcı'nın 32. Gün'de yaptığı açıklamaların benim açımdan iki önemi vardı:

Bunlardan ilki, Türkiye'de güvenlik kuvvetlerini karşı karşıya getirmeye yönelik olmasıydı bu açıklamaların. Yani bir yandan polis ile askeri, diğer yandan emniyet istihbaratı ile MİT'i...

Avcı, diğer yandan da elinde başka bilgiler de olduğunu hissettirerek, karşı taraf olarak gördüğü kişilere karşı kozlarının güçlü olduğunu ima etmeye çalışıyordu.

Sevgili Birand'ı bu noktada biraz zayıf buldum.

Olayın bu açılarını görmedi ve Hanefi Avcı'yı yalnızca açıklamalar yapmaya cesaret eden biri olarak değerlendirdi.

Bu açıklamaların hangi amaçla yapılmış olabileceği ve bu açıklamalardan kimlerin ne menfaatler sağlayabileceği konusuna pek değinmedi.

Bu kavga, Türkiye'nin geleceği açısından son derece zararlı. Ve bu kavganın sürebilmesinin tek nedeni, hâlâ bir hukuk devleti olmayışımız.

Kırşılıklı olarak karanlık işlere bulaşmış iki grup, birbirlerini sindirmeye çalışıyorlar. Ve bunda başarılı da olacaklar.

Suçlamalar aydınlığı değil, daha koyu bir karanlığı getiriyor.

Susurluk olayının üzerine hukuk yoluyla, tüm açıklığıyla gidilmediği sürece de bu pis oyun sürüp gidecek...

Hem askeri, hem polisi, hem de MİT'i iyiden iyiye halkın gözünden düşürene dek...

Avcı, kozlarını polisten yana oynuyor.

Eymür, MİT'ten... Koman Paşa askerden...

Mehmet Ağar, iki cami arasında binamaz...

Kokut Eken de öyle...

Bu adamlar bu işin üzerinden gelemezler.

Tek çare hukuk, başka çare yok.

Sponsorlara teşekkür...

İstanbul Caz Festivali, muhteşem bir konserle başladı...

Bir araya gelebilecek en muhteşem beş müzisyen, bir araya geldiler ve İstanbullulara rüya gibi bir gece yaşattılar...

Eric Clapton gitarda, Joe Sample piyano ve klavyede, David Sunburn alto saksafonda, Marcus Miller bas gitarda ve davulda Steve Gadd...

Hepsi birer efsane... Ve biraya gelip, İstanbul'da...

Muhteşem bir geceydi...

Gerçek bir caz ziyafetiydi ve 3 kez bisle geri geldiler...

Belli ki, onlar da İstanbul'u sevmişlerdi. Keyifle çaldılar... Her biste yüzleri güldü.

Bizim de tabii... Bu arada ilk biste Clapton, o muhteşem Leyla'sını da çaldı...

Hayatımda ilk kez ‘‘Keşke bir milyar dolarım olsa’’ diye düşündüm...

Ve bu muhteşem olayın sponsorlarını kıskandım...

Onların sayesinde dünyada sadece 10 konser verecek olan bu muhteşem beşliyi İstanbullular da izlediler...

DHL'ye, IBM'ye, The Marmara'ya, Renault'ya ve OYAK Sigorta'ya milyonlarca teşekkür...

Keşke o listede bizim dev holdinglerimizin adlarını da görebilseydik...

Park rezaleti

Açık Hava Tiytarosu'nun içinde muhteşem bir konser varken, dışarıda da muhteşem bir rezalet vardı.

Bakın şu rezaletin boyutuna...

Açık Hava Tiyatrosu'na otombilleriyle gelen izleyicilere hemen tiyatronun karşısındaki boşlukta park yeri gösteren ve kollarında ‘‘İstanbul Belediyesi Görevli’’ yazan gençler vardı. Otomobile yer gösteriyor ve 250 bin lira karşılığında makbuz da veriyorlardı.

Vatandaş memnundu.

Ancak çıkışta bu memnuniyet, sinir krizine dönüştü.

Çünkü, çıkanlar otomobillerini bulamadılar.

Trafik ekipleri çekicilerle gelmişler ve belediye görevlilerinin gösterdiği yerden para karşılığı park edilen otomobilleri çekip götürmüşlerdi.

Vatandaşlar, ootomobillerini, çekildikleri Taksim Otoparkı'ndan çekilme ücreti dahil 2 milyon 200 bin lirayı, Trafik Vakfı'na ödeyerek alabildiler...

İşe bakın...

NOT: Park eden araçlara verilen makbuzlarda ‘‘Açık Otopark, Taşkışla Caddesi, Açık Hava Tiyatrosu Karşısı, sağ ve sol ana arterleri Pafta 90-93-95 yazıyor... Bir de telefon var: 0212 248 12 88... Ve bu makbuzlar polislerin gözü önünde kesiliyordu.

Fan kulüp

Galatasaray Fan Kulüp ile ilgili pek çok şikâyet geliyor.

Parasını yatıran bazı kişilere, aradan aylar geçmesine rağmen kartları ulaşmamış.

Kötü niyet olmadığına eminim. Ama bir organizasyon bozukluğu olabilir.

Lütfen dikkat...

NE ZAMAN ADAM OLURUZ

Milletvekillerinin aldığı maaşı değil, işlerini yapıp yapmadıklarını tartıştığımız zaman...

Yazarın Tüm Yazıları