Teke Tek

Fatih ALTYALI
Haberin Devamı

‘‘Eşimdir, dövemez’’ deyin!

Kadınlar arasındaki bir anketin sonuçlarından biri çok çarpıcı...

Kocasından dayak yiyen kadınların yüzde 17'si ‘‘Eşimdir döver’’ diyormuş.

Akıl alır gibi değil.

Ne demek eşimdir döver...

Anlaşılan kadın saygıdan ve sevgiden kaynaklanan bir tevekkül içinde.

Ve hastalıklı bir ruhun söyleyebileceği şeyi söylüyor: ‘‘Eşimdir döver.’’

Sevgi desen, sevgide dayak yok. Dostluk desen, orada hiç yok... Peki neden bu kabulleniş?

Belli değil...

Peki erkeklere aynı soru sorulsa... Hiç değilse o yüzde 17'nin kocalarına sorulsa, acaba onlar da ‘‘Eşimdir döver’’ diyecekler mi?

Eşlik dövülmeyi kabul edilebilir hale getiren etkense, kadın da erkeğin eşi olarak dövme hakkına sahip olmuyor mu?

I-ıh... Olmuyor...

Dövmek erkeğe, dövülmek kadına mahsus...

Acaba Aileden Sorumlu Devlet Bakanımız bu sonuç hakkında ne düşünüyor?

Kadının bu kültürel eksiklikten kaynaklanan yazgısını değiştirmek için bir çabası var mı?

Ne bileyim, hiç değilse ilkokul hayat bilgisi kitaplarından başlayarak bir değişim sürecini başlatmayı düşünmüyor mu?

Bilmem hatırlar mısınız, o kitaplarda aile anlatılırken, çocuk okuldan, baba işten eve gelir... Anne evdedir ve yemek yapıyordur.

Bütün varlığı, evin düzenini kurmak üzerine inşa edilmiştir.

Daha o yaşta kadının yerinin ne olduğu çocuk beyinlere kazınmaya başlar.

Bir nevi gündelikçi kadın rolü verilmiştir o kitaplarda anaya...

O rolle büyürler... Evlenirler...

Toplumda statüleri ne olursa olsun, ilkokul hayat bilgisi kitaplarında iliklerine işlenen durum değişmez.

Onlar kocanın eşidir.

Ve eşler isterlerse döverler, isterlerse severler. Bazen döverken sever, bazen de severken döverler.

Ve kadınların yüzde 17'si bunu anlayışla karşılar.

O kadınlar ki, dünyanın en onurlu yaratıklarıdır.

Onursuz bir kocanın dayağı karşısında boyun eğerler...

İlyas Bey dövmüş

A Takımı'ndaki rezilliği yazınca okurlardan arayanlar oldu. İlyas İlbey'in gazetecileri dövdüğü ana tanıklık eden ve o sırada aynı otelde bulunan okurlar.

Çok net bir biçimde gazetecinin İlyas İlbey tarafından dövüldüğünü, hatta araya girmek isteyenlerin de Yasemin Yalçın tarafından tırmalandığını anlattılar.

Bu ikilinin genel tavrının da çok bozuk olduğunu anlatan görgü tanıkları, bu ikisinin tesiste bulunan herkese küstahça davrandığına değindiler.

Özel hayata saygıya evet... Ama şöhrete sığınıp terör estirmeye hayır...

İmam Hatip'ten geçmek kolay değil

Bu yıl İmam Hatip Liseleri'nden büyük bir kaçış olduğunu biliyorsunuz. Bu kaçışı önlemek için İmam Hatip Liseleri kendilerine göre bir yöntem geliştirmişler.

Okuldan kaydını almak isteyen öğrencilere okul idareleri ‘‘Şu anda çok yoğunuz. Daha sonra gel, işlemlerini yapalım’’ dediler haftalarca...

Öğrenciler ağustos ayından bugüne oyalanıp durdular. Ve İmam Hatip idarelerinin büyük bölümü, ayrılmak isteyen öğrencilere kayıtlarını okullar açıldıktan sonra verdiler.

Hal böyle olunca İmam Hatipler'den ayrılan öğrenciler, normal liselerin kayıt dönemleri bittiği için bu okullara da kayıt yaptıramadılar ve açıkta kaldılar.

Böyle pek çok örnek var.

Mesela Bayrampaşa'da oturan bir okurum, Eyüp İmam Hatip Lisesi'nden oğlunun kaydını alabilmek için haftalarca uğraşmış. Tam okulların açıldığı gün kaydı alabilmiş.

Ve evlerinin hemen yanındaki Tuna Lisesi'ne kayıt için başvurmuş.

Tuna Lisesi ise öğrencinin geç kaldığını öne sürerek kaydını yapmayı reddetmiş.

Öğrenci şu anda okula gidemiyor. İmam Hatip yöneticileri ‘‘Gelin yine bize kayıt yaptırın’’ diyorlarmış.

Ancak okurum, çocuğunu normal liseye aktarmakta kararlı. Ne yapacağını ise bilemiyor.

Bu türden pek çok şikâyet var.

İlgilisine duyurulur...

Tribünlerde insan ölecek!

Fenerbahçe Stadı'nda faciadan dönüldü.

Fenerbahçe Başkanı'nı bir spor adamı olarak takdir ediyordum. Beyefendi, ne dediğini, ne yaptığını bilir, Fenerbahçe'ye layık bir başkan izlenimi uyandırmıştı bende.

Ancak gerek Parma maçı öncesindeki demeci (eğer doğru yasıldıysa), gerekse, Galatasaray maçı sırasında yaptırdığı gösteriyle sorumlu bir spor adamına yakışmayacak tavır aldı.

Parma maçından önce ‘‘Taraftar istediğini yapsın. cezayı ben öderim’’ demek doru değildi.

Galatasaray'la yaptıkları maç sırasında tribünlerin üzerinden aşağıya alev akıtmak ise olacak gibi değildi.

Faciaya ramak kaldı.

Olamaması sadece şanstı...

Büyük kulüplerin yöneticileri bu işleri körüklemek bir yana engellemeli.

Tabii anlamadığım bir başka nokta, stada çakmak bile sokulmazken, metal saplı ve yandıktan sonraki ağırlığı yarım kiloya yaklaşan o maytaplar nasıl giriyor.

Denizli'nin başına isabet eden o maytaplardan biriydi. Yalnızca Denizli'nin başına gelmesi ise yalnızca tesadüf. Herkese gelebilirdi.

Kulüp başkanları bu yangına körükle gitmemeli.

Gitmeye devam ederlerse de, Federasyon acil önlem almalı.

Yarın bir statta yüzlerce kişi ölürse hesabını kimse veremez.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Dayağın cennetten kötü olduğu için çıkarıldığını anladığımız zaman...













Yazarın Tüm Yazıları