Taraftar yazarların taraftara etkisi

Güncelleme Tarihi:

Taraftar yazarların taraftara etkisi
Oluşturulma Tarihi: Nisan 18, 2011 00:24

“HOLİGAN davranışları artırmada medyanın da önemli bir payı mevcuttur. Taraftar yazarlar da taraftarları taraf gözüyle olumsuz etkilemektedirler.”

Bu satırlar, “Sporda Şiddet Sorununun Araştırılması” için TBMM’de kurulan komisyonun raporundan. TBMM Genel Kurulu’nda son günde görüşülen rapor maalesef seçim hayhuyuna kurban gitti. Biz gazeteciler açısından üzücü değerlendirmelere yer verilmişti raporda. “Medyanın sporda saldırganlığı etkilediği” vurgulanıyordu. Bu tespiti yaparken de hem dinlenen spor adamlarının görüşleri, hem de Kulüpler Birliği Toplantısı’nda düzenlenen anket çalışması dayanak alınıyordu. Fikir vermesi açısından bu anketin medya ile ilgili sonuçlarını özetle aktarıyorum:

“Kitle iletişim araçlarının şiddeti körüklediği fikrine katılıyor musunuz?” sorusuna, Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) ve dört ligin yetkilileri, yüzde 67.1 oranında “Evet” cevabı vermiştir. “Abartılı kışkırtıcı sunumlar” ve “amigo ve külhani yorumlar yapıldığı” gibi açıklamalar getirilmiştir. Elde edilen cevaplar medyanın, şiddetin körüklenmesinde önemli olduğunu göstermektedir.

“Sporda şiddetin nedenlerini önem sırasına göre sıralayınız” sorusuna verilen cevaplarda, TFF ve Süper Lig takımlarının yöneticileri sporda şiddetin nedenleri olarak ilk sırada amigoları görürken; TFF yetkilileri ikinci sırada medyayı, Süper Lig takımlarının yetkilileri ise ikinci sırada taraftar derneklerini gördüğünü belirtmiştir. Medya maddesi, 1. Lig takımları yetkililerinde dördüncü sırada, 2. ve 3. Lig takımlarının yetkililerinde ise beşinci sırada yer almıştır.
TBMM Genel Kurulu’nda bile yeterince üzerinde durulmadan arşivlere kaldırılan Komisyon raporunda, medyaya ilişkin önerilerde de bulunulmuş. Bu önerileri iki madde halinde toplayabiliriz:

Tarafı olunan takımın yazarı, o taraftar için en büyük referans kaynağıdır. O yazarın yazdığı her bilgi doğru kabul edilmektedir. Medyada görev alan yazarlar da birer taraftar olduklarından medya günümüz taraftarlarını olumsuz etkilemektedir. Medyanın şiddet yerine, takımlarını şarkı söyleyerek tezahürata yani şiddet içermeyen davranışlarla destekleyen taraftarların görüntüsüne yer vermesi; olumlu ve güvenli bir spor ortamı yaratılması adına önemlidir.

Spor medyası, uluslararası basın kuruluşlarının kabul ettiği etik kodlara, etik kurallara uygun davranmalı; şiddeti tetikleyen yorum ve yazılara izin vermemeli; fair-play/adil oyun uygulamalarına yer vermelidir.
Komisyon raporunda medya kuruluşları ile ilgili ayrıntılı değerlendirmeler yapılmamış. Genel değerlendirmeler yapılınca da ister istemez, bazıları haksız töhmet altında kalıyor. Medya kuruluşları ve spor yazarlarının büyük çoğunluğu taraftarı olumsuz etkileyen yazılardan uzak duruyor bence.

Yine de komisyonun tespit ve önerilerine kulak vermek gerekli. Spor haberlerine, yazılarına bir de bu gözle bakmakta, her satırı, her cümleyi “Acaba şiddeti özendirir mi?” endişesiyle süzgeçten geçirmekte yarar var.

Poliste ödüllerin hesaplanmasında hata

“KAHRAMAN korumalara 4’er bin lira ikramiye” başlıklı haberde, Cumhurbaşkanının eşi Hayrünnisa Gül’ün şoförünün bayılması üzerine aracı kaza yapmadan durdurmayı başaran polislerin ödüllendirildiği anlatılıyordu. Altı polis memuru “24 maaş ikramiye” ile ödüllendirilmişti, bu ödül de “kişi başına 3-4 bin lira” tutuyordu.

Salih Evren Arpat adlı okur, haberde bir karmaşa olduğu kanısındaydı: “Bu haberi anlamadım. Haberi yapan arkadaş ya koruma polislerinin maaşlarını ya da matematiği bilmiyor.” Arpat, ödül miktarı 4 bin lira olan bir polisin maaşının 166 lira gibi komik bir rakam olması gerektiği hesabını yapıyordu.

Haberi yazan Hasan Tüfekçi, polislerin “çıplak maaşı” ile ellerine geçen maaş arasında büyük bir fark olduğunu, haberdeki maaş rakamının da o nedenle küçük göründüğünü söyledi. Tüfekçi, polise verilen ödül haberlerinin diğer gazetelerde de hep bu şekilde yazıldığını anlattı.
Ardından Tüfekçi’nin bulduğu bir polis memuru bordrosu üzerinden poliste ödüllerin nasıl hesaplandığını birlikte araştırdık. Bulduğumuz hesaplama yöntemini şöyle özetleyeyim: “Önce bordrodaki ‘aylık tutar’ ile ‘ek gösterge’ toplanıyor. Çıkan rakam, maaş katsayısı ile çarpılıyor. Böylece ödüle esas olan aylık rakam belirlenmiş oluyor. Bu rakam, kaç aylık ödül verildiyse onunla çarpılarak da ödül miktarı bulunuyor. Eline geçen toplam maaş 1424 lira olan bir polis memuru, 24 aylık ödüle layık görülürse 1600 lira civarında bir ödül alıyor.”
Araştırmamız, haberdeki “24 maaş ikramiye” ifadesinin doğru olmadığını ortaya koydu. “24 aylık ikramiye” denilse ve ödülün hesaplanma yöntemi kısaca anlatılsaydı, haber daha doğru ve daha anlaşılır olacaktı. Fakat sorunun asıl kaynağı, “polis jargonu”. Çünkü polisler ödül miktarlarını kendi aralarında “aylık çıplak maaş” sözcükleriyle ifade ediyorlar. Haberler de onların konuşma diliyle yazılınca ister istemez bir karmaşa doğuyor. Hem de yıllardır sürüp gidiyor bu mesele.

Öyle ki, artık gazeteciler arasında “polisin çıplak maaşının çok düşük olduğu” efsanesi doğmuştu. Umarım bu efsaneye böylece son vermiş oluruz.

Devlet Tiyatroları’nın geleceği

KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın, Başbakan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın tiyatro salonunu terk etmesiyle ilgili değerlendirmelerini içeren haberin başlığı, “Devlet Tiyatroları kapatılabilir” biçimindeydi. Bu haberin Hürriyet’te yayımlandığı 15 Nisan günü, Günay yeni bir açıklama yaptı ve “Kapatma sözünü ben kullanmadım” dedi. Bakan Günay’ın Hürriyet’in başlığına ilişkin bu itirazını, o görüşlerini dile getirdiği Habertürk TV’deki programı sunan Balçiçek İlter’e yönelttim. İlter, “Devlet Tiyatroları kapatılabilir” başlığının yanlış olmadığı kanısındaydı:

“Konuşulanlar ve canlı yayın, deşifreler ortada. Kapatacağız demiyor; kapatılabilir, başka bir düzenleme yapılabilir diyor.”
Ben de programı dinledim. Günay, gerçekten “kapatma” sözcüğünü kullanmıyor. Ama baştan sona Devlet Tiyatroları uygulamasına son vermenin ne kadar doğru olacağını savunuyor:

“İlerde gelecek olan soru şudur. Bugünkü Türkiye’de hâlâ devletin kadrolu tiyatro oyuncusu olması gerekir mi? Bunu özel sektöre ya da bütünüyle topluma terk etsek. Bu kurumları ayakta tutmak için harcadığımız personel giderini doğrudan sivil toplumun bu organizasyonlarına mı versek? Türkiye’de sanatın nicel ve nitel yoğunluğu artar mı? Artar bence. Bu daha doğru bir yol.”
Bu sözlere bakınca “Devlet Tiyatroları kapatılabilir” başlığının, Günay’ın sözlerinin içeriğini doğru yansıttığı görülüyor. Bir haberin başlığı da zaten içeriğini yansıtmak durumunda değil midir?

Okurdan kısa kısa

Oğuzhan Pehlivan: 2 Nisan’da çıkan Konya ekinizde sürmanşetten verilen “Onur konuğu Türkan Sultan” haberinin günler önce yazıldığını fark ettim. “Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından düzenlenen ‘11. Kısaca Uluslararası Öğrenci Filmleri Festivali’, 30- 31 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilecek” deniliyor. Haberin yayınlanma tarihi ise 2 Nisan. Gerçekleştirilecek yerine ‘gerçekleştirildi’ denilseydi daha doğru olurdu.

Kemal Aktunç: Hanefi Avcı’nın davasının Devrimci Karargah ana davasıyla birleştirilmesiyle ilgili haberin başlığını görünce nutkum tutuldu. “Polis müdürüne Beşiktaş’ta dayak”! Polis yaralı bile değil, o önemli. Ama kitap yazan bir polis müdürünün davası bir örgüt davasıyla birleştiriliyor, cüppeler yere atılıyor, olay çıkıyor. Bunlar önemli değil! Lütfen haberi bir daha okuyun ve o başlığa şapka çıkarın...
Kadir Güneş: Eskişehir ekinizde 7 Nisan’da yayınladığınız “Yatalak kadın yataktan düşerek öldü” haberiniz gerçeği yansıtmamaktadır. Vefat eden Firdevs Güneş büyükannem olup yatalaklık ile alakası bulunmamaktadır. Yayınladığınız haber hem bizi üzmüş olup, hem de diğer okuyucuları yanlış yönlendirmektedir.

Not: Firdevs Güneş’in yatalak olduğu bilgisi p olis bülteninde yer alıyordu, haber de o bültene dayanarak yazılmıştı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!