Tanığı Kaddafi olanın...

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

UBA Ajansı'nın haberine göre, Bay Erbakan bizim Muammer Kaddafi'yi mahkemede tanık gösterecekmiş. Biliyorsunuz, önümüzdeki aylarda Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi'nin kapatılması için Yargıtay Başsavcılığı tarafından açılan davayı görüşüp karara bağlayacak.

Bu dosyada çok ilginç şeyler var. Refah'ın bazı siyasal ve parasal marifetleri belgelerle kanıtlanıyor ve partinin kapatılması gerektiği vurgulanıyor.

Şimdi Refah'ı bir telaş aldı. Öyle ya, parti kapatılırsa, Bay Erbakan ve bugünkü yöneticilere otomatik olarak siyaset yasağı getirilirse ne yaparız? Yeni kurulacak parti kimi genel başkan seçer? Tansu ile kim ortaklık kurar? Yolsuzluk dosyalarını hangi parti aklayıp paklar?

Vallahi çok zor bir konu! Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık!

***

Bu durumda Refah'ın hukukçuları savunma hazırlıyorlar. Bu savunmada çok güçlü belgeler var! Örneğin Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan gibi şahısların kasetlerle sergilenen küfürlerinin zaman aşımına uğradığını, örneğin Türk ordusuna, Meclis'e falan savrulan küfürlerin ‘‘milletvekili’’ sıfatıyla değil, daha önceden ‘‘vatandaş’’ sıfatıyla edildiği belirtiliyor.

Refah ayrıca Anayasa Mahkemesi'ne tanıklar gösterecekmiş. Bu yolla da partinin kapatılması önlenecekmiş.

Doğrudur, bir davada güçlü tanıklarınız varsa, o dava lehinize sona erer.

Tanıklardan biri de, Libya'nın operet soytarısı görünümlü devlet başkanı Muammer Kaddafi olacakmış. Bizimki, bu amaçla Kaddafi'ye bir mektup yazmış ve tanıklığını istemiş. Mektubunda herhalde şöyle demiştir:

‘‘Kardeşim Kaddafi, zorda kaldım. Partiyi kapatacaklar. Kullandıkları belgeler arasında bizim şu İslam Komutanlığı hikâyesi de var. Senden ricam, bana bir mektup yaz ve böyle bir şey olmadığını söyle. Aksi halde paçayı kaptırdık demektir. Gözlerinden öperim. cevabını beklerim.’’

Necmettin Bey ne yapsın! Denize düşen yılana, Anayasa Mahkemesi'ne düşen Kaddafi'ye sarılır!

***

Şimdi şu meselenin içyüzüne bir bakalım. Nedir bu İslami Komutanlık meselesi?

Temmuz 1996'da Hacı-Bacı hükümeti kuruluyor, Hacı başbakan oluyor. Libya'nın resmi JANA Ajansı bir duyuru yayınlıyor:

‘‘Uluslararası İslam Halkları Liderliği'nin bir üyesi, kuruluşundan beri ilk kez iktidara gelmiş ve Türkiye'nin başbakanı olmuştur. Bu kişi, liderliğin Başkan Yardımcısı Erbakan'dır. Ancak bu olay, liderliği oluşturan İslami hareketlerin iktidara gelmeyi değil, ‘caddeyi’ denetlemeyi amaçlayan şartıyla çelişmektedir. Liderlik bu nedenle, konuyla ilgili gerekli görüşmeleri yapacaktır.’’

Tarih 5 Ekim 1996. Bay Erbakan ve yanındaki kalabalık heyet, Libya gezisi yapıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı olan bizimki, Kaddafi tarafından kabul ediliyor ve medyanın önünde birdenbire ‘‘fırça yemeye, azar işitmeye’’ başlıyor.

Kaddafi, Türkiye Cumhuriyeti'ni inanılmaz bir biçimde aşağılayıp hakaret ediyor. Bizimkinin fıldır fıldır dönen gözleri yere doğru kayıyor ve ağzını açıp bir tek kelime söyleyemiyor. Vaazını bitiren Kaddafi daha sonra şöyle diyor:

‘‘Şimdi biz, kardeşim Erbakan'la özel bir toplantı yapacağız. Bilindiği gibi biz aynı örgütün, İslam Halk Komutanlığı'nın üyesiyiz.’’

Bu görüşmeden bir gün önce, Libya'da yayınlanan ve Kaddafi'nin sesi olan Eş Sems Gazetesi'nin 4 Ekim 1996 tarihli nüshasında şöyle bir haber çıkıyor:

‘‘Türk hükümetinin başbakanı olarak değil, İslam Halk Komutanlığı'nın üyesi olarak hoşgeldin Erbakan... Erbakan'ı, Kaddafi'nin liderliğini üstlenmiş olduğu İslam Halk Liderliği'nin önde gelen bir üyesi olarak karşılamalıyız...’’

Bütün bu rezaletten sonra Erbakan, Türkiye'ye dönüyor. Kaddafi'nin sözlerini kuzu kuzu dinleyip ağzını açamayan bu şahıs, yurda dönüşünde ‘‘Muzaffer bir Romalı komutan gibi geldim’’ diyebiliyor.

Biz bu İslamcı Komutanlık hikâyesinin ne olduğunu kendisine defalarca soruyoruz. Ağzını açamıyor, bir türlü yanıt veremiyor. Meclis'e bu konuda önergeler veriliyor, onların da yanıtı aylar boyu gelmiyor.

Aylar sonra diyorlar ki, ‘‘Bunlar yalandır, böyle bir örgüt yoktur...’’

Bu sırada basında devletin istihbarat örgütlerinden sızan bazı bilgiler yer alıyor. Buna göre Erbakan, Kaddafi'nin ‘‘Komutan’’ olduğu bu örgütte ‘‘Genel Sekreter Yardımcısı’’ olarak görevlidir.

Yani Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı olan şahıs, Kaddafi ile ‘‘ast-üst’’ ilişkisi içindedir. Üst olan Kaddafi, ast olan ise bizimkidir!

***

Dahası var! Kaddafi, geçtiğimiz mayıs ayında stadyumda düzenlenen bir törende Türkiye'ye yine ağır hakaretler yağdırıyor ve ‘‘Erbakan, Uluslararası İslami Halk Komutanlığı üyesidir’’ diyor.

Bitmedi! Kaddafi, atv muhabiri Şirin Payzın'la Libya'da yaptığı ve ekrandan yayınlanan söyleşisinde aynen şöyle diyor:

‘‘Önce şunu söylemeliyim. Kardeşim Necmettin, benim başında bulunduğum Uluslararası Halkçı İslamcı Komutanlığın üyesidir. Biz Refah Partisi ile ittifak ve dayanışma içindeyiz...’’

Kaddafi'nin Kanal D ekranında Nursun Erel'le yine Libya'da yaptığı söyleşide söz bu konuya geliyor. Kaddafi şöyle diyor:

‘‘Erbakan bu ordunun (İslamcı Komutanlığın) üyesidir. Başkan Yardımcısı değil, 1984 yılından beri üyesidir. Toplantılara devamlı katıldı...’’

Erel burada Erbakan'ın bu olayı -aylar sonra- inkâr ettiğini söyleyince Kaddafi gülüyor:

‘‘Ben onun demeçlerinden haberdar değilim. Ben sadece gerçeklerden söz ediyorum.’’

***

Bay Erbakan şimdi Kaddafi'ye mektup yazmış, yardım istemiş! Yanıt olumlu gelirse Anayasa Mahkemesi'nde tanık gösterecekmiş! Olumsuz gelirse, onu yok sayacakmış!

Ne bileyim, Kaddafi belki yufka yüreklidir. Bakarsınız Türkiye'ye gelip Bay Erbakan için tanıklık yapar... ‘‘Biz kendisiyle mahalleden tanışırız. Aramızda örgüt mörgüt bağı yok’’ deyiverir!

Haydi Kaddafi, gel Kaddafi! Kardeşin Necmettin denize düştü, Tansu'yu boşlayıp sana sarıldı. Kurtar onu Kaddafi!

Vay be, ne günlere kaldık Sayın Kaddafi!

Yazarın Tüm Yazıları