Tabancayla başımın üstünde bardak kırdı

Yılmaz Güney ile evliliğini anlatan Nebahat Çehre: Başımın üstünde bardak kırdı.

Haberin Devamı

Tarih: 30 Ocak 1967 Pazartesi. Saat: 18.30. Yer: İstanbul Hilton Oteli Roof salonu. Nebahat Çehre ile Yılmaz Güney’in nikah töreni var. Ses Dergisi’nin genç bir muhabiri olarak, rahmetli Erol Dernek ve Enis Olcayto ustalarla beraberim. Salonda canlı, cansız hiçbir müzik yok. Nebahat’in gelinliğini Mualla Özbek dikmiş, adını da "Unutma beni" koymuş. Söylendiğine göre 10 bin lira almış. Çehre’nin şahidi Mualla Özbek, Güney’inki ise yapımcı Kadri Kesemen. Nikah memuru okumaya başladı: "Giresun’un Alucra ilçesinin Mindeval Nahiyesi’nin Köroğlu Köyü’nden nüfus sureti Ocak 1943 doğumlu olarak gelen Nebahat Çehre. Adana Yeşilyuva Mahallesi’nin 10 sayılı adresine kayıtlı Yılmaz Pütün..."

Yıldırım nikah için alınan sağlık raporunda; Nebahat Çehre’de akut apandisit olduğu yazılıydı. "Evet"lerden sonra imzalar, biraz içki, biraz çerez ve saat 20.00’de davet bitti. Nebahat-Yılmaz çiftini, gerdeğe girecekleri Hilton’un 753 No’lu odasına kadar bile götürdük...

Haberin Devamı

Nebahat Çehre’nin hálá eskimeyen güzelliği, içinin, pırlanta kalbinin dışarıya yansıması aslında. Swissotel’in yeni fondü restoranı Chalet’de bizi ağırlayan otelin Halkla İlişkiler Müdürü Yeşim Dilmen’in ağzından bir ara şu sözler döküldü: "Allah nazardan saklasın, Nebahat hanıma bakmaya doyamıyorum." Nebahat Çehre, ne Kumru’dan, ne Nihan’dan, ne de Yılmaz Güney’den ibarettir. Nebahat Çehre, 90 küsur filmde başrol oynamış, Türk sinemasının ünlü bir sanatçısıdır.

Tabancayla başımın üstünde bardak kırdı

"Bir sanatçı olarak ’Yılmaz Güney’ diye bilinirim. Asıl adım Yılmaz Pütün’dür. Adım, zorluklar karşısında eğilmez, umutsuzluğa kapılmaz, yılgınlığa düşmez ve baş eğmez anlamına gelir. Soyadım Pütün ise, bir dağ meyvesinin kırılmaz çekirdeği demektir." (Yılmaz Güney)

- Ümit Utku’nun Kervan Film’iyle hesabımı kestikten sonra Yılmaz Güney’li bir teklif geldi. Filmin adı "Kamalı Zeybek"ti. Senaryosunu Esat Mahmut Karakurt’un eserinden Yılmaz yazmıştı. Onunla ilk defa bu filmi konuşmak üzere gittiğim Televizyon Film yazıhanesinde tanıştık. Kişiliği beni çok etkiledi, benim yaşadığım çevreden çok farklıydı. O zamanlar ben ondan çok daha meşhurdum, dolayısıyla beni etkileyen tamamen kişiliği oldu. Film boyunca beğenimi, üzerimdeki etkisini çok ortaya koydum. Baktım o da bana cevap veriyor. Saf, temiz bir flört başladı aramızda. Filmin seti için Adana’ya gittik, orada beni annesiyle tanıştırdı. Annesi beni gösterip, ona Kürtçe bir şeyler söyledi. "Ne diyor" dedim, "Bembeyaz, çok güzel bir kız, onu çok beğendim. İnşallah gelinim olur" demiş. Her şey müthiş güzeldi, hayatımın erkeğini bulmuştum, çok mutluydum. Ta ki İstanbul’daki sete bir hanım gelinceye kadar.

Haberin Devamı

BÄ°RLÄ°KTEYAÅžADIÄžI KADIN

/images/100/0x0/55eb044df018fbb8f8a58e18 Yılmaz Güney, "Üç Bilinmeyenli Eşitlik Sistemleri" adlı öyküsünden dolayı Konya’da sürgündedir. İşsizdir, açtır, beş parasızdır. Sonunda bir pavyonda fedai olarak iş bulur. Orada tanıştığı bir konsomatrisle yaşamaya başlar. Bu birliktelikleri İstanbul’a da taşınır. O hanımın adı, Can Ünal’dır.

- Evet, meÄŸer o hanımla yaşıyormuÅŸ, "karım" falan diye konuÅŸmalar oldu. Bütün hayallerim bir anda yıkıldı, paramparça oldum. Ãœstüme çok düştü, olayı anlattı, ama ben kabul etmeyip ayrıldım. O sırada beni Miami’deki Miss Universe Dünya Güzellik Yarışması’na gönderdiler. 24 Temmuz 1965 gecesi Miami Beach’te muhteÅŸem bir balo yapıldı. Döndüğümde, baktım YeÅŸilçam’dan yaÄŸmur gibi teklif var. Yılmaz Güney’in "DaÄŸların OÄŸlu"nda oynamaya karar verdim. Yılmaz’la birlikte Adana ve Gaziantep yollarına düştük. Bana ilgisi çok yoÄŸun, zaten çok zarif, çok sıcak, çok sevecen bir adam. Sinemayı, oyunculuÄŸu, kitap okumayı ondan öğrendim. Bir gün bana sette evlenme teklif etti. O hanımla evlenmesinin söz konusu olmadığını, nedenleriyle anlattı. Ä°nandım, Adana’da kendi aramızda niÅŸanlandık, bir yandan da nikah muamelelerine baÅŸladık. Gün alacağız, duydum ki, hanım hamile, doÄŸumu da yakın. Yılmaz’a dedim ki "Benimle evlenip, ertesi günü baÅŸka bir kadından çocuÄŸun olursa çok yanlış olur." DoÄŸuma kadar nikah muamelelerini dondurduk. "Elif" adlı çok ÅŸeker bir kızı oldu. Paris’e her gittiÄŸimde mutlaka onunla buluÅŸuruz. BildiÄŸin gibi 1967’de evlendik, 1968’de boÅŸandık.Â

Haberin Devamı

İKİKURŞUN BOŞAGEÇTİ

- Yılmaz hem çok iyi, iyi hem de çok zor bir kocaydı. Koç burcu kabına sığmaz, hep boşaltmak ister elektriğini. Sevgisinin inanılmaz yoğunluğunu yaşıyorsun ama, bir anda seni tüketebiliyor. Tuvalete yalnız gitmek yasak, kahkaha atmak yasak, yanında karısı bile olsa, bir başka erkekle uzun sohbet yasak. 47 kiloya kadar düşmüştüm, anla artık. "Eşrefpaşalı" filminde rol gereği tabancayla kafamda bardak kıracak. Normalde böyle şeyler için fünye patlatılır, hakiki silah olmaz. Yılmaz, "Hakiki mermiyle kıracağım" demez mi? Benim de, settekilerin de nefesimiz kesildi. Biliyorum ki, hayır desem en azından yaralanacağım. Bardağı başıma koydular, nefesimi tuttum, bekliyorum. Kafamın üstünden iki kurşun boş geçti, üçüncüyle kırdı. Kamera "stop" dedi, ben yere çöktüm. Bunlar Yılmaz’ın zayıflığıydı, onu asla suçlamıyorum. Birlikte yaşamamız mümkün değildi, birimizin yok olması lazımdı. İkimizin sağlıklı kalabilmesi içinse boşanmamızın şart olduğunu söyledim.

Yazarın Tüm Yazıları