Şu otuz yaş meselesi...

Güncelleme Tarihi:

Şu otuz yaş meselesi...
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 01, 1997 00:00

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Beni mahveden o sözleri... En eski sevgilimden bir sonraki söyledi:

- Nedir bu evlenme telaşı! Henüz yirmi üç yaşındasın. Önünde daha koskoca yirmi dööört, yirmi beeeş, yirmi altııı, yirmiyediii, yirmis ekiiiz var!

*

Bir an olduğum yerde kalakaldım.

Kafama bir şeyler oluyor...

Nasıl desem, sanki sert bir cisimle vuruluyor.

Serseme bakar mısınız, beni hala bıraktığı yaşta sanıyor!

*

Demek ki, ben onun saydığı yılların sonuna gelmişim...

Demek ki sorunum bu kadar ciddi...

Demek ki korkmakta haklıyım!

Ya otuzuma kadar evlenemezsem?

Ben telaş etmeyeyim de, kim etsin!

*

En yılan artı kararlı halimle, en eski sevgilimden bir sonrakini protesto ediyorum:

- Bana bak, farkında değilsin ama ben 28 oldum.

Bir an duruyor, beni süzüyor...

Purosundan bir nefes çekiyor...

Ve şöyle diyor:

- Gerçekten mi? Allah Allah benim için hep 23 kaldın. Şimdi anlıyorum, bu tuhaf hal ve tavırlarını. Galiba otuzuna yaklaşan her kadında bu telaş oluyor...

*

Haklı...

Sorun tamamen otuza yaklaşmakla alakalı.

‘‘Otuzuma evli mi girsem, evsiz mi girsem sendromu'' şeklinde özetlenebilir.

‘‘Evlenememe korkusu'' da denilebilir.

Viyana, Paris, İstanbul farketmez, kesinlikle evrenseldir. İstisnasız otuza yaklaşan her kadın tarafından hissedilir.

Sadece farklı dillerde, farklı biçimlerde ifade edilir...

*

Bu korku kendini belli etmeye başladığı andan itibaren, yanınızdan geçen, omzunuza her değen adamın ideal koca olduğunu düşünmeye başlarsınız.

Öyle ki, yirmi beşinizden sonra devirdiğiniz her yıl için, olumsuz saydığınız her özellik, süzüle süzüle, olumlular hanesine geçer.

Otuza yaklaşılan her yıl için erkeğin kilosu on yıl artabilir, göbek çapı üç santim büyüyebilir, miyopluk ölçüsü yükselebilir, kafasından on santimetre kare saç azalabilir!

Vahimdir bu korku ama...

Aslında sadece görüntüdedir.

Yani tamamen elalem içindir.

Elalemin bir kısmı bu işi gençken halledip bitirmiş, evliler kulvarına geçmiştir. Buradaki anahtar kelime ‘‘kulvar değiştirmek''tir.

Bir başka deyişle ‘‘aşama kaydetmek'', ‘‘evliler hanesi''ne terfi etmek.

Evlenip boşansanız, bu problem ortadan kalkacaktır.

Artık kimse sizi, ‘‘Hadi evlensene'' diye zorlamayacaktır!

Bir de bu memlekette, dulların hali çok zor derler...

Halt etmişler!

Ben iddia ediyorum, dulların hayatı hiç evlenmemişlerden daha kolay!

*

En eski sevgilimden bir sonrakinin bilmediği bir şey daha vardı.

Yaş otuza yaklaştıkça...

Bir de ‘‘çocuk doğuramama korkusu'' her bir tarafınızı kaplıyordu.

Size kurdeşen döktürüyordu.

Hem istiyordunuz, hem de ölesiye korkuyordunuz.

*

O dokuz ay nasıl geçecek? Bedenim bir file mi dönecek? Karnım kaç santim şişecek? Popom ne kadar büyüyecek? Fazladan kaç kilo alınacak? Onlar bir daha nasıl verilecek?

Diyelim ki çocuk çıktı...

Siz de iki beden büyüyerek normale döndünüz!

İyi de...

Bu iş kedi bakmaya benzemez...

Bu çocuk denilen şey, sizin röportajdan eve gelmenizi beklemez!

Tek bildiğim, otuzlara yaklaşıldığında kadınlara bir şeyler oluyor.

Ve bu kesinlikle hormonlardan kaynaklanıyor!

*

Hormonlarla alakası olmasa da...

Otuzlara doğru, meşhur ‘‘yalnızlık korkusu'' da kronikleşiyor.

‘‘Bu hayat tek başına nasıl geçecek? Yatakta çapraz yatmalar, Allah'ın hangi günü sona erecek?'' soruları gitmemek üzere beyin lobunuza yapışıyor.

Yalnızlık korkusu ve geleceğe duyduğunuz güvensizlik karşısında, bazı değerleriniz değişiyor.

Mesela, otuzdan sonra paranın saadet getirmeye başladığına inanıyorsunuz.

Şu cümle dolanıyor dilinize: Param olursa, en azından rezil olmam!

*

Yirmilerin başında küçümseyerek baktığınız o lanet ‘‘kooperatif''lere bile sempatiyle bakmaya başlıyorsunuz:

- Hem belki de fena olmaz, ileride kafamı sokacak bir evim olur, ne olacak ki, yirmi senede yavaş yavaş öderim!

*

Ay ben kendimden sıkıldım...

Yoksa ben gerçekten böyle mi hissediyorum?

O zaman öleyim daha iyi...

Ya da hemen intihar edeyim!

Ama bir şey daha var otuzlara yaklaşıldığında hissedilen...

Onu da yazayım, artık öyle ölürüm!

*

Evet, haklısınız, ‘‘fiziki çökme korkusuna'' henüz hiç değinmedim!

Buna aslında, artık çevrenizdeki erkekleri yirmilerin başındaki çıtırlara kaptırma korkusu da denilebilir.

Çünkü bir gün fark ediyorsunuz ki, siz yolunuzu almış gidiyorsunuz, ama yola henüz yeni çıkanlar var!

İşte onlar, o söz konusu çıtırlar!

Güzel ve akıllılar üstelik çok daha fazla hırslılar...

Hem amaçları daha büyük.

Hem kalçaları daha küçük...

*

Oysa, siz yirmilerinizden bu yana her yıl hızla artan ve göğüs dekoltenizde mesken tutan çillere kafayı takmışsınızdır.

Bir de tabii...

Artık yer çekimine direnmekten vazgeçen, ufuk çizgisi yerine, toprağa bakmayı tercih eden göğüslerinizi olduk olmadık yerlerde açamazsınız.

Aman Allahım!

Bütün bunları yazdığıma göre gerçekten yaşlanıyorum!

Ben bu yazıyı burada kesiyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!