Vallahi bırakmayız

Kuaför inadı diye bi şey vardır.  O inadı asla kıramazsın.

Haberin Devamı

 

Bir kuaför, bir saçı nasıl kesmek, nasıl boyamak, nasıl şekil vermek istiyorsa, kendisi o saça ne yapmak istiyorsa onu yapar.

 

Sen o koltuğa otur, istediğin kadar anlat,  dergiden kesip getirdiğin fotoğrafı göster, yanında arkadaşını götür “Bunun gibi istiyorum bak, aynı bunun gibi” de istediğin kadar, hiç bi şey fark etmez.  

 

Mesela bu hayatta “Saçlarımın uçlarından aldırmak istiyorum, sadece kırıkları gitsin, aman kısalmasın saçım sakın” cümlesi kadar havaya kurulmuş bi cümle azdır. Kuaför nasıl istiyorsa o saçı öyle yapar. Öyle keser. Öyle boyar. O kadar. Seni de en iyisinin bu yapmış olduğu saç olduğuna, eğer öyle senin dediğin gibi kesmiş olsa yüzüne hiç gitmeyeceğine, o şekilde boyasa saçlarının feci yıpranacağına ikna eder. İnanmak istediğimiz yalanları en güzel kuaförler söyler.

 

 

Haberin Devamı

Bi de ayakkabı satıcıları. O ayakkabıya bayılmışsındır, dükkânda uygun numara yoktur, bi numara küçüğünü denetir sana. Ay çok güzel olmuştur ve fakat ayağını sıkmaktadır. Şöyle bi yan dönersin, yerdeki aynadan gözünü alamaz, iki adım yürürsün, çok beğenirsin. Ayakkabı satıcıları tam o anda en çok duymak istediğin cümleyi patlatır: “Giyince açılacak o hanfendi.” Sonra içine ıslak havlu sokup bekletmek, ayakkabıcıya vermek, kalıba koydurmak gibi işlerle düzenlersin o ayakkabıyla ilişkini.

 

YİNE DE SEN BİLİRSİN

 

Kuaförler ve ayakkabı satıcılarıyla ilişkiler bu gerilim üzerinden yürür. Ya bununla barışırsın; kırıkları alınsın diye gittiğin saçların omzunda, ayağında sağdan soldan sıkan ayakkabınla bi şekil yaşarsın ya da bir ömür bu durumla kavga eder delirirsin. Sen bilirsin.

 

 

Haberin Devamı

Bizim memlekette teknik direktörler ve spor basını arasındaki ilişkiler de bu şekil yürür. “Yerli hoca”, bu iklimin içine doğmuş, futbolculuğundan başlayarak bu havanın içinde yaşamıştır, buna alışkındır. Bi biçimde barışmıştır. Bünyeyi mecburen ona göre ayarlamıştır yıllar içinde. Ama memlekete dışarıdan gelen, özellikle de yeni gelen “yabancı hoca” bizim futbol ulemasıyla karşılaşınca akşam serinliğinde buzlu rakı içip cereyanda kalmış gibi çarpılır.

 

 

Fenerbahçe Teknik Direktörü Dick Advocaat, Feyenoord maçından sonra düzenlenen basın toplantısında sakin sakin anlatıyordu dün. “Takımda herkese ihtiyacım” var diyordu, “Emenike iyiye gidiyor, daha da iyi olacak” diyordu, “Orta sahadan memnunum” diyordu, “Kenarda bekleyenler beklemeyi bilecek” diyordu. Hem maçı hem Fenerbahçe’yi hem planlarını anlatıyordu güzel güzel.

 

 

Haberin Devamı

Konunun ne olduğu mühim değil, sonra birden bire Advocaat’ın ağzından şöyle cümleler çıkmaya başladı: “O yorumu yapanların kafasında yanlışlık vardır. Bunu yapanlar kelimenin tam anlamıyla salaktır. Bu haberi yapanlar yalancıdır, yalan haber yapıyordur.”

 

 

Galatasaray teknik direktörü Riekering’in basın toplantısın da benzer şeyler oldu. Riekering, “Takımımdan çok memnunum” dedi “İyi gidiyoruz. Şu anda psikolojik bir sıkıntı yok” dedi, “Moral olarak takım iyi durumda” dedi. Güzel güzel anlattı. Sonra beklenen cümle geldi: “Gazetelere bakıyorum, kendi ağzımdan çıkmayan şeyler yazıyor. Bunları okumak çok enteresan geliyor.”

 


BIRAK DAĞINIK KALSIN

 

 

Haberin Devamı

Hocam memleket futboluna hoş geldiniz.

 

 

Yok öyle sakin sakin açıklama yapmak filan. Siz ne anlatırsanız anlatın biz aklımızdakine bakarız. Onu zorlarız onu sorarız onu yazarız. Çıldırtana kadar uğraşırız. Ya bununla barışır bi şekil yaşarsınız ya da bu durumla bi sezon kavga eder delirirsiniz. Siz bilirsiniz.

 

 

Berberlerle bi sorun yaşamazsınız ama bakın. O konuda müsterih olun. İhtiyacınız kalmaz. Biz buralarda teknik direktörlerin saçını ya dökeriz ya beyazlatırız.

 

 

Yemeği de birlikte yiycez vallahi bırakmayız. 

 

Yazarın Tüm Yazıları