Üç kuruşluk futbol zevkimiz vardı(!)

Bitti…İşin aslı, oyunun kendisi bitmişti de; Biz kenarını, önünü, arkasını, süsleyerek yaşatmaya çalışıyorduk...

Haberin Devamı

Ülkede futbol oynanmaz oldu:
İtiş kakış, savunma ve tiyatro…
Faul ve düdük sesi…
Teması alan üç takla, acılar içinde kıvranıyor…
Hakemin işi ise çok zor…
Bir yanda insan sağlığı, diğer yanda kandırılmış olmanın dayanılmaz ezikliği…
Hakem çalmaz ise zıpkın gibi devam edersin oyuna...
Hakem çalarsa, sedye gelsin…
Üç beş operatör oyuncunun başında...
Gözüken durum pek acil(!)
Sanırsın orada operasyon olacak(!)
Bir bakıyorsun sedye boş dönüyor(!)
Oyuncu sekerek ağır ağır sahayı terk ediyor…
Bir saniye sonra zıpkın gibi 4. Hakeme;
“Beni soksana yaa!” Diye sitem ediyor…
İzleyen binlerce kişi, kendini kandırılmış hissediyor...
Çünkü izlemeye gelmişsin, çalan senin dakikandan çalıyor…
Evinde izleyenler;
Sıkılıyor, basıyor kumandaya, Avrupa’dan bir maçı izlemeye başlıyor…
Hiç buna benzer sahneler görmüyor…
Ne kendini yerlere atan oyuncu var sahada, ne hakeme itiraz eden topçu…
Ne de zırt pırt düdüğünü öttüren trafik polisi…
Hatta hakemi bile görmeden futbol seyrediyor…
Acaba bizim ülkede başka bir şey mi oynuyoruz?

Haberin Devamı

***
Gözünüzü kapatın mahallenizde çocukların yaptığı maçlara dönün…
Çocuklar, gördükleri idealleri örnek alır…
Bizim zamanımızda, Cemil Turan çalımı, Turgay Şeren uçuşu yapılırdı.
Katıldığımız Dünya kupası sonrası çocuklar, İlhan Mansız gibi çalım atmaya çalıştı…

***
Aslında 1972 Olimpiyatları ile kum havuzuna üç adım atladık.
Boks ringleri kurduk Güreş yaptık…
Bir de havuzumuz olsaydı hepimiz Mark Spitz olacaktık…
Bunlar hep hoş ve şık örneklerdi…
Seyirci, bunları görmeye giderdi…

***
Şimdi çocuklar, mahalle arası kalmadığı için halı sahada;
Burak Yılmaz gibi kendini yere atıyor… Üç takla atıp yerde kıvranıyor…
Caner gibi, hakeme eliyle, “hadi oradan” diyor…
Ya da Emre gibi; “Senin boğazını keserim” işareti yapıyor…

Çocuklar evin aynasıdır…
Bizim evde aynı çocuklar gibi…
Bunu seyretmeye niye gitsin izleyici?

***

Hücum topu oynayan kalmadı:
Skoru koru.
Rakibi döndürme…
Topaç mı oynuyoruz?
Ersun Yanal’ın Trabzonspor’unu tasnif dışı tutuyorum.
Önümüzdeki haftalarda Avni Aker dolacak mı? Diye merak ile bekliyorum…

Haberin Devamı

Televizyon çıktı metlik bozuldu:
Belki de kendi kendimize mutluyduk.
Televizyon çıktı elin oğlunu görmeye başladık…
Keyif veren futbolu, elimizde kahvemiz ile evimizde seyredebiliyoruz.
Bir Manchester City-Bayern Münih maçı izledim. Ne zaman başladı ne zaman bitti? Anlamadım.
Bir solukta bitti. Doyamadım…
Ne hakeme sürekli fırça atan, itiraz eden oyuncu var…
Ne zırt pırt düdük çalan hakem…
Resital gibi oynanıyor…

Maç öncesi ritüeli:
Maçlar kadar maç önceleri de keyifliydi...
Arkadaşlar toplanır yemekler yenir, içecekler içilirdi.
15 günde bir arkadaşlarla buluşmasının aracı yapmıştık futbol maçlarını…
İşin aslı oyunun kendisi bitmişti de;
Biz kenarının önünü arkasını süsleyerek yaşatmaya çalışıyorduk...

Şimdi o da bitti…

Haberin Devamı

----Araban ile gelemezsin. Gelsen park edecek yer bulamazsın.
----Toplu taşıma ile gelsen dönüşte ancak yürüyerek gidersin…
----Alkollü giremezsin…
----Maçta sigara içemezsin!
----Protesto edemezsin!
Belki hepsi doğru ama bu kadar yasak olunca;
Bende evimde seyrederim arkadaş!

At yapıdan gelen genç çocuk heyecan verirdi:
Sergen genç takımda oynarken antrenmanları doluyordu…
Son yıllarda Recep Niyaz veya Salih Uçan oynayacak diye maça gelenler biliyorum.
Biz kendi toprağımızın çocuğunu severiz. Onu izlemeye gideriz…
Şimdi seyircinin matematik umudu da kalmadı...
Arkadan ne gelen var ne giden…

Nefretten beslenir olmuştuk:
Son yıllarda seyirci, takımının kazanmasından çok rakibinim kaybetmesine odaklandı…
“Böl ve yönet” yaptık.
Birkaç senedir futbol bitti;
Nefret tohumları ile taraftar toplulukları ayakta tutulmaya çalışıldı…
Oyunun kendisi bitince bunlar da bir yere kadar idare ediyor…

O kadar kötü top oynanmaya başladı ki onun da pili bitti…

Haberin Devamı

Taraftar kendi eğlencesini kendi yaratıyordu:
Sahadaki oyun çekilmez olsa bile eğlenceli taraftar ilgi çekiyordu…
Rakip taraftar maça gelemez oldu…
Tarladaki çiçeklerin rengi soldu…
O yasak bu yasak, sahanı kapatırım…
İşin eğlencesi de bitti…

Pasosu olmayan maça giremez:
Maça girmek için iki resim, iyi hal kâğıdı, muhtardan ikamet name istenince…
Bunu da tek bir bankadan yapabilirsin deyince;
Seyirci, ”paso senin olsun özgürlük benim” dedi…
Bitti…

Üç kuruşluk zevkimizdi bitti:
Çocukken radyo başında rüya gibi takip ettiğimiz,
Gençken İstanbul’da maç seyretmek için hayaller kurduğumuz,
Şimdilerde hafta sonumuza renk katan maç öncesi buluşmalarımız;
Maalesef bitti…

Haberin Devamı

***
Ancak hayat devam ediyor:
Yaşama küsmedik daha…
Ben Ataşehir Fenerbahçe Ülker Arena’yı mabet seçtim kendime…
Fenerbahçe keyfimi burada alıyorum…
Bu yıl çok şık bir takımımız var…
Heyecan ve geleceğe dair umut eriyor bana…
Mayıs ayında Madrid’de oynanacak Final Four’a gitmenin hayalini kuruyorum.
Perşembe günü Panathinaikos maçı var bekliyorum.
Biletler bitmiş diye duyuyorum.
Buradan biletlerini satamayanlara selamlar gönderiyorum.

***
Anadolu Efes’in hiçbir maçını kaçırmıyorum…
Aydın Örs’ün Efes’i gibi mutlu ediyor beni.
Furkanlar, Cediler geliyor. Ben heyecanlanıyorum…
Belki inanmayacaksınız ama Galatasaray basket takımını da yakından izliyorum…
Furkan ve Sinan ile gurur duyuyorum…
Yazık etmeseler takıma diye rica ediyorum…

***
Avrupa’dan futbol maçları izliyorum…
Voleybolcu kızlarımızı hiç kaçırmıyorum…
Türk Futbolu ve Fenerbahçe ile şimdilik münasebetlerimi “sınırlı sorumlu” duruma getirdim…
Kendini toplayana kadar sadece izliyorum…
Kalbimi ve ruhumu, beni ciddiye alana kadar saklıyorum…

Yazarın Tüm Yazıları