Sonunda Osmanlı'nın mirasıyla barışıyoruz

Murat BARDAKÇI
Haberin Devamı

Son haftalarda Osmanlı mirasıyla barışma sürecine girdik... Herşey, Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın Osmanlı hanedanının önde gelen mensuplarından olan Hanzade Sultan'ın cenazesine çelenk göndermesiyle başladı. Derken, 70 yıl önce Fransa'ya Abdülhamid'in mücevherlerini satmak için teklifte bulunmuş olan Türk hükümeti hükümdarın Paris'te satışa konan mühürlerini alabilmek için mezata katıldı ve bütün bunları karşılıklı iyi niyet mesajları izledi...

Sultan Abdülhamid'in Paris'te mezatla satılan mühürleri bir haftadır Türkiye'nin gündeminde... Geçen pazar günü bu sayfada mühürlerin satışa çıkartılacağını duyurmamdan sonra olay bir anda büyüdü. Gazetelerle TV'ler günlerdir 21 milyara aldıkları mühürleri Topkapı Sarayı'na bağışlayacaklarını açıklayan Nezih ve Zeynelabidin Erdem kardeşlerle yapılan mülâkatlarla ve Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın mesajlarıyla dolu...

Biz pek farketmedik ama, Abdülhamid'in mühürleri Türkiye'de bugüne kadar hiç yaşanmamış bir süreç başlattı: Tarihimizle, özellikle de Osmanlı tarihiyle ‘‘barışma’’ sürecine girdik.

İşte, ‘‘geçmişle barışma’’ yolunda son birkaç hafta içerisinde attığımız ilk adımlar:

Hanzade Osmanoğlu, Osmanoğlu ailesinin önde gelen bir mensubuydu. Paris'te yaşıyordu ve hayata orada veda etti. Cenazesi Türkiye'ye getirilip 27 Mart'ta Bebek Camii'inde kılınan öğle namazından sonra Aşiyan Mezarlığı'na defnedildi. Basın cenaze haberine büyük alâka gösterdi; zira rahmetli sultan dünya sosyetesinin en güzel kadınlarından biriydi ve vefatı magazin boyutunda ele alındı.

Buraya kadar herşey normaldi... Ama Bebek Camii'nin avlusundaki bir çiçek demeti, üzerinde ‘‘Kültür Bakanı İstemihan Talay’’ yazılı olan bir çelenk pek kimsenin dikkatini çekmedi... 75 yıllık cumhuriyet tarihinde bir hükümet üyesi, bir hanedan mensubunun cenazesine ilk defa çiçek göndererek başsağlığı diliyor ve aile hemen ertesi gün bakana teşekkür mesajı yolluyordu...

Derken, Abdülhamid'in mühürleri konusu gündeme geldi... Bugüne kadar hanedan müzayedelerinden hep uzak durmuş olan hükümet, ilk defa böyle bir mezata katıldı... Kültür ve Maliye Bakanları pazar tatilinde biraraya gelip Paris büyükelçiliğimize arttırmaya 50 bin dolarla katılma yetkisi gönderdiler... Gerçi müzayedede fiyatlar tahminlerin üzerine çıktı, devlet kendinden önceki devletin mühürlerini satın alamadı ama ilk adım atılmıştı...

Sonra, karşılıklı ‘‘iyi niyet’’ açıklamaları birbirini izledi... Sultan Abdülhamid'in mühürlerini satın alan Nezih ve Zeynelabidin Erdem kardeşler mühürleri Topkapı Sarayı'na hediye edeceklerini duyurunca, Kültür Bakanı İstemihan Talay bir basın toplantısıyla Erdem kardeşlere resmen teşekkür etti. Bakan ‘‘Sultan Abdülhamid'in büyük bir kitle tarafından farklı bazı yorum ve yargılarla değerlendirildiği bir gerçektir. Durum böyle iken, Kültür Bakanlığı ilk kez ...Osmanlı'nın son dönemine bir müzayede aracılığıyla ilgisini göstermiştir. ...Kısa bir süre önce vefat eden Hanzade Sultan'ın cenazesine gönderdiğim çelenk aile tarafından teşekkürle karşılanmış ve cumhuriyet hükümetlerinden gördükleri ilk sıcak mesaj olarak değerlendirilmiştir’’ diyor, sonra önemli bir noktayı vurguluyordu: ‘‘Bu iki olay, aslında Türkiye Cumhuriyeti'nin ulaştığı gücü, kendinden emin tavrı ve geçmiş tarihine olan önyargısız bakışını göstermesi bakımından önemli ve anlamlıdır...’’

Abdülhamid, mühürleri, o mühürleri satışa koyanlar, Paris'in meşhur mezat salonu Drout-Richelieu, güzeller güzeli rahmetli Hanzade Sultan, Erdem kardeşler ve Kültür Bakanı İstemihan Talay... Belki farkında bile olmadan girilen bu yumuşama ve barışma sürecinde hepsinin büyük katkıları oldu...

1999'da, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunun 700. kuruluş yıldönümünü devletçe kutlayacak olan Türkiye'ye yakışan da zaten buydu... Kendine güvenen, geçmişiyle barışık ve değerlendirmeye açık bir cumhuriyet ideolojisi...

ANNEYE ELVEDA...

Hanzade Sultan'ın kızı Prenses Fazile İbrahim, annesinin Aşiyan'daki mezarına çiçek koyarken, annesinin cenazesinin Cumhuriyetle Osmanlı arasında yumuşamaya yol açacağını herhalde hatırından bile geçirmemişti... Mısır’ın son Hıdiv’i Abbas Hilmi Paşa’nın torunu ve Hanzade Sultan’ın ablası Neslişah Sultan’ın oğlu Prens Abbas Hilmi de (en sağda) teyzesini son yolculuğuna uğurlayanlar arasındaydı...

Hanedandan 74 yıl sonra gelen teşekkür

Osmanlı tahtının varisi Şehzade Osman Ertuğrul Efendi, bugün New York'ta sakin bir emeklilik hayatı sürüyor. Türkiye'de son birkaç haftadır yaşananlardan o da bir hayli memnun. ‘‘Ecdad emanetlerine gösterilen alâka hepimizi duygulandırdı. Bütün bunların Türkiye'nin menfaatlerine hayırlı olmasını temenniden başka bir söz etmeyeceğim’’ diyor.

Osmanlı İmparatorluğu'nda taht ‘‘hanedan reisinin’’, yani Osmanoğlu ailesinin en büyük şehzadesinin hakkıydı.

Uzun yıllar devam eden başarılı bir iş hayatından sonra Eşi Prenses Zeynep Osman'la beraber bugün New York'ta emekliliğini yaşayan ‘‘hanedan reisi’’ ‘‘Şehzade’’ Osman Ertuğrul Efendi, imparatorluk devam etseydi şimdi ‘‘Sultan Dördüncü Osman’’ veya ‘‘Birinci Ertuğrul’’ unvanıyla tahtta oturacaktı.

Sultan Abdülhamid'in Paris'te satılan mühürleri Türkiye gündemine gelince New York'u, hanedanın reisi Osman Ertuğrul Efendi'yi aradım. Abdülhamid'in torunu, yani hükümdarın en sevdiği oğlu Şehzade Burhaneddin Efendi'nin çocuğuydu ve büyükbabasının mühürleri konusunda Türkiye'de yaşanan herşeyden haberdardı. ‘‘Cumhuriyet hükümetinin ecdad emanetlerine gösterdiği alâka ve hükümetin bir sayın bakanının ağzından Türk tarihi hususunda ifade edilen iyi niyet hepimizi duygulandırdı’’ dedi. Geçmişte her devirde bazı hatalar olduğunu ama tarihle barışma yolunda atılan son adımların hem Türkiye, hem de tarih açısından memnunluk verici olduğunu söyledi.

İşte, hanedan reisi Osman Ertuğrul Efendi'nin telefonla görüşmemiz sırasında söylediklerinden bazıları:

‘‘Hanzade Sultan, ailemizin çok kıymetli bir mensubuydu. İki hafta önce İstanbul'da yapılan cenaze merasimine hükümetin bir bakanının çelenk göndererek taziyede bulunmuş olmasını şükranla karşıladık. Aile olarak, bu şekilde nazik bir jestle 74 seneden beri ilk defa karşılaşıyorduk. Hükümet, bunun hemen akabinde büyükbabam Sultan Abdülhamid'e ait mühürlerin memlekete yeniden kazandırılması hususunda teşebbüste bulundu. Mühürler gerçi devlet tarafından satın alınamadı ama, yapılan teşebbüs Osmanoğlu ailesi olarak hepimizi sevindirdi. Sonra, bunların kıymetli bir işadamımız tarafından satın alındığını ve Topkapı Sarayı'na bağışlanacağını memnuniyetle öğrendim.

Geçmişte karşılıklı bazı hatalar yapılmıştı ama ben her millet gibi Türk milletinin de tarihinin tamamına sahip çıkacağına emindim. Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanı'nın tarihimizi değerlendirirken ‘‘Reddeden değil uzlaşan ve barışan bir seviyeye gelmiş olmamızı’’ söylemesi bu kanaatimi güçlendirdi. Ecdad emanetlerine gösterilen alâka hepimizi duygulandırdı. Seneler sonra yaşanan bu yumuşamanın Türkiye'nin menfaatlerine hayırlı olmasını temenniden ve teşekkürden başka bir söz etmeyeceğim...’’

Nereden nereye geldik

70 yıl önce devlet bunları satmaya uğraşıyordu

Basında Sultan Abdülhamid'in mühürlerinin satışıyla başlayan hareketliliği görünce, ‘‘Nereden nereye geldik?’’ diye düşündüm. Sonra arşivimi karıştırdım, seneler önce Paris'te, Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi'nde birşeyler ararken gözüme çarpıp fotokopisini aldığım bazı evrakı çıkarttım... Tekrar tekrar okudum ve ‘‘Türkiye nereden nereye geldi’’ demekte haklı olduğumu yeniden anladım...

Ankara hükümeti, 1927'de başta Sultan Abdülhamid'in mücevherleri olmak üzere saraylarda bulunan bütün kıymetli taşların ve eşyaların mezatla satılması için Fransa'ya müracaatta bulunmuştu. Resmi başvuruyu Ankara’nın talimatıyla o zamanki Paris büyükelçimiz Fethi Bey (Okyar) yapmış, Paris işe büyük ciddiyetle eğilmiş, karşılıklı yazışmalar bir sene boyunca devam etmiş ama Fransız tarafı ‘‘Abdülhamid'in ve diğer padişahların varisleri hak talep edip hukuki sorun yaratabilirler’’ diyerek son anda geri çekilmişti...

Bu satış girişimiyle ilgili bütün belgeler şimdi Fransız devlet arşivlerinde... Bu hüzünlü, acı dolu bir öykünün tamamını yakında yayınlayacağım...

O zamanlar Abdülhamid'in mücevherlerini satmak için Fransa'ya resmen başvuran Türk hükümeti, bugün aynı hükümdarın mühürlerinin memlekete dönebilmesi için Fransa'da açık arttırmaya katılıyor...

Kültür Bakanı İstemihan Talay'la geçen gün uzun uzun konuştuk. ‘‘Cumhuriyetin, kuruluş yıllarında kendisinden önceki rejime karşı olması ve eski siyasi yapılanmaya tepki gösterip kendi tabanını yaratması son derece doğaldı. Ama aradan 75 yıl geçtikten sonra bugünkü barışma çizgisine ulaşılması da doğaldır’’ diyordu...

Cumhuriyetin şimdi geldiği uzlaşmacı noktanın temelinde, 75 yılda ulaşılan bu güç yatıyor.













Yazarın Tüm Yazıları