GeriSeyahat Şizofren olmayan bir İstanbul
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Şizofren olmayan bir İstanbul

Şizofren olmayan bir İstanbul

Orhan Akkaplan'ın resim sergisi Bodrum'da

Hüzün, Wagner ve kaldırım kenarlarına sıkışmış sarı yapraklar, sonbaharı anlatır. Çıplak ağaçları ve kalabalıklar içerisindeki yalnızlığı, sonbaharı ise o yansıtır: Suluboya...

Mevsimi, ‘‘Ruhuna uygun’’ solumak için Bodrum'a kaçanlar, boşalmış sokaklarda küçük çakıl taşlarına ayaklarının ucuyla dokunurken karşılarında o resimleri görüyorlar. Onlar Orhan Akkaplan'ın kaybolmasını istemediği görüntüler.

Çoğu Bodrum'a değil İstanbul'a ait. Ama resimlerde insanların hep bir yerlere yetişmeye çalışmak için koşturduğu, trafikte saatlerini, sellerde evlerini, hayatlarını kaybettiği, kaosun hüküm sürdüğü o şizofren kentten eser yok. Puslu ama sessiz ve huzurlu bir pazar sabahı, boğaz kıyısında, zamanın durduğu bir semtin dar sokağında yapılan yürüyüşlerin izleri var resimlerde. Belki de, sırf o anda deklanşöre dokunmanın zevkini yaşamak için hayatınız boyunca çekmek istediğiniz fotoğrafın izleri... İstanbul, Bodrum veya bir Anadolu köyünden görüntülerin hepsinde huzurlu bir yalnızlık var. Bu yüzden Orhan Akkaplan'ın resimleri Bodrum'un bu mevsiminde Sualtı Arkeoloji Müzesi'ndeki Haluk Elbe Sanat Galerisi'nde sergileniyor. Sergi geçtiğimiz perşembe günü açıldı, 30 ekime kadar sürecek. Yolu Bodrum'a düşenler yalnızlığı huzuru ve hüznü hem resimlerde, hem zamanda, hem de kendilerinde görebilecekler.

1976 yılında Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitirdikten sonra heykel, yağlıboya ve akrilik çalışmaları yapan Akkaplan, suluboyanın zamanı simgeleyen en uygun teknik olduğunu söylüyor. Nasıl zamanı geriye döndürmek olanaksızsa, suluboyada da fırça darbesinin dönüşü yok. Akrilik ve yağlıboya tabloları yaparken gösterilen sabrın suluboyada yeri yok. Hızlı ve kesin karar vermek gerekiyor. Suluboya sürecine gelene kadar sabırlı olmak en elzem kural.

Akkaplan bu süreci sokakları, kentleri ve ülkeleri arşınlayarak yaşıyor. Onlarca kartonu boyası ve sırt çantasıyla yola çıkan Akkaplan, bir hedef belirlemeden hareket ediyor. Bazen güneşin ışıklarını karşısına alarak gördüklerini ‘‘Rötuşluyor’’. Yerini buldu mu olanı en ince detayına kadar ıskalamadan resmediyor.

Yalnızca boyayla resim zeminini renklendirmiyor Akkaplan. Atölyesinin çevresindeki beton bloklar arasına ağaçlar dikmeyi de ihmal etmiyor. Çevre esnafının muhalefetine karşın...

Fırçayla düşlerindeki mekanları iki boyutlu olarak görmek yetmiyor ona.

‘‘Yaşamda eksikliğini hissettiğim renkleri de yerlerine yerleştiriyorum’’ diyor. Çalıştığı mekan da bir ressam atölyesinden oldukça farklı. Akkaplan'dan öğrencileri yalnızca sanat eğitimi almakla kalmıyorlar. Doğada tek başına yaşama sanatını da öğreniyorlar.

False