Sizin DNA’nız hâlâ duvarınızda asılı değil mi?

Armut dibine düşüyor. O da annesi gibi zeki, güçlü ve seksi bir kadın. Onun da özgüveni tavan yapmış durumda. Zarif ama kodu mu oturtur!

Bir Selin Atasoy projesi

Lafını esirgemez. Hayatta kıvırmaz. Net bir kadın. Ben severim öyle tipleri. Bir sürü şey öğrenebiliyorsunuz ondan. Algısı müthiş açık. Sevil Atasoy’un kızı Selin’den söz ediyorum. Alman Liseli. Ardından Amerika’ya sinema, müzik ve ekonomi okumaya gidiyor. Arada, “Bir seneliğine Paris yapayım” diyor, gidiş o gidiş, şehre aşık oluyor, kalıyor. Üniversiteyi, Paris’te uluslararası iş idaresi ve ekonomi üzerine tamamlıyor. Yine orada uluslararası ilişkiler ve diplomasi doktorasına başlıyor. Eğlenceli, hareketli bir hayatı olmuş. 10 küsur sene reklamcılık yapmış, çok anlaştığı ve hayranlık duyduğu fotoğrafçı bir kocası ve dünya tatlısı 4 yaşında bir oğlu var. Bu aralar bir de yeni numarası: DNArtist Projesi. DNA örneğinizi alıyor, kişiye özel portreler yaratıyor. Sıkı numara! O, “kişiye özel” kavramına inanıyor, ben de... O yüzden bu projeyi çok yaratıcı buldum, neyin nesidir sordum...

Siz tam olarak ne yapıyorsunuz?
- İnsanların, kendi DNA’larından eşi olmayan portreler yaratıyoruz.
Sizin DNA’nız hâlâ duvarınızda asılı değil mi

Bizi biz yapan ve biz gittikten sonra da bir şekilde dünyada var olmaya devam edecek izimiz, DNA'mız. Bu kadar özel ve sonsuz bir şeyi simgesel dahi olsa görselleştirmek bana müthiş keyif veriyor.

Fotoğraf: Senih GÜRMEN



Vayyyy. Çok havalı!

- Öyle. Hem havalı hem heyecan verici. Biyokimyagerlerden, moleküler genetikçilerden, tasarımcılardan ve fotoğrafçılardan oluşan 12 kişilik bir ekibiz. Hepimiz Türk’üz ve İstanbul’da yaşıyoruz ama uluslararası deneyime sahibiz. DNA’nızı alıyoruz ve size DNA’nızdan oluşan bir tablo veriyoruz.

Şu işi bir baştan anlatsanıza...

- Tek yumurta ikizleri dışında, herkesin DNA’sı birbirinden farklı. Bu ne demek? Elimde tuttuğum portrelerin, yeryüzünde bir eşi daha yok demek. Bu portrelerin sanatçıları, aslında kişilerin kendileri. Bir web sitemiz var: www.dnartist.com, oraya giriyorsunuz, portrenizin özelliklerini ve rengini seçiyorsunuz ve siparişi veriyorsunuz.

Tamam diyelim ki verdim, DNA örneğimi benden nasıl alıyorsunuz?

- Size bir “svap kit” yolluyoruz. İçinden, ucunda pamuk olan bir çubuk çıkıyor. Kulak temizleme çubuğu gibi. Steril ambalajından bu “svap çubuğu”nu çıkarıyorsunuz, yanağınızın içine kuvvetlice sürtüyorsunuz. Tamam oldu işte, hücre örneği aldınız! Sonra bu çubuğu bize geri yolluyorsunuz ve işlemler başlıyor. İşlemleri de anlatayım mı?

Lütfen...

- “Svap örneği”nizden DNA’nızı elde ediyoruz. DNA elektroforez tekniğiyle üzerinde çalışıyoruz. Ortaya çıkan ve çıplak gözle görülmeyen görselin, UV ışığı altında, dijital fotoğrafını çekiyoruz. Daha sonra bu ham fotoğraf, tasarım ekibimiz tarafından rötuş ve sistem çalışmasına tabi tutuluyor ve sizin seçtiğiniz renk kombinasyonu doğrultusunda renklendiriliyor. Son aşamada, portreniz kağıda ya da tuvale basılarak sunuma hazır hale geliyor.

Ne bu? Sanat mı? Sanatın bilimle buluşması mı? Trend mi?

- DNA portreler bugün New York Modern Sanat Müzesi’nin dükkanının en çok satanlar listesinde. Amerika’da sürekli medyada yer alıyorlar. İngiltere’de durum aynı. Kesinlikle bilim ve sanatın en ileri teknolojiyle bir araya getirilmesi. Önümüzdeki yıllarda DNA ile ilgili pek çok tasarım karşımıza çıkacak. DNA geleceğin trendi, buna hiç şüphe yok!

Nereden esti bu işe girmek? Annenizin adli tıpçı olmasının bir etkisi var mı?

- Olmaz mı? Muhakkak olmuştur. Kaç kişinin evinde, akşam yemeğinde DNA konuşulur ki? Aslında mikrobiyolog olan rahmetli büyükannem Dr. Ferda Gök de, Türkiye’nin ilk özel laboratuvarlarından birinin kurucusuydu. Öğrenmeye ve keşfetmeye acayip meraklı bir kadındı. Geceleri film seyrederken bile yanından Meydan Larousse’unu eksik etmezdi. 6 yabancı dil bildiği halde, 60’ından sonra, çok popüler oldu diye, İngilizce ders almaya başladı. 70’inden sonra “Ben internet öğreneceğim!” diye tutturdu. İşte büyükannemle annem, ben küçükken, geceler boyu laboratuvarlar, testler, yeni teknikler hakkında konuşurlardı. Ben öyle büyüdüm. Okuldan çıkıp anneannemin laboratuvarına gider, bir yandan ödevlerimi yapar, bir yandan da laboratuvarı keşfederdim. Mikroskoba fotoğraf makinesini tutturmaya çalışmak, çocukluk meraklarımdan biriydi. Yıllar geçti, bu sefer annemin DNA tutkusu bana yansıdı... Bu proje benim hayallerimden biriydi. Çok mutluyum ki başardım.

Sevgilimin doğum günü geliyor. Bu, iyi bir hediye olabilir. Ona çaktırmadan DNA örneğini nasıl alacağım?

- Uykusu derinse, onu uyandırmadan yanağının içine pamuk uçlu çubuğu sokacaksın...

Dalga mı geçiyorsunuz, mümkün değil!

- O zaman yapacak bir şey yok!

DNA örneğinin, illa yanağın içinden mi alınması gerekiyor? Saç teli ya da tırnak olmaz mı?

- Buruşturup attığı kağıttan ya da dudağını değdirdiği bardaktan bile alınabilir. Ancak prensip olarak, biz sadece yanak içinden alınan örnekten çalışıyoruz. Bu arada, gelen DNA’nın kime ait olduğunu kesinlikle bilmiyoruz.

586 AYRI FOTOĞRAFTAN 40 METRELİK İSTANBUL

Bu işe sarmadan önce ne yapıyordunuz?
- 10 küsur sene reklam sektöründe hem kreatif hem stratejik departmanlarda çalıştım. Şimdi varsa yoksa DNArtist projesi.

Aynı zamanda, fotoğrafçı eşiniz Tamer Hartevioğlu’yla birlikte fotoğraf sergileri de hazırlıyoruz değil mi?
- Evet. Fransız ve İtalyan Konsoloslukları’nın isteğiyle hayata geçirilen, “Panoramik Bir Rüya: Paris ve Venedik” isimli proje için 360 derecelik fotoğraflar çektik. Çok iyi bir iş çıktı ortaya. Şimdi de, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti organizasyonu için, İstanbul Filarmoni Derneği ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi’yle birlikte bir sergi hazırlıyoruz. Ayrıca panoramik New York fotoğrafları projesi üzerinde çalışıyoruz. Bu sergilerde ve çekimlerde prodüktörlük ve sanat yönetmenliği yapıyorum. 10 aydır da NASA, Google ve Carnegie Mellon Üniversitesi’nin Mars’ı görüntülemek için geliştirdiği bir robot desteğiyle fotoğraf çekiyoruz. Mesela 586 ayrı fotoğraf çekip, bunları 8 GB’lık tek bir İstanbul fotoğrafı için birleştirdik, o fotoğraf 40 metre uzunluğunda basılabiliyor! Müthiş! Ve çok büyüleyici!

Anneme, anne değil Sevil derim

Bu kadar dominant bir annenin kızı olmak nasıl bir şey?

- Sevil, dominant değildir...

Ona “Anne” demiyor musunuz?

- Yok hayır, “Sevil” diyorum.

Neden?
- Bilmem, çok arkadaşız çünkü. Babama da “Faruk” derim. Ama hep böyle değildi, belli bir yaştan sonra gelişti. Tabii, çok hassas ve kırılgan olduğum dönemlerde acilen “anne” ve “baba”ya çark ediyorum...

Sevil Atasoy için dominant değil dediniz...

- Hem de hiç değil. İnsanların “sert” bulduğu o kadın, migreni tuttuğunda, dizime yatar. Fakat kuvvetli bir kadındır. Gerçi bizim ailenin bütün kadınları öyle. 9 yaşıma kadar ben, annem, anneannem ve onun annesi 4 kuşak birlikte yaşadık. Eğlenceliydi. Büyük büyükannem, “Bizim ailede kadınlar muhakkak çalışır ve üretir” derdi. O yüzden hiçbirimiz doğru dürüst yemek yapmayı bilmeyiz. Annem 50’sinden sonra öğrendi.

Sizin evde kimin DNA’sı asılı?

- Hepimizin DNA portresi mevcut. Ama en sevdiğim, benim, eşimin ve oğlumun DNA’sının bir arada olduğu portre.

Bu arada kaç para ödememiz gerekiyor böyle bir tabloya sahip olmak için...

- Fiyatlar kişi sayısı ve boyuta göre değişiyor. Ama ucuz olduğunu söyleyemem. Masa üzerine konan özel tasarım DNArtist çerçeveler 400 TL, 40x60 cm tuvale basılmış tablolar ise 600 TL.

Son soru: Diyelim ki yaptırdım ama birinin eline geçti. Aleyhime kullanmayacağını nereden bileyim? Bu DNA işi karışık ve ucu açık...

- Yok yahu. Bu portrelerin yaratılmasında kullanılan DNA örnekleri, herhangi bir hedef bölge gözetilmeksizin, rastlantısal yerlerden kesiliyor. Bu nedenle tablolara bakıp bir takım yorumlar yapmak, o yorumlardan bazı bilgilere ulaşmak söz konusu değil. Portreler tamamıyla sanat kaygısı taşıyan tasarımlar. Hayat, teknoloji ve sanat iç içe geçiyor. Sizden yaratılmış bir sanat eseri. Ötesi berisi, tehlikesi yok! Yaptır gitsin!
Yazarın Tüm Yazıları