Siyasi İslam’ın çatır çatır çöküşü

DEDİLER ki:

Haberin Devamı

“Dindar nesil yetiştireceğiz...”
Yanına bir de bonus verdiler.
“Kindar nesil...”
Daha yetiştirmeye başlamadan gördük...
“Dindar” kısmı palavraymış.
Asıl dertleri “kindar” nesil yetiştirmekmiş...
Daha yenileri yetişmeden, mevcutlar neyin ne olduğunu çok güzel gösterdi bize.
Aralarında savaşıyorlar...
Ne kural var, ne centilmenlik...
Ne ilke var, ne ahlak...
Ne aleniyet var, ne mahremiyet...
Güya kendileri iyi yetişmiş dindarlardı.
Güya yeni nesilleri de kendileri gibi yetiştireceklerdi...
Meğer dertleri yetiştirmek değil, kendilerine benzetmekmiş...

***

-Siyasetin başına “İslam”ı koydular...
Siyasetin içine ettiler, İslam’a en ağır haksızlığı yaptılar, en büyük günahı işlediler.
-“Demokrasinin” başına “muhafazakâr” kelimesini eklediler.
Hem demokrasinin, hem muhafazakârlığın canına okudular.
-O da yetmedi bir de “ileri” sıfatını koydular...
İleri kelimesini geri vitese taktılar.
Demek istediler ki:
-Başında Müslüman olunca iyidir...
-“Muhafazakâr” olunca temizdir...
-Partinin ismini “Ak” diye yazınca her şey bembeyazdır...
Siyasetleriyle İslam’ı...
Ayakkabı kutularıyla “muhafazakârlığı”...
İddiaları örtbas ederek “Ak”ı...
Yerden yere vurdular.

***

Haberin Devamı

Türkiye’den, sevgili vatanımızdan, derinlerden gelen şu gürültüye kulak verin...
Bu ses, Türkiye’de siyasi İslam’ın çatır çatır çöküşünün sesidir...
Rabia selamının arkasından gelen hazin uğultudur bu...
Demokrasinin başına konulan sıfatlarla, bir demokrasinin başına nasıl çorap örüldüğünün tarihi vesikasıdır.
“Müslüman kardeş” perdesinin arkasından karşımıza çıkan hayret verici ibret tablosudur.
Ayakkabı kutuları, nereden gelip nereye gittiği belli olmayan milyonlarca dolarlar, her birimizin en mahremine, en özel hallerimize kadar musallat olmuş hayâsız tecavüzler, ilkesiz, vicdansız, ahlaksız bir savaş...
Yaşadığımız günün hülasası budur işte...

***

Şimdi sormak senin de hakkın...
Bu muydu yani yeni nesillere “dindarlık” kisvesi altında hazırladığınız gelecek...
Bir, “ayyaş” diye aşağıladığınız, son 10 yılın her gününde tarihten spatula ile kazımaya çalıştığınız, atmadık iftira, yüklemedik suç bırakmadığınız şu Cumhuriyet’in kurucu babalarına bakın...
Bir de kendinize...
Ve eserinizle iftihar edin...

Haberin Devamı

Bu dönem hepimizde ağır bir karakter enkazı bırakacak

BAK arkadaş...
Burada telefon dinleme mağduru bir insan konuşuyor..
Ben...
Kötü yanıyla, iyi yanıyla...
Şusuyla busuyla bir insan...
Diyorum ki:
Sakın ola ki, kızdığınız insanların, kıskandığınız insanların internete düşen telefonlarına bakıp keyfini çıkarmaya kalkmayın...
Sakın ola ki, “Onun mutsuzluğu benim mutluluğumdur” gibi ilkel bir aşiret haletiruhiyesine kapılıp sevinmeyin...
İğrenç bir dönemi yaşıyoruz.
İnsanlığın, haysiyetin, bizi biz yapan her şeyin hayâsızca ayaklar altına alındığı bir dönem bu...
Sanma ki komşunun başına gelen şey seni sevindirecek bir şeydir..
Bil ki:
Bu kahrolası düzen hepimizi alıp götürüyor, hepimizden alıp götürüyor..
Sanma ki sen “nehrin kenarında oturan” birisin, öteki de önünden geçen ceset...
İyi bak, o cesetler arasında kendininkini de göreceksin...
Ülkemizi öylesine karanlık, öylesine vahşi ve acımasız bir hale getirdi ki...
O vahşette yaşayabilmek, ayakta kalabilmek için hepimizin içinde ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci şahsiyetler yarattı.
Var olabilmek için hepimizden ikişer üçer maymun karakteri imal etti..
Buna o dahil, ben de dahilim...
Bil ki, sen de dahilsin...
Gülme, sevinme...
Bu ara rejim bir gün geçecek ve geriye baktığımızda göreceğimiz o enkazın altında hepimiz kendi cesedimizi kendimiz teşhis edeceğiz...
Çünkü korkaklığımızla, eyyamcılığımızla, sünepeliğimizle bunu hak ettik...

Haberin Devamı

Ajda’nın ‘Dokun Bana’sını dinliyorum ve iyi geliyor

SONUNDA Spotify’a geçtim...
Her gün yeni müzikleri keşfediyorum.
Eski olup da atladıklarımı fark ediyorum.
Bugünlerde favorim Ajda Pekkan’ın “Dokun Bana”sı.
Onno Tunç’un harika şarkısını öylesine söylüyor ki, içinde yaşadığım şu iğrenç günlerden çekip alıyor beni.
“Dostluğun bana yetmiyor
Konuşurken düşlüyorum ellerini
Özlüyorum
Dokun dokun bana
Ne olur dokun...
Eskiye benzemese de hâlâ benim ezberim
Dokun dokun ne olur dokun bana...”
İnsani olan her şeyimizi İslami olan bir şeyle ikame etmeye çalışan bu ara rejimde bana sığınacak bir ada yarattı.
Nur içinde yat Onno..
Çok yaşa Ajda...
Bu karanlık günlerimde bana verdiğiniz bu olağanüstü güzellik ve insani dokunuş için binlerce teşekkür.
Ne olur dokunmaya devam edin bize..
Bu kapkaranlık günlerde çok ihtiyacımız var...
İnsani bir dokunuşa...
Küçücük bir insani dokunuşa...

Yazarın Tüm Yazıları