Simone de Beauvoir’ın zehir zıkkım aşk mektupları

SIMONE de Beauvoir... Hepimizin yakından tanıdığı, kitapları dilimizde yayınlanmış ünlü bir Fransız yazarı. Adı hep Jean-Paul Sartre ile birlikte anılmış.

Nelson Algren... Amerikalı bir yazar, Altın Kollu Adam, Türkçe'deki tek kitabı.

Beauvoir, bir Amerika gezisinde Nelson Algren ile tanışıyor, kıtalararası müthiş bir aşk başlıyor. Az buluşmalarla, bol mektuplarla yürüyen ve 1947'de başlayıp 1964'te biten.

Amerikan edebiyatı ansiklopedilerinden birinde Nelson Algren maddesinin ilk cümlesi şu:

‘‘Simone de Beauvoir'ın sevgilisi.’’

1909'da doğuyor, 1981'de ölüyor. Ölümü gazete haberinden öğreniliyor:

‘‘Algren'e sahip çıkan olmadı!’’

İşte İkinci Cins'in yazarının aşık olduğu adamın en kısa portresi.

O da Beauvoir'ın mektuplarını saklamış ama yayınlanmamışlar.

Biri Paris'te, diğeri Şikago'da yaşayan iki kişinin birbirini bilgilendirmesi gerekiyor.

Beauvoir, arkadaşlarını, edebiyatçı dostlarını sevecenlikte hasis, yermekte cömert davranıyor.

Algren'in yaşadığı atmosferi şöyle anlatıyor:

‘‘Pis kokan teneke yığınla, sağa sola savrulan gazetelerle dolu dar bir sokakta; ne banyosu ne de buzdolabı olan kümes gibi bir evde yaşıyordu. Büyük otellerdeki içime çekmekte zorlandığım o ağır dolar kokusundan sonra bu yoksulluk, ferahlatıcı gelmişti bana.’’

Mektuplardaki özlemin şiddeti; aşklarının niteliğini, özlemin yakıcılığını edebî bir ustalıkla sergiliyor.

Mektuplar, ‘‘Her şeyim, Şikago'lu erkeğim, Sevgili kocacığım,’’ diye başlıyor ve ‘‘hep senin karın olarak kalacağım’’, cümlesiyle noktalanıyor.

Beauvoir, Fransız aydınlarınınkine benzemeyen, yapmacıksız, sıcak bir sevgiyi Algren'de buluyor.

Paris'te çevresindeki insanlarla onu mukayese ediyor, birbirlerinin yaşama biçimlerini öğrenmelerini istiyor:

‘‘Sevgili kocacığım, ben seninle senin Şikago hayatını yaşamaya çalışıyorum, sen de benim Fransız hayatımdan bir şeyler kapmayı denemelisin, mutlaka ama mutlaka. Deneyeceksin değil mi?’’

Paris'e dönerken Beauvoir, Atlas Okyanusu boyunca ağladığını sevgilisine döner dönmez bildirir:

‘‘Aşk mektubu yazmak büyük aptallık, aşk káğıda dökülemeyecek bir şey; ama sevdiğin adamla aranda şu korkunç Atlas Okyanusu varsa başka ne yapabilirsin?’’

Tanıdığı yazarları Algren'e anlatırken, alaycı, sivri bir dil kullanıyor. Bir restoranda rastladığı ünlü bir Fransız yazarı bakın nasıl yazmış:

‘‘Çok ünlü bir Fransız yazar ve oğlancı Jean Cocteau da aynı restorandaydı, altmış yaşındaki yazar üç yakışıklı homoseksüelle birlikte yemek yiyordu.’’

Gallimard Yayınevi'
nin genç bir yazar için düzenlediği ödül töreninden izlenimlerini aktarırken, birkaç satırda iki kişiyi birden harcıyor; Jean Genet ile John Steinbeck'i.

‘‘Önce genç bir yazara yüz bin franklık bir ödül verildi, şerefine öğle yemeği düzenlendi. Ödülü alan sana bahsettiğim şu homoseksüel şairdi; hani şu terk edilmiş, anne babasını bile tanımayan sonra da hırsızlık yapmaya başlayan, güzel müstehcen kitaplar yazan şair. (Adı geçen şair, Jean Genet)

Bu sabah, bütün gazetelerde şairin büyük bir otelden gümüş kaşık çaldığı için tutuklanıp hapse atılan erkek arkadaşının fotoğrafları vardı. Aldığı para onu çok mutlu etti bence; fotoğraflar için aynı şeyi söyleyemem.’’

Steinbeck
'in onuruna verilen yemeğe gidiyor ama yazarın yanına yaklaşmadan, ayrılıp gidiyor.

Aşk mektuplarının içinde, Beauvoir'ın Amerikan edebiyatına dair düşünceleri meraklı okurlarım için bulunmaz kaynaktır.

Poe'dan, Fitzgerald'da, Faulkner'a kadar pek çok ünlü isim için yargılarını bulabilirsiniz burada.

Bir áşığın bir áşığa yazabileceği en güzel cümleyle bitireyim diye düşündüm yazımı:

‘‘Nelson, artık seni o kadar çok seviyorum ki, lütfen beni daha az sevmeye başlama.’’




DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ


Tango'dan Taliban'a Aydın Engin Can

Suç ve Ceza Dostoyevski Sosyal

Kemal Sunal Feriha K. Gürses Sel

Kılıç Üstadı Arturo Perez Everest

Dostun Alın Yazısı Barbara Frischmuth İletişim
Yazarın Tüm Yazıları