Sigara yasaklanabilir zaten artık Thomas Mann da yok

2008’e girdiğimiz dakika, sigaranın artık nihai yenilgiye uğradığını anladım. Meclis’te kabul edilen sigara yasası çok radikal yasakları içeriyor.

Fransız’ın brasserie’siyle Alman’ın kneipe’sinde de 1 Ocak itibariyle sigara yasaklandı ya, artık meret yükseliş ve düşüşünü tamamlamış bulunuyor. Sartre ve Baudelaire’den Thomas Mann’a, bütün dáhi düşünür ve yazarlar, Jeanne Moreau’dan Marlene Dietrich’e bütün tanrıçalar sigara içti ve bitti. Alman basınına bakıyorum. Yasağı esefle karşıladıkları satır aralarından belli bazı yazarlar, sigara içen dehaları sayıp döküyor. "Sigara gerçekten ölümcüldür. Sultan 4. Murad da tütün içenlerin kellesini vurdurmuştu" diyerek alaycı bir edayla,

yasağın zorbalık olduğuna dokunduranlar da var. Eski zaman yazarları, sigaranın bir başkaldırı nesnesi olduğu günlerde, anti-nikotin baskısı olmadan özgürce tüttürdüler tütünlerini. Şimdi ise o baskı yüzünden kıta değiştiren yazarlar var. Mesela bestseller yazarı David Sedaris, Amerika’da artık sigara içemediği için Paris’e göç etmişti. Burada da başlayan yasaklar nedeniyle kıtanın doğusuna taşınacağını söylüyordu. Ancak sonunda Amerika’daki okuma turları yüzünden tamamen bırakmak zorunda kaldı. Sırf sigara içebilmek uğruna, Kansas’taki pespaye bir otoyol otelinin odasında uzaktan kumanda aleti üzerinde sperm kalıntıları bulunca vermiş o zor kararı...

Thomas Mann sıkı bir puro tiryakisiydi. Kahramanları da öyle. Büyülü Dağ’da Hans Castorp, bir ziyarete gidip yedi yıl ayrılamadığı sanatoryumda şöyle diyordu: "Bir insan nasıl puro içemez anlamıyorum. Ben her sabah, gün boyu puro içeceğim için sevinçle uyanıyorum ve her yemek yediğimde yeniden içebileceğim için sevinç duyuyorum."

Mann’ın sevgilisi, Maria Mancini marka purolardı. Castorp da Büyülü Dağ’da Maria Mancini içer, onu bir sevgili gibi yüceltir. Tütünsüz bir hayat ne kadar da anlamsızdır, tütün insana nasıl da bir esenlik duygusu verir...

Thomas Mann, tüberkülozun çağın en önemli hastalığı olduğu bir dönemde, hayli tıbbi araştırma yaparak yazmıştı Büyülü Dağ’ı. Ama tütün ile kanser ve kalp hastalıkları arasındaki bağlantı henüz bilinmiyordu. Mann, önce akciğer kanserine yakalanıp ameliyatla atlattı, sonra da arteriosklerozdan öldü. Kanser ameliyatından sonra bile tüttürdüğü puro ve sigaraların eseri olan bir ölüm. Ama, şunu da söyleyeyim öldüğünde 80 yaşındaydı.

Gerçi Thomas Mann, Nazi iktidarının gönüllü sürgünü olduğu için purosunu Alman kneipe’lerinde pek tüttüremedi ama, bildiğim en büyük Alman tiryaki oydu. Bir de Marlene Dietrich. Büyük derken tiryakiliklerini kastetmiyorum.

Şimdi Thomas Mann dirilip gelse, o kneipe’lerde sigara içmesinin yolu yok. Yasa gereği 1 Ocak itibariyle Bavyera ve Berlin dahil altı eyalette bütün bar, lokanta, otel ve diskoteklerde sigara içmek yasak. Bu yıl içinde beş eyalette daha benzer yasaklar devreye girecek.

Şimdi artık sigara tiryakisinin portresi de çok farklı. Marlene Dietrich ve Thomas Mann gibi seks sembolü ya da düşünen beyinler değil tiryakiler. Sigara içen adam portresinde "kaybedenler" var. Almanya’da yapılan araştırmalara göre işsiz erkekler, iş sahibi erkeklere göre iki kat daha fazla sigara içiyor.

Almanya yasaklara peyderpey yürüyor. Fransa ise topyekûn. 1 Ocak’tan beri ülke genelinde bütün lokanta, otel, kafe, kulüp ve barlar sigarasız alan ilan edildi. İşyeri, hastane, okul ve diğer kamusal alanlar geçen yıl yasak kapsamına alınmıştı zaten.

Her iki ülkede de sigara savunucusu gruplar, lokanta-otel birlikleri ve sivil özgürlükleri savunan örgütler yasağa karşı çıkıyor.

Sigarayı sigara yapan memlekette sigara nasıl yasaklanır diye ayaklanan yığınla Fransız var. Neticede, tütünü 16. yüzyılda Avrupa’ya getiren şahıs bizzat bir Fransız: Jean Nicot. Nitekim, nikotin sözcüğü de oradan geliyor.

Avrupa Birliği’nin halk sağlığını korumak adına 1985’te kabul ettiği planın son aşaması olan bu yasaklar, zevk ve lezzete düşkün Fransızlar için, Amerikan usulü hijyenik toplum yaratma özentisinin ürünü.

Onların belleklerinde de, sigaranın henüz seri cinayetlerden hüküm giymediği günlerin anıları canlanıyor. Jean Paul Sartre, Paris’teki meşhur Cafe de Flore’da dumanını üflerken. Guy de Maupassant ve Charles Baudelaire kafelerde sigara tellendirirken. Jeanne Moreau, o dumanlı sesiyle, "Sigara içmeyen erkeklere asla güvenmem" derken. Hatta daha eski yıllara gidilerse, Moliere enfiyeyle ilgili şu sözleri sarf ederken: "Tütün, sadece insanın beynini tazelemek ve temizlemekle kalmaz, aynı zamanda insanın ruhunu da erdeme kanatlandırır. Tütün edepli insanların tutkusudur ve tütünsüz bir hayat süren, yaşamaya layık değildir."

Aslında enfiye de bir yasağın ürünüydü. Fransa Kralı 14. Louis, tütün dumanından nefret ettiği için saray ahalisine enfiye çekmelerini buyurmuş, böylece bütün aristokrasi enfiye müptelası olmuştu. 1789 Devrimi’yle birlikte asilzadenin kötü şöhretli enfiyesinin yerini, bir özgürlük sembolü olarak puro almıştı.

Fransızları telaşlandıran sadece bir yaşam biçimi olarak tütünün varlığını koruma dürtüsü değil. Özellikle küçük işletmelerin bu yasaklar yüzünden büyük zarar göreceği söyleniyor. Fransa’daki 800 kadar nargile kafe büyük gelir kaybına uğrayacak. Kafe, lokanta, kulüp ve otellerin bağlı olduğu sendikanın Paris temsilcisi Christian Navet’ye göre bistrolar sabah saatlerinde müşteri yoğunluğunu kaybedecek. "Ancak bu düşüş uzun sürmez. İnsanların alışkanlıkları değişir" diyor.

Anketlere bakılırsa değişmesi gerekiyor. Eylül ayında yapılan bir araştırmaya göre halkın yüzde 79’u sigaranın lokantalarda yasaklanmasını destekliyor. Yüzde 71’lik bir kesim kafe ve barlarda yasaklansın diyor. Yüzde 67 de, kulüplerde yasaklanmasından yana.

AH ŞU AMERİKA

Tütünü övgüleriyle yüceltenler sadece Fransız ve Alman yazarlar değildi. Mark Twain de onların pipo düşkünü versiyonuydu. Ona göre de şömine başında pipo tüttürmenin verdiği derin keyfin eşi benzeri yoktu.

Ancak Amerika artık, Mark Twain’in yaşadığı geçen yüzyılın başındaki Amerika değil. Kaderin cilvesi işte. Tütünün müsebbibi, kıtanın 1492’deki keşfi. Sigaranın seri üretimini ilk yapan kişi Amerikalı James Buchanan Duke. Sigarayı modern, ilerici ve insanı özgür kılan bir nesne olarak kadınlara uluorta içiren kişi de Amerikalı Edward Barneys. British American Tobacco’nun pazarlama dehası olan Barneys, 1929 yılında kadın hakları savunucularına New York’taki Beşinci Cadde’de "Bir özgürlük meşalesi de siz yakın" sloganıyla fosur fosur sigara içirtip skandal yaratıyor, çok geçmeden sigara kadınlarda şıklık, zarafet ve dişiliğin sembolü haline geliyor.

Ve şimdiki yasakların müsebbibi de o kıtanın kuzeyi.

İnsan Amerika’da - mecburen - sokak sigara içerken kendini teşhirci bir sapık gibi hissediyor. İnsanın kendini öyle hissetmesi için ellerinden gelen en pis bakışı fırlatıyorlar çünkü.

Tiryakilere hayatı dar eden Amerikan yasakları bestseller yazarı David Sedaris’i 90’lı yılların sonunda New York’tan Paris’e göç etmeye zorlamıştı. O günlerde "Sigarayı bırakmaktansa, ülkemi bırakırım" demiş, Fransa da yasaklara adım atınca, "Sigarayı bırakmaktansa, Avrupa’nın doğusuna taşınırım" demişti. Geçenlerde Alman Zeit gazetesinde Sedaris’le bir söyleşi çıktı. Adamcağız sonunda sigarayı bırakmış. Nedeni de Avrupa’daki yasaklar değil, Amerika’daki okuma turları. Amerika’da Ritz-Carlton gibi iyi otellerde artık topyekûn sigara yasağı uygulandığından, geçen yıl Kansas eyaletinin Lawrence kentine gidişinde mecburen şehir dışında bir otelde kalıyor. Odaları leş gibi sigara kokan, etrafı fast-food’cularla dolu kötü bir otel. Odasındaki uzaktan kumanda aletinin üzerinde sperm kalıntıları bulduğu an sigarayı bırakma kararı alıyor.

Uzun bir mücadeleden sonra bırakıyor da. Artık rahat rahat Ritz-Carlton’da kalabiliyor. Ancak artık sigara engelli olmadığı halde insanların davranışlarını zarif bulmadığını söylüyor. "Pis bakışlar fırlatanlar yok ama, bakıyorum at kuyruklu herifler otel lobilerinde bağıra çağıra cep telefonunda konuşuyor" diyor.

Sedaris’e göre topyekûn sigara yasağı da olsa Avrupa bir Amerika kopyası olamaz. Çünkü hiçbir Avrupalı kaldırımda sigara içen bir tiryakiye pis pis bakma hakkını kendinde görmez.

Almanya ve Fransa’dan sigara rakamları

Almanya’da nüfusun dörtte biri, yani 20 milyon kişi sigara içiyor ve yılda 140 bin kişi sigaraya bağlı nedenlerden ölüyor. Almanya’da 2006 yılında satılan sigara sayısı 94.1 milyar. Fransa’da ise nüfusun yüzde 22’si sigara içiyor, yani yaklaşık 14 milyon kişi. Sigaraya bağlı ölüm rakamı ise yılda 72 bin.

Fransa’da Gitanes ve Gauloises sigaralarını üreten Altadis şirketi, 2008 yılı içinde satışlarda yüzde 4 oranında bir düşüş bekliyor. Şirketin Fransa’da her yıl sattığı sigara miktarı 56 milyar.

Daha önce İrlanda, Norveç, Malta, Finlandiya, İngiltere ve İtalya’da aynı kapsamdaki yasaklar devreye girmişti.
Yazarın Tüm Yazıları