Sibel Can’ın poposu gulete ilham kaynağı

Bodrum’dayım. Dünyaca ünlü Bodrumlu tırhandil ve gulet ustası Erol Ağan, nam-ı diğer Çolak Erol’la konuşmaya geldim.

Ona, "Guletlerin Babası" diyorlar. 1950’lerin büyük ustası, rahmetli Ziya Güvendiren’in yanında yetişip, onun sağ kolu olmuş. Ama Çolak Erol’la ha deyince konuşmak mümkün değil. Yıllar var ki, gazetecilerle konuşmamış. Neyse, sonunda kuzeni Bodrum Belediye Başkanı Mazlum Ağan dostumuz arabuluculuk yaptı. Mazlum Başkan’la, Sevgili Oğuz Tatış’ın Bardakçı’daki otelinde kahvaltıda buluştuk. Otelin ünlü şefi Özer Acar’ın kendi eliyle hazırladığı /images/100/0x0/55ea0b56f018fbb8f866a11eomlet ve gözlemeleri afiyetle yedik. Patron vekili Kayhan Tatış’a teşekkür ettikten sonra ver elini İçmeler. Ağanlar’ın tersanesinin yazıhanesinde, güler yüzlü iki gençle, çatık kaşlı, gözlüklü, ak saçlı bir çınar karşıladı bizi. Çolak Erol, dedesinin "Tramptana" (Yunanca’de sert poyraz) lakabının hakkını veriyordu. Gençlerden biri, Çolak Erol’un büyük oğlu Mazlum’du. Şirketin yönetim kurulu başkanıydı, babası gibi gulet ustasıydı. Küçük oğlu Erdem ise, ABD ve İngiltere’den mastırlı gemi inşa mühendisiydi. Erol usta, son birkaç yıldır işini oğullarını devrettiği için, Mumcular’da yaptırdığı yeni çiftliğinde yaşıyor. Gördüğümüz odur ki, "Guletlerin Babası"nın dilinde ve gönlünde hep deniz türküleri olacak. Tıpkı, guletlerin dilinde ve gönlünde "Çolak Erol" olacağı gibi.

Bodrum tipi üç değişik tekne var: Tırhandil (başı ve kıçı aynı, daha narin yapılı), Gulet (yuvarlak kıçı suda ve düşük), Ayna Kıç (kamaraları teknenin orta ve baş bölümünde olan geniş kamaralı tekneler).

- Benim yerim şimdiki Yetti Gari’nin yerindeydi. Karşıdaki kahveye oturup gelip geçen güzel turist hanımları seyrederdim. Ben o turist hanımların popolarından ilham alarak yaptım, guletlerin kıçlarını. Allah için, benim yaptığım gulet kıçını hiç kimse yapamaz. Bizim güzel Sibel Can hanım kızımızın poposundan ilham alarak güzel bir gulet yapmak isterim doğrusu. Yener Bey, ben gözümle kazandım her şeyi. Bir bakışta, teknenin milimetrelik hatasını görürüm, değil ki santimlik. Ama, şimdi gözlerim biraz zayıfladı, şeker hastalığı yüzünden. Bu kabiliyet bana Allah’ın bir lütfu, içimden geliyor. Yanımda bir şişirmeci kalfa vardı, bana, "Sen para kazanmasını bilmiyorsun" derdi. Benim parayla işim yok, yanlış yapılırsa, söktürür yeniden yaptırırdım. Şimdiye kadar mühendisler bizden ders alıyordu ama, şimdi onlar bizi geçti. Bilgisayarlar var, ağaçlar biçilmiş halde geliyor. O zamanlar omurgaları, elimizde baltayla düzeltirdik.

Sağ kolumu kasnağa kaptırdım

Erol Ağan kesik olan sağ bileğini hiç gizlemiyor, tam tersine onunla gurur duyuyor.
/images/100/0x0/55ea0b56f018fbb8f866a120
- Annem, babam Giritli, önce İstanköy’e, oradan da Bodrum’a gelmişler. Gelişleri iskánla, mübadeleyle değil. Ben 1936’da Bodrum’da doğdum. Babam Mazlum rahmetli, sevilen bir kaptandı. 60 tonluk teknemizle Antalya-Bodrum-Kos arasında yük taşırdı. Babamın seren vurdu kafasına, denizde boğuldu. Biz üç kardeş kaldık açıkta, ben 11 yaşındaydım. Annem beni rahmetli Ziya Usta’nın yanına koydu. Mesleğimde çok iyiydim, çalışmakta üstüme yoktu.

Askerden döndüğümde usta beni yanına istedi, gittim. İki ay sonra orada sağ kolumu kasnak kayışına kaptırdım. Ne kadar tedavi gördümse olmadı, mecbur kaldılar bilekten kesmeye. Herkes, "Artık eski işini yapamazsın, bakkal dükkánı aç" diyordu. Hiçbirine kulak asmadım, 1961’de kendi adıma ilk dükkánımı açtım. Küçük sandal, piyade derken işler büyüdü. Guletler, tırhandiller yapmaya başladım. Derken, oğullarım Mazlum ile Erdem yetişti, ben de işleri gönül rahatlığıyla onlara devrettim.

Dünyanın ikinci büyük guleti

Ağanların tersanesinin kapalı bölümündeki kızakta Türkiye’nin en büyük, dünyanın da ikinci büyük ahşap lamine guleti yapılıyor. Adı, "Annabella." Sahibi İzmir’in ünlü levanten mücevheratçıdan Franco Sponza. Ağanların web sitesindeki bilgilere göre, böyle bir teknenin anahtar teslim fiyatı 4 milyon 275 bin avro.

- Türkiye’nin en büyük, dünyanın da ikinci büyük ahşap laminat guleti. Yığma değil, yapıştırma sistemiyle yapıyoruz. Teknenin boyu 41, eni 9 metre. Kerestesi Afrika’dan, Akaju ağacından. Eskiden çam ağacından yapardık, çok güzel olurdu. Ben hep, "İnsan kandan, kayık çamdan" derim. Orman İdaresi reçinesini topladığından beri çamlar öldü. Çocuklar bana sorsalardı, yaptırmazdım bu tekneyi. Bunlar daha cesur çıktı benden, ikisiyle de iftihar ediyorum. Teknede beş misafir, dört de personel kabini var. Salonu ve mutfağı çok geniş ve çok modern.

Fırtınaya tutulmaya bayılırım

Benim en büyük zevkim, denizde büyük fırtınaya tutulmaktır. Bir gün baktım balıkçılar fırtına var diye geri dönüyor. "Ayıp size be, denizden korkulur mu?" dedim. Atladım benim tekneye, açıldım onların kaçıp geldiği yere doğru. Salıncak gibi sallanıyoruz. Ben ise o teknenin içinde zevkten geberiyorum.
Yazarın Tüm Yazıları