Seyahatte insanın başına gelebilecek en kötü şey nedir

O benim seyahat yazılarımdan bir tanesini babasının yattığı hastane odasında okudu. İşte o zaman aklına düştü. Yaşadıklarını herkesle paylaşmak istedi. Yazısını gönderdi. Ben de etkilendim, siz de okuyasınız istedim...

Benim bir babam var.

Tatlı-sert, biraz mesafeli ama şahane bir babam.

Geceleri horlayan, horlaması kesilince odamdan fırlayıp nefesini dinlememe sebep olan, tatillerde sürekli merak ettiğim, üzerine titrediğim bir babam...

Tatil mi dediniz?

Evet, tatildeydim.

Babam, bir kaç gün önce beni yolcu etti.

Merhaba Uludağ!

Rengarenk pistler, sınırsız yemek ve aşk-meşk.

Ne var ki, gayet güzel başlayan tatil, bir kabusla sona erdi.

Nedir seyahatte insanın başına gelebilecek en korkunç şey?

Aynen.

İşte, başıma o geldi.

Telefonuma baktım, 18 cevapsız arama.

Hepsi kuzenlerimdi.

O anda babamın başına kötü bir şey geldiğini hissettim:

Babam, benim 50 yaşında yeniden baba olacak güzeller güzeli babam, kalp krizi geçirmişti...

*

4 saat içinde hastanedeydim.

Yoğun bakıma almadılar beni.

Doktorla ilk kavgamı o zaman ettim:

‘‘Mutlaka bir bildiğiniz vardır ama kusura bakmayın bu duvarın arkasında benim babam yatıyor ve siz bana onu göremeyeceğimi söylüyorsunuz. Ya izin verirsiniz ya da ben içeri girmenin bir yolunu bulurum!’’

Durdu doktor, yüzüme baktı, bu sert çıkışın öncesinde, tenezzül bile etmemişti. Ben onun için görünmezdim, muhtemelen her gün karşılaştığı problem yaratan hasta yakınlarından biriydim...

Ama gülümsedi, sonra da:

‘‘Hadi gir ama 10 dakika’’' dedi.

*

Galoşları giydim, daldım içeri.

Gördüm onu. Uyuyordu, yorgundu, rengi gitmişti. Onu milyonlarca makineye bağlamışlardı. Kollarına iğneler sokmuşlardı.

Öylece kalakaldım bir kaç dakika.

Gözlerini açtı aniden, geldiğimi hissetmiş gibi...

Beni gördü, gülümsedi.

Yanağına minicik bir öpücük kondurdum:

‘‘N'aptılar sana böyle?’’

Bir kaç kere öksürdü, biraz su içti ve şöyle dedi:

‘‘Ben gidiyorum kızım.’’

Bunu duymak bana o kadar çok koydu ki...

Daha 3-4 gün evvel, beni Uludağ'a yolcu etmişti...

Bavulumu taksiye kadar taşımış, bin bir öğüt vermişti...

Ben onu böyle bırakmamıştım ki...

*

Babamla annem yıllar evvel boşandılar, ikisi de yeniden evlendi.

Kocaman bir ailem var benim.

Babamın yanından ayrılıp eşinin yanına gittim. O çok daha bitkin görünüyordu. İşin boktan yanı da hamile olması! 2 hafta önce doktora gitmiş ve 2 aylık hamile olduğunu öğrenmişti.

Düşünebiliyor musun...

Babam ikinci kez baba olacağını duyunca, acayip mutlu oluyor, eşiyle beraber bebek kitapları okuyup Mothercare'lerde dolaşıyorlar, her şey gayet güzel gidiyor...

Derken...

Bir anda kalp krizi geçiriyor!..

*

Hastanede geçirdiğim o 2 gün, hayatım boyunca kazanamayacağım kadar çok tecrübe kazandırdı bana.

İnsanların riyakarlığını, iğrençliğini gördüm.

Gecenin bir yarısı avaz avaz bağırıp ‘‘Bebeğim ölmek üzere, 0 Rh - kanı olan varsa Allah rızası için versin’’ diyen genç bir anne mi istersin, ümidini kaybedip, ağlayan, sinir krizi geçiren hasta yakınlarını mı...

Sanırım en iğrenci de şuna tanık olmamdı:

O genç anne, kan istedikten sonra orta yaşlı bir beyefendi ayağa kalkıp kan vermeye niyetlendi. İnanmayacaksın ama, karısı olduğunu sandığım yanındaki kokoş kadın onu kolundan çekip oturttu:

‘‘Boşver şimdi ne gerek var! Başın dönecek boş yere...

İnsanın, ‘insan’ denilen yaratığı daha iyi tanıması için sadece farklı ülkeleri değil, arada bir burnunun dibindeki hastaneleri de dolaşması gerekiyor...

*

2 gün sonra yoğun bakımdan çıktı.

O gün bayram gibiydi benim için. Babamın sesini duymak, zırt pırt onu öpebilmek. ‘‘Keşke, keşke’’ dedirtti bana bol bol. ‘‘Keşke daha sağlıklı olduğu zamanlarda da böyle öpebilseydim babamı, onun bu mesafeli tavrına daha fazla tepki gösterseydim. O mesafeyi yok etseydim...’’

Yaklaşık 5 gün hastanede yaşadık.

Çünkü sürekli kontrol altında tutulması gerekliydi...

Taburcu olmasına 4-5 saat kala, babam ikinci bir kalp krizi geçirdi.

Böyle boktan bir şey olabilir mi?

Oldu ama...

O gece refakatçi olarak yanında ben kalıyordum. Kalbinini ovuşturmaya başlayınca hemşireyi çağırdım, nöbetçi doktor da geldi, babam tekrar yoğun bakıma alındı. Tekrar anjiyo ve balon yapılacaktı. Kısacası taburcu olmamıza bir kaç saat kala, biz yine başa dönmüştük.

*

Şimdi çok daha iyi.

Bugün hastaneden taburcu oldu.

Her geçen gün daha iyiye gidiyor durumu.

Kedisi Aysel de çok sevindi babama kavuştuğu için.

Evdeki ortam çok sıcak, dakikada bir gidip öpüyorum babamı, onunla ilişkilerimi eskisinden daha yakın bir hale sokmaya kararlıyım. Ve biliyor musun, şuna inanıyorum: Babam, dünyaya gelecek olan kardeşimin hatırına ayakta.

Çünkü o minik bebeğim de, aynen benim gibi ona çok ihtiyacı var.

Allah bize acıdı.

Onu bizden ayırmadı.

Ve son söz: Benim hálá umudum var. Babam, ben, babamın eşi ve minik kardeşim, hep beraber mutlu bir hayatımız olacak. Azrail bir kere geldi, onu aramıza almadık, kovduk. Biraz gururu varsa bir daha da uğramaz buralara!

SİMLA'NIN HAMİŞ'İ: Babacığım, sana söz veriyorum. Bir daha odamın ışığını açık bırakmayacağım, derslerime çok daha fazla çalışacağım ve daha az sigara içeceğim. Kimbilir belki de hiç içmem! Gece dışarı çıkmama izin vermediğin zaman da üzerine gitmeyeceğim, görürsün söz dinlemeyi öğreneceğim. Yeter ki, sen hep yanımızda ol.
Yazarın Tüm Yazıları