GeriMersini Keşfet Mersin, Eski Mersin Değil!
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Mersin, Eski Mersin Değil!

Mersin, Eski Mersin Değil!

Yalçın Bayer

Mersin’e ne oldu? Kimin eli değdi? Kim bu sihirli değneğin sahibi? Göreve gelmeden “Sadakat” dedi, kentine, memleketine olan sadakatini ‘Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz’ atasözüyle gösterdi. Yine “Liyakat” dedi, 22 yıllık belediyecilik tecrübesini Mersin’e nakış nakış işledi…

Bir kent düşünün; 321 kilometre sahili, geniş tarım arazileri, limanı, sanayisi ile Torosların yamacında, Akdeniz’in eteğinde olsun. Bir kent düşünün; tüm bu özelliklerine rağmen bir türlü kendini aşamamış, lobisini kuramamış, insanının hayatına hiçbir artı katamamış olsun. İşte gözünüzde canlanan kentin adı Mersin... Yıllarca makamlarından dışarı çıkmamış idarecilerce hep bir adım daha geriye giden, aldığı göç dalgasıyla her türlü etnik kökeni içine alan ancak birlikteliği sağlayamayan, aldığı sözler hep başka bahara ötelenen ve bir arpa boyu yol gidemeyen kent Mersin.

Neyse ki artık o Mersin, eski Mersin değil... Ayrıntılarıyla yazmaya sayfalar yetmez ama hatırlatmakta da fayda var.

  • Yeni Mersin: 15 Temmuz’da sergilediği birliktelik ile tüm ülkeye örnek olan Mersin, bünyesinde barındırdığı ayrıcalıkları tek bayrak altında toplayıp alanlara indi. Demokrasi ve Cumhuriyetine sahip çıkmasını bildi.
  • Yeni Mersin, park bahçelerden veterinerlik hizmetlerine, yol ve asfalttan altyapıya, ulaşımdan çevre ve şehirciliğe kadar hizmet görmeye başladı.
  • Kimsenin yıkmaya bile cesaret edemediği Tulumba Köprüsü, artık değişen Mersin’in değişen yöneticisinin kente sağladığı en önemli hizmetlerden birisi. Tulumba Köprüsü, şimdiki haliyle yeni Mersin’in değişen görüntüsü.
  • Spor kenti oldu Mersin. Uluslararası organizasyonlarla dünyaya tanıttı kendini. Yetmedi, yıllardır Mersin’i görmezden gelen ulusal gazete yöneticileri ve seyahat acentelerine keşfettirdi kendini.
  • Geleceğine yatırım yapan, çocuk ve gençlerin kaliteli ve daha iyi eğitim alabilmesi için burslar veren, çeşitli yardım ve projelerle kendini geliştiren bir kent yaratılıyor Mersin’de.
  • Evinden bile çıkamayan engelli bireyler, artık hayatın her alanında yerini alabiliyor Mersin’de. Kısacası engellilerin engellerini aşabildiği bir kent doğuyor ufuktan.
  • Ya çocuklar? ocuklarımız? Akdeniz’in baş belası Talasemi, geleceğimizin korkulu rüyası otizm.. Artık “endişeye yer yok” diyen yöneticilerle artık endişeye yer yok Mersin’de... Kalıtsal Kan Hastalıkları Tanı ve Danışma Merkezi’ni açarak hayata geçiren de, Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi’ni faaliyete geçirerek otizme karşı görevini yapan da aynı kişi.
  • İlçe ilçe, köy köy, isteyenin gecegündüz demeden ulaşabildiği, derdini meramını anlatabildiği ve en önemlisi hızlı ve etkili çözümü görebildiği biri var artık bu kentin başında.
  • Yolu olmayan yerler vardı Mersin’de bilir misiniz? Artık yolu olmayan yer yok ve asfaltı olmayan yer de kalmayacak bu şehirde.
  • Trafik keşmekeşi de akıllı projelerle ortadan kalkacak, yeni battı-çıktılarla, raylı sistemle ve alternatif güzergahlarla kurtulacak bu şehrin sahipleri bu çileden.
  • En güzeli de herkes hiçbir ayrım gözetmeden alıyor hizmetini, geleceğe daha hızlı hazırlıyor artık bu kent kendisini.
  • Daha neler neler… Dedik ya: yazmaya başlasak sayfalar yetmez...

 
Cevabı belli bir soruyla yazımıza devam edelim. Mersin’e ne oldu? Kimin eli değdi? Kim bu sihirli değneğin sahibi?

Göreve gelmeden “Sadakat” dedi, kentine, memleketine olan sadakatini ‘Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz’ atasözüyle gösterdi. Yine “Liyakat” dedi, 22 yıllık belediyecilik tecrübesini Mersin’e nakış nakış işledi… Gece demedi, gündüz demedi, Daha şimdiden değişimin çarkına sokmayı başardı koca Mersin’i. Tabii ki Burhanettin Kocamaz kendisi... Bütünşehir Yasası’nın deneme tahtası olduğu bir konumda, iş yükünün arttığı, faaliyet alanının genişlediği, 13 ilçenin de kendisine bağlanarak sorumlu tutulduğu bir dönemde bile yıllar önce söylediği “Zoru başarırız, imkansız biraz zaman alır” sözünün arkasında durdu. Mersin yıllardır aranan kanı buldu, kent insanı ne kadar doğru bir tercih yaptığını gördü ve 30 Mart’ın asıl kazananı ise Mersin oldu. Şimdi herkes körü körüne muhalefet anlayışından bir sıyrılıp, kentin tümüne bile değil sadece kendi yaşadığı çevreye bir baksın, herkes şapkasını önüne koyup bir düşünsün bakalım! Mersin hala eski Mersin mi? Dikkatinizi çekerim bunlar ‘hoşluk’ olsun diye yazılmadı, gerçekler aktarıldı. Bir yörük boyuna mensup olduğu bilincinde olan Atatürk, yeni İçel adını rastgele vermedi.

Mersin’in en renkli kişilerinden biri olan Abdülkadir Özdemir, Tokatlı olmasına karşın kendisini Mersin için adamış. Galatasaray Lisesi mezunu ve bölgede sevilen profesyonel bir yönetici... bir yönetici yöneticilik yapıyor, aynı zamanda da... İhracatın gelişmesi için didinip duruyor. Narenciye ihracatında son durum nedir diye sorduk.

“Olumsuzluk sürüyor” dedikten sonra şöyle konuşuyor: “2015 yılında ülkemiz 2.1 milyar dolarlık yaş meyve-sebze ihracatı gerçekleştirdi. Rusya sahip olduğu yüzde 40’lık pay ile en önemli pazarımızdı. Rusya da en önemli pazarımızdı. Geride bıraktığımız kısıtlamalarla dolu olan süreç narenciye sektörü açısından oldukça sıkıntılı geçti. Bu zaman zarfında Rusya’ya olan narenciye ihracatımız 174 bin tondan 74 bin tona düşerek yüzde 57 oranında azaldı. İki ülke arasındaki gerginlik yasak getirilmeyen ürünlere de yansıdı. Rusya’ya gerçekleştirdiğimiz limon ihracatı yüzde 32 oranında düştü. İhracatçılar yeni pazar arayışları neticesinde bu açığa telafi ettiler diyebiliriz. Geride bıraktığımız bu 10 aylık dönemden hepimizin önemli dersler çıkarması gerekiyor. Birincisi, tarımsal ihracatta tek bir pazara bağımlı olmanın risklerini gördük. Bu kapsamda yarattığımız pazar çeşitliliğini önümüzdeki dönemde korumamız ve mümkünse yeni pazarlara ulaşmamız gerektiği kanaatindeyim. Ayrıca, ülkemizde üretilen hiçbir tarımsal ürün narenciyede olduğu kadar ihracata bağımlı değildir. Bu nedenle narenciye ihracatında yaşanacak olumsuzluklar sektöre büyük zarar vermektedir. Geleceğe yönelik destekleme politikalarında özellikle endüstriyel talebe cevap verebilecek tedbirlere ağırlık verilmesi gerektiğini düşünüyorum.” 11 Ekim 2016’da Rusya imzaladığı kararname ile portakal, mandalina, kayısı, şeftali ve erik ithalatına getirilen kısıtlamaların kaldırıldığını, ancak diğer ürünler için ise yasakların sürdüğünü bildiren Özdemir’in son sözleri ne mi? “Bu ürünlere yönelik yaptırımların en kısa zamanda kaldırılarak sektörümüze verdiği tahribatın sona ermesini diliyoruz”

 

  • Silifke’nin üst kesiminde kalan ve tarihi MÖ. 2000’li yıllara kadar inen Mut, son yıllarda ekonomik yönden öne çıkmaya başlamış... Taze yenilen kayısının yüzde 25’i Mut’tan çıkıyor; yani Malatya’ya rakip değil. Asıl üretim rekoru zeytinde... Son yıllarda dikilen zeytin fidesiyle bu rakam 20 milyona yaklaşmış...Bunun nedeni de Devlet Su İşleri’nin (DSİ) bölgeye su getirmesi.
  • Toroslar Belediye Başkanı Hamit Tuna, sosyal sorumluluk projelerine her türlü desteği vermekle tanınıyor. Nitekim, ana vatanı Vietnam olan Ejder (Pitaya) adlı tropikal meyvenin fidanlarını köylülere bedava dağıtıyor. Üreticinin 8 liraya sattığı meyvenin marketlerde 15-16 lira fiyat bulduğu belirtiliyor.
  • Yazdığı şiirlerde aşkı, doğayı, gurbet ve sılayı yalın Türkçesiyle en iyi şekilde kaleme alan ve bugün de türkülerde şiirleri dilden dile dolaşan Karacaoğlan’ın Mut’ta yaşadığı biliniyor. Karacaoğlan adına Mut’ta bu yıl 54’ncüsü düzenlenen Mut Kayısı Kültür ve Sanat Festivali ilçenin en önemli kültürel faaliyeti olarak öne çıkıyor.
  • Mersin İdmanyurdu’nun başkanlığına Mut kökenli Ali Tekin getirilmiş ”Yoksa çok ayıplanacaktık” dedi. FB’li eski Yusuf Şimşek’le antrenör olarak anlaşmışlar. Ankara siyasetine yakın güçlü bir isim olarak söz ettiler bize.
  • Silifke Narlıkuyu’da bir koya gittik. Denize giriliyor; balığın her türlüsü sipariş edilebiliyor. “Dünyanın güzel manzarası burası” dediler; mavinin ve yeşil iç içe geçmiş sanki. Koyda sekiz balık lokantası var; bunlardan birini de anne ve kızı işletiyor. Kapının girişindeki köylü kadın da çeşitli çeşitli turşu ve reçeller satıyor; almazsanız sonra pişman oluyorsunuz.

“İlimizin Atatürk tarafından verilen adının İçel olduğunu ancak 2002 yılında Mersin olarak değiştirilmekle Atatürk’ün emanetine sahip çıkılmamıştır.” ‘Mersin’i Keşfet’ etkinliği için Mersin merkezinde bulunduğumuz sırada Erdemli’den gelen emekli tarih öğretmeni, araştırmacı-yazar Ahmet Refik Erdem aynen böyle dedi. Erdem uzun uzun anlattı: “Osmanlı Devleti’nin son döneminde yöredeki idari düzenlemede, bu günkü Mersin İli’nin sınırları içinde iki il vardır; bunlardan birisi Silifke merkezli “İçel Vilayeti, diğeri Mersin merkezli Mersin Mutasarrıflığıdır.” Cumhuriyet’imizin ilk yıllarında 1924 yılındaki düzenlemede de aynı durum “İçel Vilayeti ve Mersin Vilayeti” olarak devam etmiştir. İki vilayetin sınırı Erdemli’nin ortasında akan Alata Çayı’dır. Atatürk, esasında Silifke’de “ilk Atatürk Çiftliğini kurmak’ ve Taşucu’nda yazlık Cumhurbaşkanlığı Köşkü projesi hazırlatmakla İçel’e, dolayısı ile Silifke’ye ayrı bir önem vermişti. Ancak 1934 yılında bazı sebeplerden Silifke’nin vilayet merkezliğini iptal etmek sureti ile iki vilayeti birleştirmiş, yeni ilin merkezini Mersin, fakat adını ‘İçel Vilayeti’ olarak düzenlemiştir. Atatürk, bu uygulamayı elbette ki bilinçli olarak yapmıştır. Zira Karamanoğulları’nın, Osmanlı Devleti ile mücadelesinde yenilince sığındıkları Toroslar’ın güney yamaçlarına verdikleri ad olan İçil sözcüğü, Osmanlı döneminde zamanla İçel olarak telaffuz edilmiştir. Buraları ele geçiren Osmanlı Devleti, yörede yaptığı idari düzenlemede merkezi Silifke, kazaları Mut, Gülnar, Anamur, Selendi (Gazipaşa), Karataş(Erdemli’nin batı bölümü) olmak üzere ‘İçel Sancağı’nı kurmuştur. Ancak İçel adı, sadece idari ve coğrafi bir ifade olmayıp aynı zamanda yöredeki hakim kültür olan ‘Yörük—Türkmen Kültürü’nü de ifade eden bir kavramdır. Atatürk, yöredeki yerleşimi de dikkate alarak yeni ilin adını, sadece şehrin adı ve kozmopolit bir karakter taşıyan (farklı kültürlerin var olduğu) ‘Mersin’ adı yerine, milli bir karakter taşıyan ‘İçel’ olarak ilan etmiştir. Aynı zamanda yine ‘Yörük—Türkmen’ kültürünün hakim olduğu Tarsus’u da yeni ‘İçel Vilayeti’ne dahil ederek, Taşeli yöresi (Eski içel) ile Çukurova’nın batı bölümü arasında kültürel bütünlüğü, ‘İçel Kültürü’ olarak sağlamış olmaktadır.

Kendisi de, Oğuzların ‘Kızıl Oğuzlar’ veya ‘Kızıllı’ Yörük-Türkmen oymaklarına mensup olan Atatürk’ün ataları, Karaman dolaylarına yerleşmişlerdi. Bir kısmı, zamanla Osmanlı Devleti’nin iskan politikası gereğince Balkanlara, Selanik dolaylarına göç etmişlerdi. Bu durumu bilen ve kendisi de bir Yörük boyuna mensup olduğu bilincinde olan Atatürk, bu yeni ile ‘İçel’ adını rastgele vermiş olamaz! Hal böyle iken 2002 yılında çıkartılan bir yasa ile ‘İçel’ olan ilimizin adı değiştirilerek ‘Mersin İli’ yapılmıştır. Bu uygulama son derece yanlıştır. Böylece Atatürk’ün, şuurlu bir icraatına son vermekle hem onun emanetine sahip çıkılmamış, hem de yörenin kültürel değerlerinin yozlaşmasına ve milli birliğin zayıflamasına yol açılmıştır. Mersin’in Keşfinde, maalesef her geçen gün yozlaşan ‘Yörenin kültürel değerlerinin’ de turizmin gelişmesi açısından önemli bir zenginlik unsuru olduğu da dikkate alınmış olmalıdır. Ayrıca Mersin sadece il merkezinin adı olarak sınırlı, İçel ise İl’in adı olarak daha geniş bir ifade olup ‘İçel’in Keşfi’ demek daha doğru olmalı diye düşünüyorum. Ne yazık ki, etkinlikte İçel adı hiç geçmemiştir. İçellilerin feryadı “bu yanlış düzeltilerek İlimize İçel adı geri verilmeli, Yörük–Türkmen Kültürüne, Milli Kültürümüze sahip çıkmalı,kimliğimiz korunmalı ki var olabilelim...” diye bitiyor!

Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, Hürriyet kadrosuna Musa Eroğlu’nun da aralarında bulunduğu bir grup sanatçı tarafından hazırlanmış ‘Toroslar (Taşeli) Türküleri’ adlı kasetini hediye etti. Torosların sesini sazı ve sesiyle en iyi duyuran Musa Eroğlu’nu dinlerken hemen aklınıza şu isimler de geldi. Anadolu’nun sevincini, acısını, derdini, tasasını kitapları ve kasetleriyle unutulamayan isimlerden; Neşet Ertaş (Kırşehir), Aşık Mahsuni Şerif (Afşin) ve Fikret Otyam (Aksaray) geldi. Esas olarak Kadirlili Yaşar Kemal’i de ihmal etmiyoruz tabii... Anadolu kokan bu isimlere en son eklenen, 15 Temmuz şehidi astsubay Ömer Halisdemir’in de hayranı olduğu Neşet Ertaş’la birlikte bir kez daha anıyoruz. Kendisinin de 10 yayımlanmış şiir kitabı bulunan Kocamaz, sanatçı ruhunu bir şair olarak çok iyi yakalamasını biliyor.

 

False