İki bin yıllık Roma ambarı üzerinde yükselen Likya Müzesi

Antalya’nın Demre ilçesinde 20 yıl önce ‘keşfettiğim’ iki bin yıllık Roma ambarı, günümüzde bölgede antik çağlarda hüküm süren bütün uygarlıkların kalıntılarının sergilendiği bir müze haline geldi: Likya Müzesi

Haberin Devamı

Roma Barışı döneminde inşa edilen bu yapının terör ve güncel siyasal sorunlar nedeniyle azalan ziyaretçilerinin bölgede hâkim olacak aynı barış duygusu ile arttığı günlerin hayalini kuruyorum.

Noel Baba Kilisesi ile meşhur Antalya’nın Demre ilçesi, Fethiye/ Telmessos’tan Kemer/ Olimpos’a uzanan tarihi Likya bölgesinin tam orta yerinde bir tarım kasabası. Ama bir yanında Finike/ Limyra/ Arykanda, öte yanında Kaş/Phellos kentleri, ufkunda dünyanın en güzel koylarına sahip Ke(ki)kova ile Likya Yolu yürüyüşçüleri, yüzme ve dalma meraklıları ve benim gibi tarih tutkunları için saklı bir cennet.

Bu saklı, biraz yoksul, oldukça sade ve mütevazı cennette, ölümsüzlüğe inananların görkemli mezarlarını, bölgenin en büyük -on beş bin kişilik- tarihi tiyatrosunu ve daha birçok yapı kalıntısını herkes gibi yıllardır biliyordum. Ama ‘Andriake’ adı verilen, şimdi alüvyonla dolmuş eski liman yerleşiminde bir görkemli Roma yapısı var ki, onu yirmi yıl kadar önce İnanç ve kurt köpeğimiz ‘Mischa’ sayesinde öğrendim. O tarihten sonra da, hemen her vesileyle yeniden gezdim, tüm ayrıntılarını adım adım incelemeye, öğrenmeye çalıştım. Yirmi yıla yakın bir zaman önceydi. Mischa ile - o zaman yeni aldığımız- yazlık evimizin etrafında uzun bir yürüyüşten gelen oğlum, heyecanla tarihi kalıntılar olan alandaki ‘keşiflerini’ hemen görmem için ısrar etti. Çaresiz, yola çıktık. Asırlık zeytin ve harnup (keçiboynuzu) ağaçlarının bakımsızlığı içinden geçerek, diken yığınlarının arasından sıyrılarak, bir yanı kayalık,  bir yanı bataklık arazide zorlukla yürüdük.

Haberin Devamı

İki bin yıllık Roma ambarı üzerinde yükselen Likya Müzesi

Dimdik ayakta 

Çevre, hangi tarihi yapıya ait olduğunu bilmediğimiz duvar yıkıntıları, lahit kalıntıları, terracotta (pişmiş toprak) kapların kırık parçacıklarıyla doluydu. Kalıntılar, arazide ilerledikçe daha ilginç hale geldi. Bir plakomanın (çarşının) orta alanında yer aldığı izlenimi veren, ağaç ve sarmaşıkların arasında kalmış, görkemli bir yapıydı, oğlumun bana gösterdiği. Her tarafı yüzyılların el değmemişliğiyle bir cangıla dönmüş olan yapı, uzaktan devasa bir bitki kümesi görünümünde olmasına rağmen -çöken çatısı dışında- hemen bütün duvarlarıyla, nice doğal tahribata, depreme, talana meydan okuyan, gerçek bir anıt vakarıyla dimdik ayaktaydı.

Duygusal bağ 

Haberin Devamı

Bu görkemli yapının üzerine kurulduğu Andriake antik kenti, tarih içinde önemli bir liman olmuş. Batısındaki adalar sebebiyle hem fırtınaya hem de yabancı akınlarına karşı oldukça güvenli bir alan olan bu limana Aziz Pavlus da birkaç defa sığınmış, MS 60’ta tutuklanmak üzere Roma’ya giderken burada başka bir gemiye nakledilmiş. 2009’da başlayan kazılarda Andriake’deki yerleşimin güney yakasında dört kilise ve iki hamam kalıntısı ile Likya bölgesinin en eski sinagoglarından birinin izleri ortaya çıktı. Farklı inançların mabetlerinin bir arada bulunması, binlerce yıl önce bu topraklarda yaşanan çoğulculuğu, hoşgörüyü gösteren güzel bir örnek.Tarih içinde bataklık haline gelen eski liman boyunca caddeler, dükkânlar ve üzerinde gümrük kurallarının yazılı olduğu anıtsal onurlandırma yapıları bulunuyor.

Haberin Devamı

Benim, yıllar içinde neredeyse duygusal bir yakınlık hissettiğim görkemli yapı ise, Roma İmparatoru Hadrian’ın bölgeyi ziyareti anısına, MS 129’da yapılmış. Doğu Akdeniz’in en büyük üç granariumundan (liman deposu) biri sayılan bu yapının bir benzeri, değerli arkeoloji hocaları Havva ve Fahri Işık’ın yıllardır özveriyle çalıştıkları Patara’da bulunuyor. Ancak Patara ve İskenderiye’deki üçüncü benzer yapı Andriake’dekine göre daha fazla tahrip olmuş durumda.

Bizim yapı, neredeyse ilk günkü kadar sağlam. Alnında, Latince “HORREA IMP. CAESARIS...” diye başlayarak Hadrian’a yapılan ithaf halen okunabiliyor. 65 metreye 35 metre ölçülerinde, 6.5 metre yüksekliğinde, sekiz bölümlü kocaman bu liman yapısının orta yerinde Hadrian’ın ve eşi Sabina’nın tahrip olmuş portreleri duruyor. Her bölümün içinden diğerine açılan bir kapı ve iki başta görevliler için ayrıca iki ek bölüm var. İki baştaki bölümlerin arası, yapı boyunca gölgelikle örtülmüş.

Haberin Devamı

Hadrian, Roma’da ‘beş iyi hükümdar’ diye adlandırılan imparatorların üçüncüsü. Pax Romana (Roma Barışı) denilen yüz yılı aşkın barış dönemine rastlayan görev yıllarında Hadrian, imparatorluğun birçok yöresini gezmiş ve imarla ilgilenmiş. Bugün Antalya Kaleiçi’ne açılan görkemli ve anıtsal kapı ile Anadolu’da birçok yer onun adının esintilerini taşıyor.

İki bin yıllık Roma ambarı üzerinde yükselen Likya Müzesi

Andriake kazıları, ilk defa 2009 senesinde coşkulu bir kazı ekibinin çalışması ile başladı. Kazı ilerledikçe ortaya çıkan mekânlar ve buluntular, bütün bu alanı bir arkeoloji parkı ve iki bin metrekareyi aşan granariumu müze haline getirme düşüncemizin doğmasına sebep oldu. 2011’de projelendirilen ve 2012’de restorasyon çalışması başlayan Roma granariumu, biraz gecikerek de olsa bugün, sadece Demre/Andriake buluntularını değil, bölgedeki diğer antik kent bulgularını da kapsayan ‘Likya Uygarlıkları Müzesi’ haline geldi. Akdeniz Üniversitesi’nden Kazı Başkanı Prof. Nevzat Çevik’in heyecanla danışmanlık yaptığı proje, Kültür ve Turizm Bakanlığı çalışanlarının özverili çabalarıyla gerçekleştirildi. 

Haberin Devamı

Klasik müze yapılarından farklı olarak, arkeolojik kazı çalışmalarının arasından kısa bir yürüyüş yaparak ulaşılan müzede, farklı ören yerlerinden toplanan buluntuların yanı sıra, ziyaretçilerin bölgeyle ilgili bilgiler edinmesini sağlayacak düzenlemeler ve gösteriler de var.

Turizm Antalya'da en kötü günlerini yaşıyor 

Ancak bu yıl, geçen yıllarda Myra tiyatrosunun basamaklarını ve Aziz Nikolas (Noel Baba) Meydanı’nı dolduran, Ke(ki)kova’ya açılmak için Andriake önünden Çayağzı’na akan turist kalabalığından eser yok. Turizm, Demre’de, Antalya’da ve bütün Türkiye’de en kötü günlerini yaşıyor.

İki bin yıla yaklaşan tarihiyle geleceğe meydan okuyan bu anıtsal Roma yapısı, şimdi önemine ve görkemine uygun bir açılışla dünyaya duyurulmayı beklese de, alışılmış ziyaretçilerinin, Romalıların, Galyalıların, Greklerin, Kuzey Slavların ve diğer konuklarının gelmesi için daha uzunca bir süre geçecek gibi duruyor. Yine de ben, Demre’de bulunduğum zamanlarda akşamüzerleri Andriake sahillerinde yürüyerek, müzenin ve ören yerinin ışıklarının suya yansımasını seyrediyorum. Beş iyi hükümdarın Roma topraklarında yaşattığı barışın, insanların daha iyi yaşamasına yaptığı katkıları düşünerek, barışın, esenliğin, dinginliğin ve -müzelere, ören yerlerine, sanat mekânlarına yine akın akın ziyaretçilerin doluşacağı- güzel günlerin hayalini kuruyorum.

 

Yazarın Tüm Yazıları