Andersen’den masallar: Colmar
Bir varmış, bir yokmuş. ‘Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde’ diyerek başlayan masallar, işte tam da burada yazılmaya başlanmışlar, Colmar’da!!! Nedense öyle bir imaj oluşmuş ki kafamda, sadece Colmar’a kışın gidilmelidir, kışın görülmesi gereken bir yerdir, her yer Noel babalı, kar taneli ve yeni yıl süslemeleriyle olmalıdır. Peki siz hiç Colmar’a baharda gittiniz mi? Colmar’ın o şekerimsi ruhunu baharda gördünüz mü? Colmar’ın o renkli sokaklarının, baharla birlikte nasıl uyandığını, baharın Colmar’a nasıl da yakıştığını tadabildiniz mi?
Bu sevimli kasaba ‘Alsace Şarap Yolu’ boyunca yer alır ve ‘Alsace şarap başkenti’ olarak bilinir. Colmar kuzeydoğu Fransa’dadır. Kendine has bir karakteri, bir duruşu vardır. Bu yüzden de sadece bu duruşun bir parçası gibi hissetmek, bu masalın içine bir süreliğine bile olsa girmek, Colmar’ı, inanın ki unutulmaz kılacaktır. Colmar butik ve alımlı bir kasaba. 9.yy’da kurulan bu kentin yürüyerek gezebileceğiniz bir rotası var. Ben o kadar keyif aldım ki bu yürüyüş gezimden, kentin her köşesini öyle hafızama yerleştirdim ki, eğer bir gün yolunuz düşerse her gördüğünüz yerde aklınıza geleceğim, eminim...
Hem Alman, hem de Fransız kültürünün etkilerini çoğu yerde hissedeceksiniz. Hatırlatmak isterim ki çok yakın bir tarihe kadar Almanya-Fransa arasında el değiştiren Colmar, en son 1945 Colmar savaşında Fransa’ya dahil olmuştur. Özellikle sizi en çok etkileyecek evlerin mimari yapısı olacaktır. Üçgen çatılı, pastelimsi rengarenk ahşap evler, herbirinin önünde durup fotoğraf çektirebileceğiniz türden. Aslında kasabanın tamamı açık hava müzesi gibi. Girişte sizi ilk karşılayan, Özgürlük Heykeli’nin bir kopyası. Zaten bu heykelin tasarımını yapan heykeltraş Frédéric Auguste Bartholdi, bu topraklardan, yani Colmar’dan. Doğduğu ev müze haline getirilmiştir. Müzenin bahçesinde yer alan heykel ise fotoğraflanmaya değer.
1609 yılında inşa edilen ‘La Maison des Tetes’ (Kafalar Evi) oldukça ilginç. Bina, cephesinde kafa heykelleri olduğundan dolayı bu ismi almıştır. 150 adet farklı yüzlerin olduğu kafa heykellerinin süslediği bu yapı çok değişik. Tabi, Colmar’da her köşede ünlü bir ev ile karşılaşmak mümkün. Maison Pfister (Pfister Evi) Colmar’ın bence en güzellerinden. 1537 yılında yapılan bu eve, 1577 yılında eklemeler yapılmıştır. 1841-1892 tarihleri arasında bu evde yaşayan Pfister ailesinden ismini alan ev, Rönesans dönemini çok başarılı bir şekilde yansıtır. Colmar’ın bahar ruhu başka dedik, tabi baharla birlikte hayat bulan bölgesi ‘Le Petite Venise’ ise efsane. Küçük Venedik olarak adlandırılan bölge Colmar’ın aslında kartpostal manzarası. Kanallar üzerinde kurulan bölgede, eski şehir evleri, rengarenk çiçekler, kanal boyunca yer alan şirin mi şirin kafeteryalar, restoranlar bulunmakta. Ren nehrinin usul usul akan suları arasında gezinti yapan tekneler, ortamın huzuru ve renkliliği Colmar’a ‘İyi ki bahar mevsiminde gelmişim’ cümlesini tekrar dedirtecek cinsten.
Le Petite Venise her ne kadar küçük bir bölge olsa da, her kareyi fotoğraflamaya çalışacağınızdan buraya yeterli zaman ayırmayı unutmayın. Dilerseniz küçük teknelerden kiralayıp, gezinizi tekne eşliğinde yapmak, bu bölgeyi bir başka pencereden görmenizi sağlayacaktır. Colmar aynı zamanda önemli bir müzeye de ev sahipliği yapmaktadır. Unterlinden Müzesi, Colmar halkının adeta gurur kaynağıdır. 13.yy’da bir manastır olarak inşa edilen Unterlinden, 19.yy’da bir müzeye dönüştürülmüş. Müzede yok yok. Çok değerli tablolar, 14.yy ve 19.yy arası dönem oyuncakları, dokuma halılar, zırhlar, müzik enstrümanları gibi farklı türde pek çok şey sergilenmektedir.
Gotik mimarinin güzel örneklerinden biri olan Saint Martin kilisesi, 1234-1365 yılları arasında inşa edilmiştir. Colmar Kilisesi olarakta bilinen Saint Martin kilisesinin, görüntüsü oldukça etkileyicidir. Saatlerce bakakalır, zamanda ister istemez bir yolculuğa çıkarsınız. Gelelim benim en sevdiklerimden birine pazarlar. Nereye gidersem gideyim, muhakkak ziyaret edilecek bir pazar bulurum. Tabi Colmar’da da bundan geri kalmadım. Marche Couvert en az Colmar kadar renkli ve cıvıl cıvıl bir pazar. Mevsim de bahar olunca renklerin coşkusu her tezgahta kendini göstermiş. Meyveler, sebzeler, çeşit çeşit peynirler… İster alın, isterseniz fotoğrafını çekin ama muhakkak bu pazara uğramadan dönmeyin. Ünlü Alsace Şarap Yolu üzerinde yer alan Colmar’da tabi ki şaraplar ve tarte flambee denenmelidir.
İnce açılmış bir hamurun üzerine, soğan, krema ve tercihe göre eklenen malzemeler ile birlikte taş bir fırında pişiriliyor. Gerçekten çok lezzetli ve Türk damak zevkine oldukça yakındır. Seçenekler bir hayli fazla Colmar’da. Ren nehri kıyısında deniz ürünleri ve balık restoranları her zaman davetkar ve çekici. ‘Yıllanmış şarap’ tabiri sanırım Colmar için söylenmiş. Yılların eskitemediği, tam aksine yıllara meydan okurcasına ayakta duran, tadına tat katan, renklerini, yapılarını, tarzını koruyan bir peri masalı. Bu masalda kendini oraya ait bir parça olarak hissederek gezmek ve Colmar’ı yaşamaksa en keyiflisi. Artık Colmar’da gün kararmaya başladı. Işıklarla daha da aydınlanan kent akşama hazır. Tarih, doğa iç içe. Ren nehri usul usul akar ve akşamı nazlı bir asaletle karşılar. İyi akşamlar Colmar!