Sessiz katil hipertansiyon

Bilim adamları, yüksek tansiyonu ‘‘sessiz katil’’ diye niteliyor. Çünkü çoğu insan yüksek tansiyonu olduğunu bilmeden yaşıyor. Ama bir gün kalp krizi ya da felç geçirmiş olarak acil servislere getiriliyorlar. Hipertansiyonunuzu kontrol altına almak için mutlaka bir doktora başvurun.

DAMAR sağlığını sürdürmenin birinci şartı, kabul edilebilir kan basıncı düzeylerine sahip olmaktır. İdeal kan basıncı 120/80 mmHg'ın altında olan değerlerdir. 130/85 mmHg'dan daha az olan değerler kabul edilebilir kan basıncı ortalamalarıdır. 130-139/85-89 mmHg arası değerler, uyarıcı kabul edilmeli, 139/89 mmHg'dan daha yüksek kan basıncı ise yüksek risk olarak algılanmalıdır.

Yüksek kan basıncı, kalp krizinin, inmenin, böbrek yetmezliği ve göz hastalıklarının önde gelen sebebidir. Yüksek kan basıncı, uzun süre hiçbir belirti oluşturmayabilir. Birçoğumuz hipertansiyon ile yaşar ve kendimizi oldukça iyi hissederiz. Ne yazık ki, hipertansiyon hastalarının çoğuna yüksek kan basıncının ciddiyetini ve sağlığı ne kadar tehdit ettiğini anlatmak bu nedenle zordur.

Hastalardan önemli bir kısmı, kan basınçları yüksek seyrettiği halde herhangi bir yakınmaları olmadığı için ilaç kullanmamaktadır. Bu hastaların birçoğu daha sonra karşımıza felç veya kalp krizi geçirmiş olarak gelmekte, vücutlarının bir yerleri tutmamakta, konuşma güçlüğü veya ağır kalp sorunları çekmektedir. Zaman içerisinde böbrek ve göz hasarları da oluşmaktadır.

POTASYUMLU BESİNLER

Yüksek kan basıncının, ‘‘sessiz bir katil’ ve yaşlandırıcı bir sebep olduğunu unutmayın. Hastalar, kan basıncını kontrol eden ilaçlara (anti-hipertansif) karşı yan etkilerinden dolayı direnç göstermektedir. Kan basıncını azaltan ilaçlar yorgunluk yapabilirler, su kaybına ve potasyum düşmesine sebep olabilirler. Bu sorunlar yiyeceklerinize kayısı, muz, şeftali gibi potasyum zengini besinler eklenerek ortadan kaldırılabilir. Daha nadir olarak cinsel istekte azalma görülebilir. İlaçlarda ve dozlarında yapılan ufak düzenlemelerle bu yakınmaların hepsi ortadan kaldırılabilir. Birçok farklı antihipertansif ilaç vardır. Önemli olan sizin için en doğru ilacın ve en uygun dozların belirlenmesi ve kullanılmasıdır. En önemli tehlikelerden biri, doktor gözetiminde olmadan bir başkasının kullandığı hipertansiyon tedavi edici ilacın alınması veya sürekli kullanılan ilacın bırakılmasıdır. Bu, vücudunuza beklenmedik bir yük getirebilir, hatta hayatınızı tehdit edebilir.

Birinci zarınızda hipertansiyon var mı?

Eğer ailenizde kalp-damar hastalığı, felçler, kolestrol sorununa ilişkin hastalık öyküsü varsa, bu uyarılara daha da fazla önem vermelisiniz.

Ayrıca ailenizde şeker hastalığı, trigliserid yüksekliği, ürik asid fazlalığı-gut hastalığı, fazla kilo eğilimi gibi sorunlar varsa daha da dikkatli olmalısınız.

Kan basıncınızı düzenli olarak izlemelisiniz.

Uyarıları dikkate almalısınız: Diyet yapın, kilo verin,tuzu azaltın, biraz egzersiz yapın...

Doktorunuz gerekli görürse, sizin için en uygun olan anti-hipertansif ilacı seçecektir. Eğer ilaç birtakım yan etkiler oluşturur ve kendinizi iyi hissetmezseniz, ilacınızı asla kendiniz kesmeyiniz. Bu davranış, kalp krizi veya inme geçirmenizi tetikleyebilir. Böyle bir durumda, derhal doktora başvurup, diğer tedavi alternatiflerini görüşebilirsiniz.

Hipertansiyon orta ve ileri yaşların en önemli ve en yaygın sağlık sorunlarından biri ve belki de en önemlisidir.

Şeker hastalığı erken yaşlandırır

Şeker hastalığı hızlı yaşlanmaya sebep olan önemli sağlık sorunlarından biridir. Diyabet bir damar hastalığıdır. Damar ağının tümünü etkiler. Gözde, böbreklerde, kalpte, sinir sisteminde oluşturduğu sorunlar öncelikle damar ağında yol açtığı erken yaşlanma ve daralma ya da tıkanma ile ilişkilidir.

Diyabet desteği olarak kullanılabilen besin destekleri şeker hastalığının damarsal ve dokusal hasarlarını azaltabilir, yavaşlatabilir, erteleyebilir. Bu destekler için mutlaka bir uzman desteği almalı, size önerilen diyet, egzersiz ve ilaç-ensülin programını asla ihmal etmemelisiniz.

Vitamin B Kompleksi: Özellikle B6, B12 ve Folik Asid desteklerinin diyabete bağlı sinir sistemi sorunlarını azaltacağı kabul edilmektedir.

Antioksidanlar: Düzenli olarak E vitamini, C vitamini kullanımı diyabete bağlı damar ve doku hasarını azaltabilir. Sinir sisteminde, gözde ve kalpte oluşan sorunları sınırlayabilir.

Balık yağı/Omega-3: Omega-3 yağ asitlerinin (EPA ve DHA) kanı inceltici, pıhtılaşmayı azaltıcı etkileri damarları korur, tıkayıcı plak oluşumunu geciktirir. HDL kolestrol seviyelerini arttırabilir.

Magnezyum ve Çinko: Diyabette kullanılabilecek diğer minerallerdir. Çinko diyabete bağlı yaralarda yararlı olabilir.

Alfa Lipoik Asit: Antioksidan etkili bu besin desteğinin özellikle şeker hastalığı sonucu oluşan sinir hasarlanmasında (diyabetik nöropati) yararlı olduğunu ortaya koyan çok sayıda güvenilir bilimsel çalışma mevcuttur.

Büyü ve sanat P’de

1996 yılından bu yana üç ayda bir yayımlanan sanat, kültür ve antika dergisi ‘‘P’’, Bahar 2003 sayısını ‘‘büyü ve sanat’’a ayırdı.

İNSAN, dinlerin tarihinden de gerilere giden zamanlardan bu yana, kendine ve doğaya ilişkin çözemediği olaylar karşısında, gizemli güçlere, büyü ve tılsıma sığındı. İnsanlar, yeryüzünün her yerinde ve bütün dönemlerde, olayları, kişileri ve nesneleri büyü yoluyla etkileyip yönlendirebileceklerine inandılar. Büyü, özellikle tek tanrılı dinlerden önceki uygarlıklarda, sanatı derinden etkiledi, adeta iç içe girdi. Bu ilişki, çağımıza kadar sürdü. P'nin son sayısında, en eski çağlardan günümüze, büyünün sanattaki yansımaları, uzman kalemler tarafından ele alınıyor. Bizans'ın tılsım taşlarında, Osmanlı'nın tılsım mühürlerinde, ortaçağ simyacısının sonradan şaire dönüşme serüveninde, Firdevsi-i Tavil'in Davetnamesi'ndeki büyülü sözler ve imgelerde, Osmanlı sultanları ve şehzadelerinin tılsımlı gömleklerinde, İslam uygarlığının yıldızlar ve burçlar áleminde, Afrika halklarının büyü yontularında, Hieronymus Bosch'un resimlerindeki ayrıntıların gizlerinde, Tuva Şamanlarının ayin giysilerinde, Selma Gürbüz'ün gizemli yapıtlarında, büyü-sanat ilişkisi inceleniyor.
Yazarın Tüm Yazıları