Serdar Turgut: F tipi cezaevi

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

AYLARDIR birçok okuyucumdan mektup alıyorum. ‘‘F tipi’’ cezaevi tartışmasında tavır almamı talep eden mektuplar bunlar.

Gerçekten de bu konuda tartışma bugüne kadar hep ‘‘keskin tavır alma’’ şeklinde olageldi.

Türkiye'de konular hakkında boyutlu düşünme, gerçek anlamda tartışma, karşıt fikirlerden de bir şeyler öğrenerek kendi fikirlerini geliştirme gibi şeyler artık zor yapılır oldu.

Toplumsal ilişkiler gün geçtikçe yumuşayacağına sertleşiyor ve insanlar bugün kaç yaşında olurlarsa olsunlar ‘‘keskin tavır almaların’’ olmadığı, ‘‘sert ilişkilerin’’ yaşanmadığı bir Türkiye'de bir gün bile yaşayabilme imkánını ne yazık ki bulabilmiş değiller.

* * *

Cezaevleri konusunda fazla bir bilgi sahibi değilim. Yıllarca önce Focault'un ‘‘Hapishanenin Doğuşu’’ adlı kitabını okumuş ve hayli de etkilenmiştim.

Jeremy Bentham'ın ‘‘Panopticon’’ adını verdiği hapishane tasarımını da buradan öğrenmiş ve böyle bir hapishane örgütlenmesinin ancak faşist bir rejim altında gerçekleştirilebileceğini de düşünmüştüm o yıllarda.

Panopticon'da mahkûmlar birer kişilik hücrelere kapatılacaklar, hapishanenin tasarımı nedeniyle tek bir merkezi gözetmen onların her bir hareketini bulunduğu yerden görme imkánına sahip olacaktı.

Gerçi Bentham'ın yaşadığı dönemde (1748-1832) bu hapishane modeli uygulanmadı, ancak denetimi merkezileştirme yolundaki teknik adımlar hızla atıldığı ve her an her yeri denetleme mekanizmaları artık hayal olmaktan çıktığı için Panopticon fikrine dayalı hapishaneler 20'nci yüzyılda gerçekleştirilmeye başlandı.

* * *

İnsanların tek kişilik hücrelerde tutulması pratiği Batı'da var.

Özellikle mahkûmlar arasında cinsel şiddet ve cinayetin yaygın olduğu Amerika'da fiziksel gücü fazla olmayan birçok mahkûmun, tek kişilik hücreleri ‘‘hayat kurtaran bir alan’’ olarak gördüğü de bir gerçek.

Ancak bu uygulama katiyen bir tecrit değildir; çünkü tek kişilik veya iki kişilik hücrede kalan mahkûmların gün içinde spor yapmak, atölyede çalışmak ve kütüphaneyi kullanmak gibi diğer mahkûmlarla hep bir arada yaptığı bir dizi faaliyet vardır.

Yani gündelik yaşam kontrollü toplu alanlarda geçirilmekte, mahkûm sadece belirli bir saatten sonra hücresinde bulunmaktadır.

* * *

Birikim Dergisi, ağustos sayısında son derece yararlı bir iş yaptı ve bu konuyu ‘‘Hapishaneler: Zula'daki Resmimiz’’ konu başlığı altında detaylı bir şekilde inceledi.

Derginin bu sayısını okumadan önce itiraf etmeliyim ki konu hakkında kesin karar vermekte zorlanıyordum.

Tamam biliyorum, Türkiye gibi baskı, işkence ve örgütlü katliam geleneği olan bir ülkede ‘‘sakıncalı fikirlere’’ sahip olan insanların ‘‘tek kişilik’’ hücrelerde tecrit edilmesinin, sonunda ‘‘yargısız infazlara’’ yol açabileceğini tabii ki görmekteydim.

Ancak bir de meselenin öteki yanı var.

Bunu Tanıl Bora, Birikim'deki ‘‘Hapishane Rejimi: Bir Seri Katil Zihniyeti’’ başlıklı yazısında bakın şöyle dile getiriyor:

‘‘Evet, hapishanelerde başka sorunlar da var: Mahkûmlar arasında oluşan sultalar var; politik örgütlerin, politik özneler olarak varsayılmaları gereken üyeleri üzerindeki -bazen ürkütücü boyutlara varan- tahakkümü var; bazı örgütsel iklimlerde hapishane tecrübesinin asli -en değerli- politik ve toplumsal etkinlik haline gelmesini sağlayan süreçler var.’’

Böyle tanımlıyor hapishanenin sosyo-politik ortamını Tanıl Bora.

Ayrıca tabii koğuş sisteminin içsel dinamiği icabı olan başka sorunlar da var. Zayıfın ezilmesi, cinsel taciz, salgın hastalık riski ve hijyenik olmayan ortamda yaşama zorunluluğu.

Tüm bunlar veri ve eğer ‘‘F tipi’’ cezaevi sistemine karşı çıkılacaksa, bugünkü sistemin bireyi yok eden yanını da kesinlikle unutmamalı ve öneriler ortaya atılacaksa bugünkü sistemin mutlaka bir şekilde değiştirilmesi gerektiği de vurgulanmalı.

Bahsi geçen bu sorunlara rağmen ben F tipi cezaevi sistemine kesinlikle karşıyım ve bu sistemin Türkiye ortamında yepyeni trajedilere yol açacağını da düşünüyorum.

Bunun nedenlerini yarın açacağım...

Yazarın Tüm Yazıları