Serdar Turgut: Bu tedaviyi istiyorum

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

1920 yılına kadar hastaların doktora gitmedikleri takdirde iyileşme ihtimalleri çok daha fazlaymış.

Yani anlayacağınız bu tarihten önce doktora giden hastanın hastalığının artması ve hatta tedavi nedeniyle ölmesi ihtimali daha güçleniyormuş.

‘Salon’ elektronik dergisinde doktorların el kitabı olarak bilinen MERCK'S MANUAL'ın 1999 yılı edisyonu hakkında yazılan yazıdan öğrendim bunu.

19'uncu yüzyılın sonuna gelindiğinde hemen hiçbir hastalık hakkında bugün var olan tedaviler ve ilaçlar ortada yok.

Bu nedenle doktorlar el yordamıyla hasta tedavi ediyorlar.

El kitabının 1999 edisyonu ile birlikte 1899 edisyonunu da 100'üncü yılı kutlamak için yayınlamışlar.

100 yıl önceki tedavi el kitabını okumak insanı okudukça korkutuyor.

Örneğin ‘cinsel hastalık’ tedavisi için o tarihte sayılan 96 adet tedavi şeklinden tek bir tanesinin işe yaramadığı bugün biliniyor artık.

Hatta bu tedavilerden bir bölümü bugün işkence olarak bile algılanabileek türde şeyler.

Örneğin bunlardan bir tanesinde ‘aside batırılmış ince çubuğun içeri sokulmasından’ bahsediliyor ki bunun düşüncesi bile insanın fenalık geçirerek, şak diye düşüp bayılmasına fazlasıyla yetebilir.

***

1899 yılında zatürree geçirenleri ‘kanatarak’ tedavi ediyorlardı.

O zaman geçerli olan teoriye göre kötü kan akıtıldığı takdirde vücut kendini yenileyecek, hasta da ayağa kalkacaktı.

Zaten o yıllarda birçok tedavide kan emici niteliği olan ‘sülük’ böceğinin kullanılması da bu nedenledir.

Hatta Merck's 1899 el kitabında başağrısının da kulak arkasına yapıştırılacak sülük ile tedavi edilmesi tavsiye ediliyor.

Bugün biliniyor ki Amerikan Cumhurbaşkanı George Washington eskiden sanıldığı gibi zatürreeden değil, kendisini bir an önce iyileştirip başkanın gözüne girmek istediği için onu haddinden fazla kanatan doktoru sayesinde ölmüştür.

***

Tıp biliminin nasıl da özellikle 1950 sonrasında harikalar yarattığı iki edisyonun karşılaştırılmasıyla net olarak gözüküyor.

Manual'de penisilinin 1950 yılına kadar yer almadığını anlarsanız, bilimde yüzyılın ikinci yarısında nasıl dev adım atıldığını da kavrarsınız.

Tabii bilimde ilerleme hemen her durumda tıp aleminin her şeyi doğru algıladığı anlamına gelmiyor.

Örneğin ‘Salon’daki yazıdan öğrendiğime göre el kitabının 1561'inci sayfasında ‘fetişler’ maddesi yer alıyormuş.

Bu maddede ‘en yaygın olarak görülen fetişler önem sırasına göre’ dizilmiş. Bu sıralamaya inanacak olursak tıp alemine göre ‘mutfak önlüğü’ fetişi, kadın ayakkabısı ve kadın iç çamaşırı fetişinden çok daha yaygınmış.

Şimdi bakın, hiçbir hastalığı bilemeyebilirim ama şuna emin olun ki fetişleri gayet iyi bilirim.

İddia ediyorum ki bugün dünyadaki hiçbir seks kitapçısında ‘mutfak önlüğü’ne ayrılmış bir raf yoktur. Hatta bu konuda tek bir dergi bile olduğu şüphelidir.

El kitabını yazanlar araştırma yapacaklarına seks kitapçısına uğrasalardı hem daha keyiflenirlerdi hem de doğru dürüst bilimsel bir eser yazarlardı.

***

Hasta olmak için 1999 yılı 1899'a göre çok daha avantajlı bir yıl olarak gözükse de bu her durumda böyle değil.

Örneğin alın ‘melankoli’ maddesini.

Tabii ki artık bu bir hastalık değil çünkü neredeyse melankolik olmayana hasta diye bakılacak duruma geldik son yıllarda.

Ancak bunu illa da tedavi ettirecek isek o zaman ben kesinlikle 1899 yılındaki el kitabında yazılan tedaviyi istiyorum.

Bakın melankoli hastasına o yıl nasıl bir tedavi öngörüyorlar: (Tedavide kullanılacak maddeleri sırayla yazıyorlar, ben de aynen aktarıyorum.)

- Marihuana

- Alkol

- Kokain

- Morfin

- Az dozda afyon

- Altın

- Türk hamamı.

Yani şimdi küçüklere ve gençlere kötü örnek olmak istemem ama bu tedaviye kesinlikle ihtiyacım var. Bunu hissediyorum.

Yani anladığım kadarıyla hamamda yayılacaksınız, belirtilen maddeleri kullanıp melankolinizin geçmesini bekleyeceksiniz.

Altın ne işe yarayacak bilmiyorum, herhalde maddeleri sağlayan kişiye ödeme yapmak için gerekiyor o.

Bu tedaviyle değil melankoli yemin ediyorum kriminal şizoid hisler bile durgunlaşabilir.

***

Son söz olarak şunu söylemek istiyorum.

1899 yılında yaşasaydık bugün Türkiye'de karşı karşıya bulunulan sosyal güvenlik düzeni krizi de katiyen ortaya çıkmazdı.

Baksanıza bugün bile Türklerin ortalama ömrü 57-58'miş.

1899 yılında tıp biliminin bulunduğu nokta nedeniyle herkes 40 yaş civarında ölüyordu.

Ve bu nedenle de erken emeklilikmiş, emeklilik yaşı yükseltilmesinmiş gibi tartışmalara o yıllarda katiyen gerek kalmıyor, mesele kendi kendine çözümleniveriyordu.

Bu arada Türkler'in erken ölmelerinin her gün yıkanan insan sayısının toplam nüfusa oranının yüzde 8'i aşmamasıyla da bağlantısı olabilir ancak bu tamamen başka yazı konusu olacak kadar derin ve anlamlı bir konu.

Bilmem anlatabiliyor muyum?



Yazarın Tüm Yazıları