Sempatili merak

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Bayan Catherine Lalumiere, Avrupa Birliği'nin parlamentosunda Radikal Grup'un başkanı. Vaktiyle, Avrupa Konseyi'ndeki genel sekreterlik seçiminde Fransız Sosyalistleri'nin ihanetine uğrayınca Avrupa Parlamentosu seçimlerine girip kazanarak ayrı grup kurmuş, başta Fransızlar olmak üzere Avrupa solunun radikallerini çevresine toplamış.

Sosyalistler kadar ağırlığı olmasa da, küçük fakat etkili bir grup.

Konuşurken söz Türkiye'deki hükümet değişikliğine gelince, ‘‘Olanları sempatili bir merakla izliyoruz'' diyor.

Sempati; çünkü Avrupa solu, sağdan ve özellikle Hıristiyan Demokratlar'dan farklı olarak, Türkiye'ye ‘‘ayrı bir dinin ve uygarlığın ülkesi'' diye bakmaz. Ölçüleri sadece demokrasi, insan hakları ve ekonomidir. Bu alanlarda umut uyandıran her gelişme onları memnun ediyor.

Sempati; çünkü daha önceki ‘‘Çiller etkeni''ne büyük ‘‘antipati'' vardı. Madam Lalumiere, ‘‘O kadar çok şey vaat edip o kadar çok aldattı ki, şaşırıp kaldık'' diyor. Bir başka kadının kadın politikacılığına düşürdüğü gölgeden gelme üzüntülü bir yüz ifadesiyle, ‘‘Ben de ona ne çok inanmış, Gümrük Birliği kararını çıkartmak için ne çok uğraşmıştım'' demekten kendini alamıyor.

Bayan Çiller'in Avrupa'yı ürkütmek amacıyla adını kullandığı Sayın Erbakan bile Avrupalılar'da o ölçüde olumsuzluk yaratmamış. ‘‘Avrupa'yı sevmediğini, değerlerimize ters düştüğünü biliyorduk; ama, o kadar'' diyerek omuz silkiyor Madam Lalumiere.

Avrupa Birliği çevrelerinin yeni iktidar konusundaki merakı belli başlı üç noktada toplanmakta: Güneydoğu sorunu ve dolayısıyla Kuzey Irak, insan hakları ve demokrasi, Kıbrıs.

Haberler mi buralara gelmiyor, yahut söylenenlere mi inanmıyorlar nedir, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kuzey Irak'tan çekildiği ve geride küçük bir birliğin kaldığı henüz Avrupa'da duyulmamış. Sosyalist Grup'un sunduğu karar tasarısında hâlâ bu konu var.

Bir olumlu gelişme: Konuşmalarda ‘‘siyasal çözüm''ün yerini yavaş yavaş ‘‘demokratik çözüm'' sözü alıyor. Siyasal çözümün Türkiye'de bölgesel özerklik diye anlaşılıp tepki uyandırdığı gitgide daha iyi anlaşılmakta. Belki, ‘‘askeri olmayan çözüm'' deyimi biraz daha iyi.

Ama yine de, önceleri ‘‘Amerika bile Vietnam'da yenildi; Güneydoğu'da yenilirsiniz'' diyenlere şimdi sormak gerekiyor: Askerin çabası olmasaydı, bu noktaya gelinebilir miydi?

İnsan hakları konusunda ise, artık işkence gündemden düşmüş, yerini ‘‘Bayan Zana ne zaman salıverilecek?'' sorusu almıştır.

Öyle anlaşılıyor ki, yalnız zorlanmış yataklığı değil, geçmişteki ölçülerle bölücülük sayılmış basın ve düşünce suçlarını da kapsayan geniş bir af Türkiye'nin iç barışı ve dış görüntüsü açısından büyük rahatlama getirecek.

Kıbrıs konusunda Avrupalılar'ın ‘‘Tüm adanın tam üyeliği yoluyla toplumlararası sorunu çözme'' hevesleri hâlâ devam ediyor.

Aslında, bu hevesten yararlanıp konfederatif bir çözümün ön koşulu olarak Kuzey'deki devletin kimliğini tanıtmak iyi bir strateji olabilir.

Türkiye'nin üyeliği ise, öylesine uzak ki, o konuda ödün üstüne ödün vermek yerine, ulusça başımızı ellerimizin arasına alıp tam ne istediğimizi ve neyin çıkarlarımıza uygun düştüğünü yeniden düşünmek gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları