Sekiz müze projesi geldi de yapmadık mı

İSTANBUL iki ay sonra 2010 Avrupa Kültür Başkenti ünvanına veda ediyor.

31 Aralık’tan sonra o mavi amblemin altında sürdürülen sanat ve kültür etkinlikleri sona eriyor.
İstanbul 2010 Ajansı Genel Sekreteri Yılmaz Kurt ile bilançoyu çıkartmak üzere buluştuk.
Kurt, yüzlerce projeye harcanan paranın 150 milyon Euro’yu bulduğunu söylüyor.
Bunun 3 milyon Euro’su Avrupa Birliği’nden.
Projelere ne kadar para harcandığının ayrıntılarına girmeyeceğim.
Harcamaları Deloitte tarafından denetlenen ajansın resmi sitesinde bunları görmek mümkün.
Benim daha çok üzerinde durmak istediğim şey 2010 Avrupa Kültür Başkenti ünvanına sahip olmanın İstanbul’a kazandırdıkları.
Her alanda “doyurucu” olan sanat ve kültür etkinlikleri bitince geriye ne kalacak?
Bu sayısız polemiklere yol açan bir konu.
Ajansın kurulmasından sonra görev değişiklikleri başta yaşanan talihsiz olaylar en fazla İstanbul’a zarar verdi.
Yılmaz Kurt’un dediği gibi beklentiler yüksekti.
AKM’nin restorasyonu başta, İstanbul’un hiç olmazsa bir “Kent Müzesi”ne, konser, opera salonlarına, kapsamlı bir kütüphaneye kavuşması bekleniyordu.
Hiç biri olmadı.

GEHRY’NİN PROJESİ NE OLDU?

Geçenlerde İstanbul’da rastladığım Marsilya Belediye Başkanı’ndan, 2013’te aynı ünvana sahip olacak şehirde “Akdeniz Medeniyetler Müzesi” için harıl harıl çalıştıklarını duyup kıskanmamak mümkün mü?
2009 yılı, mayıs ayında göreve gelen Kurt, İstanbul’a gerçek anlamda kalıcı bir eser kazandırılmamasını şöyle açıklıyor:
“İstanbul’da fazla otorite var. Merkezi ve yerel yönetimlerin yanı sıra, Vakıflar, Kültür Bakanlığı, İl Müdürlükleri... Böylesine karmaşık yapıyla karar almak zor.”
Güzel de hiç olmazsa bir kerecik, İstanbul’un hayrı için bu karmaşık yapı aşılamaz mıydı?
Kurt’a göre, bir başka sorun da “kalıcı eser” projesi sunulmaması.
“Diğer Avrupa Kültür Başkentleri’nde 1 yıl kala tüm projeler sunulmuş oluyor” diyor.
“Sekiz müze projesi sunuldu da mı yapmadık” diye ekliyor.
Sekizi bilmem ama İnan Kıraç’ın TRT binasının olduğu yerde, yıllar önce projesini ünlü mimar Frank Gehry’nin çizdiği kapı gibi bir müze projesi vardı.

KİŞİ VE KURUMLARA DUYURULUR

Çekişmeler ve Kurt’un sözünü ettiği “karmaşık yapı”nın kurbanı oluverdi.
Bu arada sevindirici bir haber.
2011 yılı haziran ayına kadar faal olacak Kültür Başkenti Ajansı, önüne dört dörtlük bir “kalıcı eser” projesi gelirse para vermeye hazır.
Buradan ilgili kişi ve kurumlara duyurulur.
Peki başladığım söze döneyim.
2010 Kültür Başkenti’nden geriye kalıcı ne kalacak?
Ayasofya, Topkapı başta olmak üzere sayısız restorasyon.
Liste hayli uzun ama restore edilen eserler arasında gözüme çarpan Bizans eseri varla yok arası...
Yoksa İstanbul üç imparatorluğa başkentlik yapmamış mıydı?

Mor Çatı’ya iş dünyasından sessiz destek

MOR Çatı artık bir marka.
Şiddete uğrayan kadınlara kucak açan sığınaklar nedense hep Mor Çatı diye geçiyor.
Bir zamanlar blucinlere “Kot” dendiği gibi.
Oysa Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın bir tek sığınağı, bir de Dayanışma Merkezi var.
Türkiye’nin genelindeki 56 sığınak yerel yönetimlere ve sosyal hizmetlere ait.
Bu yıl 20. yıldönümünü kutlayan Mor Çatı kadın-erkek eşitsizliğine karşı sesini yükselten en etkin kuruluşlardan biri.
Kadına yönelik şiddetle mücadelenin önünü açan yasal düzenlemelerde rolü büyük.
Ne ki, her STK gibi Mor Çatı’nın da maddi sıkıntıları var.
Bugüne kadar binden fazla kadın ve çocuğu barındırmış, çocukların eğitimini üstlenmiş, sığınak deneyimlerinin eğitimini vermiş.
Bu işleri çoğunlukla, devlet yardımı almaksızın, sponsorların ve gönüllülerin desteğiyle yürütmüş.
Hem sığınağının, hem yürüttüğü çalışmaların kalitesini yükseltmek arzusunda.
Önümüzdeki 8 Kasım tarihinde “Mor Müzayede”yi bu amaçla düzenliyor.

SEZEN AKSU’NUN BAĞIŞI

Sezen Aksu’nun bir süre önce bağışladığı birkaç sahne elbisesi bu müzayede fikrini vermiş.
Mor Çatı’dan Gülsün Kanat Dinç ile Feride Yıldırım Güneri anlatıyor:
Aksu’dan sonra sonra Ajda Pekkan, Nilüfer, Türkan Şoray, Gönül Yazar, Tarkan, Tuncel Kurtiz, Hülya Avşar gibi isimler de kıyafetlerini bağışladı. Müzayededen önemli bir gelir elde etmeyi planlıyoruz.”
Bu sanatçılardan Mor Çatı’ya açık destek.
Devamını dilerim.
Beni şaşırtan iş dünyasından gelen “sessiz destek”.
Meğer isminin açıklanmasını istemeyen ünlü bir iş kadını 15-20 yıldan beri Mor Çatı’ya düzenli bağış yapıyormuş.
“En son hesabımıza yatan 7 bin Euro ilaç gibi geldi” diyor Dinç.
Yine adının açıklanmasını istemeyen büyük bir şirket bir yılı aşkın bir süreden beri Mor Çatı’nın yeme içme işini üstlenmiş.

HÜRRİYET’İN ALO ŞİDDET HATTI

Özel bir sağlık kurumu ise “şiddete uğrayan” kadınların ücretsiz check-up’larını yapıyor.
Bu arada Hürriyet’in “Alo Şiddet Hattı”yla ilgili güzel sözler de işitiyorum.
“Mor Çatı’nın yardım hattı 16.30’a kadar. Dolayısıyla 7 gün, 24 saat açık olan hat bizi çok rahatlattı” diyor Güneri.
Yeri gelmişken Mor Çatı’yı diğer sığınaklardan ayıran bir-iki özelliğinin altını çizmek istiyorum.
Birincisi, gelenler diledikleri kadar kalabiliyorlar.
İkincisi şiddete uğrayan kadınlara hukuki, psikolojik desteğin yanı sıra hayata nasıl tutunacağı öğretiliyor.
En önemlisi de zaten bu değil mi?
Yazarın Tüm Yazıları