Şehir bunu konuşuyor!

Geçen gün gazetelerde Taylan Kümeli’nin Bodrum-Ortakent’te villa aldığını okuyunca “Nasıl olur!” dedim...

Benim bildiğim Kümeli’nin The Sofa Hotel’e “Param yok” diyerek yıllardır ödemediği yüklü bir borcu var.
Bu borç 2006 yılına dayanıyor.
O tarihte Taylife adıyla otelin içinde açtığı 800 m2’lik spa merkezinin kira, ısıtma, soğutma, bakım giderlerini ödemediği için otel yönetimiyle davalık olmuştu Kümeli.
Bu arada 2008 yılında Ankara Divan Otel’de ikinci bir merkez açtı ama orası da birtakım sebeplerle kapandı.
The Sofa Hotel yönetimi sonunda borçlarını ödemediği gerekçesiyle geçen yıl mart ayında Taylife spa merkezini mahkeme kararıyla tahliye etti.
Kümeli’nin otele dört yıllık borç miktarı, faizleri ve hukuki giderleriyle birlikte 1,5 milyon lira civarında.
Kümeli’nin bu borcu şehirde uzun süredir kulaktan kulağa fısıldanır.
Öğrendiğim kadarıyla otel hâlâ tek kuruş para tahsil edememiş, Taylan Hanım’ın üzerine kayıtlı tek bir mal varlığı olmadığı için!
İşin ilginci, Ankara Divan’dan alacaklıları da The Sofa Hotel’e haciz davası açmaya başlamış.
Tüm bunlar ortada konuşulurken Kümeli’nin Bodrum-Ortakent’te villa almasına şaşırdım.
Yanlış haberdir diye düşündüm!

Milliyet, korsana teşvik ediyor

Dünkü Milliyet Cadde’de “iPad2 nasıl kırılır” diye bir başlık gördüm.
Yeni ürün olduğu için uygulamaları henüz kırılıp, bedava indirilemiyor ya...
Bu işin artık yapılabildiğini müjdelemiş gazete bize.
Hatta bir adım öteye gidip nasıl yapılacağını da adım adım anlatmış.
İyi de bu da bir nevi korsana teşvik değil mi?
Bir şirketin parayla sattığı uygulamaları yasal olmayan yoldan indirmeyi açıkça anlatmak etik sınırları zorlayan bir habercilik anlayışı olmuş.
“Korsan kitap nasıl basılır...”
“Korsan film nasıl indirilir...”
Demekten ne farkı var bunun?
Birileri de kalkıp Milliyet’in iPad uygulamasını (yok ya) bedava indirmenin yollarını açıklasa nasıl olur?
Şimdi Apple, bu haber yüzünden Milliyet’e dava açmaya kalksa, haklı mı olur haksız mı?

Aysal’ın GS TV kararı

Ünal Aysal yönetiminin yaptığı ilk iyi işlerden biri, GS TV’yi şifresiz hale getirmekti.
Adnan Polat yönetimi bu kanalı şifreli hale getirerek gelir kalemi yaratmak istemişti.
İyi de “kanala para ödeyin” demek için önce içeriğini zenginleştirmek gerekiyor.
Polat yönetiminin bunu yapmadan, bomboş bir kanalı şifreli hale getirmesi taraftarı ‘enayi’ yerine koymaktan başka bir şey değildi.
Bu yüzden de GS TV’ye hiçbir zaman üye olmadım ben.
Ünal Aysal şifreyi kaldırınca önceki akşam Fatih Terim’i canlı yayında izledim.
Kızı Buse Terim’den gelen “Galatasaray’da en çok neyi özledin” sorusuna “Büyük başarılardan sonra tribüne dönüp ailemi selamlamayı özledim” yanıtını verdi.
Bir süre sonra GS TV zengin bir içeriğe kavuşursa elbette şifreli olsun.
Söz, o zaman ilk abone ben olacağım...

Polise ciddiyet...

Şu sıralar gözaltılar, operasyonlar falan çok ya, polisler sürekli canlı yayın sırasında, haber bültenlerinde gözüküyorlar.
Güvenlik barikatı kuran polislere bakıyorum, hepsi kendi aleminde... Kimi cep telefonuyla konuşuyor, kimi birbiriyle şakalaşıyor...
Ortaya ciddiyetsiz bir manzara çıkıyor.
Oysa polislik ciddi, ağırlığı olan bir iştir!
Sayın Çapkın bu işe bir el atmalı, emniyet üniformanın ciddiyetini polislere anlatmalı.
Görev başındaki polislerin nasıl davranacağını memur arkadaşlara öğretmeli.
Yazarın Tüm Yazıları