Sefirler ve ben (II)

Şıpşak sürede yerli-yabancı sayısız diplomatla dost, hatta onlarla enseye tokat oldum. Zira inkarı yok, genelde sınıf ayrıcalığına ortak tarafsınız. Aşağı yukarı aynı şehirli ailelerden iniyorsunuz ve iyi kötü aynı seçkin okulların rahle-i tedrisinden geçmişsiniz. ‘Cinnet yılları‘ lisanını kontrol ettiğiniz takdirde aynı dili konuşuyorsunuz.GEÇEN pazar anlattığım gibi, yaşım yirmileri nihayetine varmakta ve deli dolu doluluğum uslanmaktaydı ki gazetecilik mesleğine adım attım. Şartlar öyle oluştuğundan da bu başlangıcım ‘diplomatik muhabir' statüsünde gerçekleşti. Önce irkildim. Daha pek kısa bir süre öncesine kadar karşılaşmamak için başınızı çevirdiğiniz insanlarla şimdi haşır neşir olmak zorundasınız. Haber kaynağına telefon veya sefaret resepsiyonuna icabet, aslında sınıf kökeni, eğitim formasyonu ve kültür ortaklığı itibariyle sizin de aidiyetinizi taşıdığınız ama ilkgençlik zırvalığında bu aidiyeti inkara çalıştığınız için artık suni biçimde yabancısı kesildiğiniz bir ortamın içindesiniz.Sudan çıkmış balığa benziyorum. Pot kırıyorum ve ağzımdan dökülen ‘cinnet yılları‘ lugatimi değiştirmem gerektiğini biliyorum. Şimdi kavramlar farklı...NATO‘da soru sorarken ‘ABD emperyalizmiyle Sosyal Emperyalizm arasındaki uzlaşmaz çelişki...‘ türünden girizgah yaparsanız ikinci basın toplantısına çağrılmassınız. Diplomatik muhabir değil diplomatik muhbir bile olamassınız.Ama ben oldum...* * *OLDUM, çünkü yukarıdaki yadırgama dönemi hemen bitti. Şıpşak sürede yerli - yabancı sayısız diplomatla dost, hatta onlarla enseye tokat oldum.Zira inkarı yok, genelde sınıf ayrıcalığına ortak tarafsınız. Aşağı yukarı aynı şehirli ailelerden iniyorsunuz ve iyi kötü aynı seçkin okulların rahle-i tedrisinden geçmişsiniz. Bilhassa da aynı kültürel referanslara sahipsiniz. ‘Cinnet yılları‘ lisanını kontrol ettiğiniz takdirde aynı dili konuşuyorsunuz.Müsteşar yardımcısı arkadaşınızın Buenos Aires kadınlarına ilişkin gözlemlerine yabancı değilsiniz. Taşı gediğine oturtmak isteyen ‘eski ekol‘ büyükelçinin ironik ifadesini derhal anlayabiliyorsunuz. Resepsiyonda elini uzatan sefire hanımın parmaklarını yalnız dudaklarınıza değdirecek fakat bunu alnınıza götürmeyecek kadar da yontulmuşluğunuz var.Üstelik, Yakup Kadri‘nin ‘Zoraki Diplomat‘ından Albert Cohen‘in ‘Efendinin Dilberi‘ ne kadar genel ‘hariciye kulisi‘ edebiyatına hobi olarak vakıfsınız. Yeni diplomatik muhabir kendinizi bir halt sanmayın ve sınıf kökeninize şükredin, ama kabul, siz de diplomatlarla aynı kumaştan dokunmuşsunuz.* * *DOLAYISIYLA, gazeteciliğe başladığım sıralarda dışişleri kariyerine biraz önce adım atmış diplomat ve uluslararası memurlardan sayısız arkadaşım oldu.Kültürel referansı ortak insanlar olarak sık sık yinelediğimiz sohbetlerde onların dönüp dolaşıp geldiği nokta sefirlik projesiydi. Yolun başındaki genç insanlar haklı olarak mesleğin en zirvesini hedefliyorlardı.İkinci tekil şahıstan ‘sen‘ diye hitap ettiğim bu dostlarıma ‘ne yani, ben sana ‘‘sefir bey’’ mi diyeceğim, avucunu yala‘ diye latife yaptığım olurdu.O günler öylesine uzak, o projeler öylesine hayali ve ‘cinnet yılları‘ ertesinde benim nihayet yaşamaya başladığım songençlik öylesine güzeldi ki...Sonra, zamanı beraber katettik. İkinci katipler birinci katipliğe, birinci katipler müsteşarlığa geçti. Ben de daktilodan telekse ve bilgisayara geçtim.Bu arada, sanki elçiliğe çıkan patikada ben yürüyormuşum ve hariciyeci olamamamın bilinçaltında davranıyormuşum gibi onların tayin ve görevlerini yakından izledim. Kararname yayınladığında filanca arkadaşımın Bonn misyonuna gitmesine sevindim, falanca dostumun Kabil sefaretine gönderilmesine üzüldüm.‘Sen' diye hitap ettiğim diplomat dostlarımla beraber kariyer (!) yaptım.* * *VE, geçende son kararnameyi gördüm... Allahım, ikinci tekil şahıstan hitap ettiğim bazı diplomat arkadaşlarım ilk elçilik görevlerini tamamlamışlar da artık merkez rotasyonuna dönüyorlar. Diğer bazıları ise çıkıyor...Daha önce sefirliği gelmiş bir iki istisnada kendimi ‘onun özel durumu var‘ veya ‘bakandan torpilli‘ türünden aldatmacalarla kandırmaya çalışıyordum. Ama şimdi kurala dönüştü, akranlarım büyükelçi oldular, oluyorlar.Zamanda çok yakınmış gibi gelen eski günlerde sefaret projesi kuran katip, bilemedin müsteşar yardımcısı dostlarım hedeflerine vardılar, varıyorlar.‘Sen‘ diye hitap ettiğim diplomatlar, gazeteciliğe başladığım dönemde bana ve onlara erişilmezmiş gibi gelen ‘siz'li elçilerin yerini aldılar, alıyorlar.Ve ben şimdi karar verdim ki yeni elçilerle velev ki resmiyet dışı ‘cosy‘ ortamlarda buluşsam dahi onlara daima ikinci çoğul şahıstan hitap edeceğim.‘Sayın Büyükelçi‘ veya ‘Muhterem Sefir‘ diye konuşacağım.Çünkü ben sefir arkadaş sahibi olacak kadar yaşlanmayı reddediyorum.Üstelik, melek annelerin hayalini boşa çıkartan bir hayta olarak kariyer yapamamıştım ama artık uslandım, hiç de geç değil şimdi başlayacağım.Bakanlık sınavına hazırlanıyorum ve işte katiplik, müsteşarlık, rotasyon, Şark hizmeti falan derken diplomatlık mesleğinin merdivenlerini tırmanacağım.Allaha bin şükür, daha benim sefirliğime çoook var.
Yazarın Tüm Yazıları