Sedat Ergin: Türk-ABD ilişkilerinde ne değişti?

Sedat ERGİN
Haberin Devamı

ABD Başkanı Bill Clinton'ın Türkiye gezisi, Türk-Amerikan ilişkilerinin 21. yüzyıla girerken geçirdiği köklü dönüşüme işaret eden tarihi bir anlam taşıyor.

Bu dönüşüm, Türkiye'nin Amerika'nın gözünde işgal ettiği konumun geçirmekte olduğu değişiklikle yakından ilgilidir.

Amerika'nın gözündeki Türkiye, soğuk savaş döneminde öncelikli olarak Sovyetler Birliği'nin çevrelenmesine dönük stratejisinin bir sacayağıydı.

Bu bakışın ikinci merceğinde, Amerika'nın Güneybatı Asya'ya dönük stratejisi yer alıyordu. Türkiye, Amerika açısından zengin petrol yataklarının bulunduğu bu bölgeye dönük bir sıçrama tahtasıydı da...

Bu stratejik öncelikler geçmişte Amerika'nın Türkiye'ye bakışında o ölçüde ağırlık kazandı ki, Washington, Türkiye'deki çıkarlarını zedeleyeceğini düşündüğü siyasi grupların bastırılmasına hep alkış tuttu.

Demokrasi ve insan hakları, bu dönemde Amerika'nın Türkiye politikasında yalnızca káğıt üstünde kalan değerlerdi.

Örneğin, 12 Eylül askeri yönetimi, demokrasiyi askıya alıp insan haklarını ihlal ettiği için Avrupa'dan dışlanırken, Amerika'dan açık çek almıştı.

O dönemde Ankara'ya gelen Amerikan heyetleri, insan hakları ihlalleri karşısında devekuşu politikası izler, her şeyi görür ama bir şey söylemezlerdi.

Artık böyle değil...

Sovyetler Birliği'nin dağılması ve komünizmin çökmesiyle birlikte ortaya çıkan 'kuvvet boşluğu' ve belirsizlik, Amerika'yı bu kez çok daha farklı saiklerle Türkiye'yi yakınında tutmaya itiyor. Şöyle ki:

Amerika, içte büyük bir kaostan geçen ve nereye gideceği belli olmayan Rusya'nın geleceğine kaygıyla bakıyor.

Bu kaygılarla da ilişkili olarak, Amerika, Balkanlar'dan Kafkasya ve Orta Asya'ya uzanan geniş bir coğrafyada yer alan ülkelerin gelecekte nasıl bir yön alacakları sorusuna yanıt arıyor.

Ayrıca, 21. yüzyılın en azından ilk yarısında Orta Asya'daki enerji kaynaklarının dünya için taşıyacağı stratejik değerin farkında.

Ve, Ortadoğu'daki bugünkü devlet yapılarının önümüzdeki yüzyılda ayakta kalıp kalmayacakları sorusunun yanıtını bilmiyor.

Bu bağlamda Türkiye, Amerika'nın gözünde, bu belirsizliği ve soru işaretlerini kısmen istikrarlı bir çerçeveye oturtabilmek için en önemli stratejik dayanak olarak beliriyor.

Bir dönem yalnızca askeri konumuyla ön plana çıkan Türkiye, bugün bütün bu belirsizlik coğrafyasında bu kez askeri gücünün yanı sıra, temsil ettiği demokrasi, insan hakları, laiklik, serbest piyasa ekonomisi gibi hasletleriyle de bir rol modeli işlevi kazanıyor.

ABD Başkanı Clinton, ‘‘Dünyanın geleceğini büyük ölçüde Türkiye'nin alacağı yön şekillendirecektir’’ derken, bunu kastediyor.

Sonuçta, bir dönem Türkiye politikasında duyarsız kaldığı demokrasi başlığı, bugün Amerika'nın gözünde stratejik bir araca dönüşebiliyor.

İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal 12 Eylül döneminde ağır işkenceye maruz kaldığında buna göz yuman Amerika'nın, bugün aynı şahsın hapisten çıkması için çırpınması ve sonuç alması başka nasıl izah edilebilir?



Yazarın Tüm Yazıları