Sedat Ergin: Kürtçe'nin yasallığı

Sedat ERGİN
Haberin Devamı

TÜRKİYE ile AB arasındaki siyasi diyaloğun ‘‘kültürel haklar’’ başlığındaki en hassas tartışma konusu olan Kürtçe dilinin kullanılması ile ilgili anayasal ve hukuksal çerçeve ilginç bir tablo ortaya çıkartıyor.

Anayasa ile başlayalım. Anayasa'nın ‘‘Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti’’ başlıklı 26. maddesinin üçüncü fıkrası şu hükmü getiriyor:

‘‘Düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılamaz.’’

Anayasa'nın ‘‘basın hürriyeti’’ başlıklı 28. maddesinin ikinci fıkrası da benzer bir hüküm içeriyor:

‘‘Kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dilde yayım yapılamaz.’’

Türkiye'de yasa koyucu tarafından yasaklanmış bir dil var mı?

12 Eylül askeri yönetimi, son günlerinde çıkarttığı 2932 sayılı ‘‘Türkçe'den Başka Dillerde Yapılacak Yayınlar Hakkındaki Kanun’’un ikinci fıkrasıyla yasak dilleri şöyle tanımlamıştı:

‘‘Türk Devleti tarafından tanınmış bulunan devletlerin birinci resmi dilleri dışındaki herhangi bir dille düşüncelerin açıklanması, yayılması ve yayınlanması yasaktır.’’

Kürtçe, bu maddede açıkça telaffuz edilmemekle birlikte, İran, Irak ve Suriye gibi ülkelerde birinci resmi dil dışında kaldığı için bu tanımlamayla doğrudan ‘‘yasak dil’’ haline gelmişti.

Ancak, Özal döneminde 1991 yılında çıkartılan Terörle Mücadele Kanunu'na konan bir hüküm, 2932 sayılı yasayı tümüyle yürürlükten kaldırıldı.

Bu durumda, Türk hukuk sisteminde bugün yasayla yasaklanmış bir dil bulunmuyor ve düşüncelerin Kürtçe açıklanması ve yayınlanması Anayasa'nın güvencesi altında bulunuyor.

Türkiye'de Kürtçe dilinde kitap, dergi ve gazetelerin yayınlanabilmesi bu hukuksal çerçevede mümkün oluyor.

Anayasa'nın bu özgürlüğü tanımış olmasına karşılık, televizyon yayınlarında farklı bir durum söz konusu.

Çünkü RTÜK Yasası, şu hükmüyle Anayasa'nın sağladığı serbestiden farklı bir çizgiye yöneliyor:

‘‘Radyo ve TV yayınlarının Türkçe yapılması, ancak, evrensel kültür ve bilim eserlerinin oluşmasında katkısı olan yabancı dillerin öğretilmesi veya bu dillerde haber iletilmesi amacıyla bu dillerin kullanılması...’’

Görüleceği gibi, RTÜK yasası, radyo ve TV yayınlarına Türkçe sınırlaması getirirken, tek esnekliği ‘‘evrensel kültür ve bilimin oluşmasına katkısı olan diller’’e tanıyor.

Bu ifadeden, daha çok İngilizce, Fransızca gibi evrensel kabul gören diller anlaşılıyor.

Konuya bir de dün 77. yıldönümünü kutladığımız Lozan Antlaşması açısından bakabiliriz. Lozan'ın 39. maddesi şöyle diyor:

‘‘Herhangi bir Türk uyruğunun gerek özel, gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır.’’

Bir başka deyişle, Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuksal meşruiyetini oluşturan en önemli antlaşmada da Kürtçe diline getirilen herhangi bir sınırlama bulunmuyor.

Dolayısıyla uygulama ve kamuoyundaki algılama ile anayasal ve hukuksal çerçeve arasında önemli bir fark bulunuyor.

Yazarın Tüm Yazıları