Seçim sürecinde Merkez Bankası’nın tavrı

IMF’in son uyarıları aslında bir süredir içeride dile getirilen, son olarak TÜSİAD’ın “Merkez Bankası’nın asıl görevi enflasyonla mücadele” diyerek dile getirdiği uyarılar.

Haberin Devamı

Maliye politikaları konusunda tasarrufu artırıcı, harcamaları kısıcı değişiklikler yapılması gerektiği, şimdiye kadar tek seferlik gelirlerle sağlanan bütçe dengesinin bozulabileceği, ayrıca harcamalar kısılarak, önümüzdeki döneme hazırlık yapılması gerektiğinin altı çiziliyor.
Eleştirilerin büyük bölümü ise Merkez Bankası’nın uyguladığı politikalara dönük. Her şeyden önce bir süredir sözünü ettiğimiz gibi, klasik para politikası uygulamasına geri dönülmesi, küresel sürecin bunu gerektirdiği, basit politikalarla piyasalara daha net mesajlar verilmesi, karmaşık politikaların etki gücünün azaldığı ve piyasaların yönlendirilmesinde eksik kaldığı belirtiliyor. Küresel piyasalardaki bol para döneminin biteceği, bunun gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkileyeceği, böylesine bir süreçte dışa bağlı Türkiye ekonomisinin zora girebileceği, döviz çıkışlarına karşı şimdiden hazırlık yapılması gerektiği belirtiliyor. Ayrıca Merkez Bankası’nın döviz satarak kura müdahale etmemesi gerektiği, çünkü döviz rezervlerin buna imkan vermediği, aksine uygun olunca döviz rezervi biriktirmeye çalışması söyleniyor.
Tüm bu eleştiriler Merkez Bankası’nın asli görevi olan enflasyonla mücadeleye geri dönmesi gerektiği için yapılıyor. Özetle; Merkez Bankası Başkanı’nın dediği gibi faizleri değiştirmeden döviz satarak, küresel trende karşı konulamayacağı, bu durumda ekonomik dengelerin bozulacağı söyleniyor.
Bu haklı eleştiriler nedeniyle Merkez Bankası’nın para politikası değişir mi derseniz, bunu hemen hemen kimse beklemiyor. Çünkü Merkez Bankası yönetimi Hükümetin politikalarına fazla bağımlı gözüküyor. Amaç belli; faiz artırmadan kuru tutmaya çalışmak, bunu yaparken büyümeyi daraltmadan enflasyonla mücadeleyi arka plana atarak Hükümete yardımcı olmak. Seçim sürecinde Hükümetin işini kolaylaştırma amaçlandığı için, bu politika değişmez.X

YÜKSEK KREDİ ARTIŞI DA POPÜLİZM

Özetle; Merkez Bankası politikalarının kaynağı da bence popülizm...
Dün CNN Türk’e konuşan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, harcamaların kısılması gerektiğine katıldığını ama seçimler için popülizme başvurmayacaklarını söyledi. Ancak popülizm ille de Bakanın dediği gibi memur maaşlarına aşırı zam yapmak değildir ki, uygulanan politikalarla enflasyonu artırma pahasına büyümeyi desteklemek de popülizmdir.
Ayrıca Bakanın yakındığı, dünya tersini yaparken 2007’den bu yana kamu kadrolarındaki 700 bin kişilik artışın nedeni de aslında popülizm.
Bakanın IMF’in eleştirilerini, 11 yıldır yerine getirmeyen kendileri değilmiş gibi karşılayıp, “geleneksel ortadoks yaklaşım” diye küçümsemesi de ilginçti.
Dün açıklanan 27 Eylül tarihli banka kredilerine baktığımızda ise son bir yılda kredilerdeki artışın yüzde 30.4’e ulaşıp, 1 trilyon lirayı aştığı ortaya çıktı. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, kredilerdeki artışın yüzde 15’te kalması gerektiğin daha yılın başlarında söylemişlerdi. Ancak kimse bu söze, nasıl olsa tutulmaz diye, uymadı, ekonomi yönetimi de bunun için bir şey yapmadı. Çünkü Hükümet dış talep azalınca içtalebi artırılmak için buna izin vermedi, ekonomi yönetiminin itibarını yedi.
Özetle;kredideki yüksek artış da popülizm uygulaması. Her şey ekonomide büyümenin şartlar elvermese de yüksek tutulması, yani daha fazla oy için...
“Faiz takıntısı” bu ülkede hep faizlerin ve kurların patlamasına neden oldu...

Yazarın Tüm Yazıları