Şebnem Ferah’a merhaba!

Eskiden (çok çok eskiden filan değil, abartmayayım) bir şarkıcının yeni albümünün çıkmasına az kala bir heyecan olur ve müzik marketlere (ya da döneme göre “kasetçiye”) gidip sorulurdu: “Abi falancanın kaseti/CD’si geldi mi?”

Henüz gelmediyse bozulurdun. Geleceği güne kadar da meraktan ölürdün.
Mesela Sezen Aksu’nun “Sezen Aksu Söylüyor” albümünü böyle günlerce beklediğimi hatırlıyorum.
Artık müzik markete gitmeye gerek yok bir kere. ınternet var. Çıktığı zaman albüm zırt düşüyor ortama hemen. Ya da bizzat şarkıcı koyuyor sitesine, myspace’ine.
Lakin hâlâ albümü çıkınca heyecan duyulanlar da var. şebnem Ferah onlardan biri. Bunu da sağlam dinleyici kitlesine ve tabii -nasıl tarif etmeli- insanı delip geçen şeffaf şarkılarına borçlu.
Ferah’ın yeni albümü “Benim Adım Orman”ı dinliyorum birkaç gündür.
Şimdiden albümün hitleri belli: “Benim Adım Orman”, “Eski” ve “Mahalle”.
Tamam, “Benim Adım Orman” ilk başta bir “Benim Adım Kırmızı” efekti yapıyor zihinlerde, ama yok, sonra geçiyor. Geçince de bu kez “Avatar” etkisiyle kalakalıyorsun. “Yoksa” diyorsun, şebnem bu filmi daha önce mi izledi?
Bu arada “Mahalle” şarkısının şu sözlerine bakar mısınız:
“Kalbimin topraklarına mezarlar kazdın/ Her birinin üstüne gökdelenler koydun/ Aklımın yapraklarını bir bir kopardın/ Binaların üst katlarına süslü teraslar yaptın...”
Albümün bildik Ferah hitlerinden farklı rotadaki şarkısı ise “Merhaba”. Çok enerjik, çok ateşleyici, çok başka...
Şunu da söylemeli tabii, bu albümde daha sakin bir Şebnem Ferah var.
Albüm kapağındaki orman perisi hali gibi, şarkılar çok sert değil. Fazla dingin.
Kendi adıma çığlık çığlığa, haşin, sevgilisinden darbe yemiş şebnem Ferah ruh halini daha çok seviyorum galiba (bakınız: “Kelimeler Yetse” albümü).
Neyse, son bir bağlama yapalım: Yılın son iyi (keza tek tüktü) şeyi şebnem Ferah albümü oldu. ıyi ki var kendisi; iyi ki, iyi ki, iyi ki...

Mr. Alman’ın ‘aslı’

Medya çok sevindi. Çünkü Almanya’da yapılan bir güzellik yarışmasında “Mr. Germany”, Türk asıllı Alman vatandaşı Mete Kaan Yaman olmuş.
Ama eminim fotoğrafa bakanların ilk aklından geçen, “Bu çocuk gerçekten Türk mü?” düşüncesi olmuştur. Hatta, “Almanlar kendilerine benzeyen Türk’ü seçmiş ağbi” diye diye paranoya tünellerinde kaybolunmuştur.
Çünkü Mete Kaan sarışın ve fazlasıyla Alman hatlarına sahip suratıyla genel geçer Türk tipine pek girmiyor/uymuyor. En ünlü sarışınımız Kıvanç Tatlıtuğ bile onun yanında Kenan ımirzalıoğlu gibi kalıyor.
Aslında Mete Kaan gibi Almanımsı duran ya da baktığında Danimarkalı filan zannetiğin, “aslını” bir türlü çakamadığın çok yeni jenerasyon tipitipler var sokakta. Hali hazırda. Bağdat’ında, ıstiklal’inde, Kordon’unda...
Gel gör ki, yıllarca Best Model’larda, şurada burada hep aynı kopyalarla (bakınız: Kenan İmirzalıoğlugiller) karşılaştığımızdan şaşırıyoruz. “Bu Türk mü leyn?” diyoruz.
Bir başka madalyonun öbür kıyısı gerçeği de şu tabii: Mete Kaan’ın Barbie’nin Ken’i suratı ve sarışınlığı kimilerine iyi geliyor. Gururlanıyor.
“Türkiye/Türk imajı” açısından. “Bizim de O.C ya da Gossip Girl dizilemelerindeki gibi keratalarımız var” gururu...

Şehir Atlası

MY PAVYON BY CENK EREN: Levent’teki Set Kebap’ın yanı başındaki bahçenin üstünü kapatmışlar ve buraya Cenk Eren’in pavyonunu kurmuşlar.
Dolayısıyla içinden ağaç geçen bir pavyon burası. Dahası, sağanak yağmurlu havalarda damı şıpır şıpır akan bir pavyon. Aslında tam da pavyon ruhuna uygun galiba. Bu hırpanilik, tam olmamışlık...
Cenk Eren sahneye çıkıyor tabii mekanda. Hem patron hem de mekanın tek assolisti olmanın verdiği hafiflikten olsa gerek Eren tam anlamıyla döktürüyor. Hele rakı bardağıyla yaptığı şov kaçırılmaz.
Mekanın kitlesi ortaya karışık: Kibar kibar şarabını içene de rastlıyorsunuz bu pavyonda rakı bardağında viskisini içene de (ki bu eski Ankara pavyonlarının raconuymuş, kulağınıza küpe).

AYVALIK TOSTÇUSU: Hayat sadece Sıraselviler dönercilerinden ibaret değil. Galatasaray’daki Ayvalık Tostçusu da gayet iyi iş görebiliyor.
Fazla içkiden kazınan midelere bol ketçaplı, artık içine ne varsa konmuş malzemeli tostları son hız indirip küçük bir “oh” çektiriyor bünyeye.
Bir de bu tür mekanların en sarhoş insanı bile kendine getiren bir hastane aydınlatması var ki, o kadarına da katlanıyorsunuz artık...
Yazarın Tüm Yazıları