Ulusumuzun başı sağolsun
ASKER ve polis şehitlerimizin acısı yüreğimizi yakıyor. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, Emniyet Teşkilatı’na ve ulusumuza başsağlığı dilerim.
Futbol kamuoyu, Bünyamin Gezer’e haksızlık yapıldığını düşünüyor
Bu yıl lige hakemler damgasını vuracak gibi görünüyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?Haklısınız. Bünyamin Gezer’in ani bir kararla ve basın toplantısı yaparak hakemliği bırakmasından başlayalım. Gezer’in hata yapıp yapmadığı tartışılabilir ama, dürüstlüğü asla tartışılamaz. Futbol kamuoyu, geride temiz bir iz bırakan Bünyamin Gezer’e çifte standart uygulandığı ve haksızlık yapıldığını düşünüyor. Hakemler hata yapabilir, ama onlar üzerinde söz sahibi olan kurumların hata yapma hakkı yoktur!..
Merkez Hakem Kurulu Başkanı Yusuf Namoğlu görevinin, hakemleri uluorta eleştirmek ve zaten sarsılmış olan güven duygusunu yerle bir etmek değil, kapalı devre telkinlerle, özgüven sağlamak olduğunu unutmamalı. Nitekim meslektaşlarının kolayca harcandığını gören diğer hakemler de zincirleme hatalar yapmaya başladılar.
Geçen senenin skandal ismi Hüseyin Göçek, az kalsın Galatasaray-Bursaspor maçına da damgasını vuracaktı. Gelecek vadeden isimlerden Özgür Yankaya belirgin biçimde hatalı kararlar vermeye başladı.
Mersin İdmanyurdu-Fenerbahçe maçını yöneten Halis Özkahya ise, maçın kaderini etkileyen hatalar yaptı. Bunlar çok tehlikeli sinyaller... Hakemler için çalan çanları duyup, vakit geçirmeden önlem almak gerekiyor.
Kocaman sinirlense de oyuncusunun gönlünü alır
Rus futbol takımı Anzhi’nin, Inter’den transfer ettiği Eto’o’ya yılda 29 milyon dolar gibi inanılmaz bir para ödediği söyleniyor. Sizce UEFA bu gibi durumlara da müdahale etmeli mi?
Futbol öyle bir noktaya geldi ki, parayı veren düdüğü çalıyor! Parası olmayan ünlü kulüpler de, İngiltere örneğinde olduğu gibi, para babalarına satılıyor. Bu arada Rusya gibi bazı ülkelerde yeşil çimler, kara para aklamanın zemini olarak kullanılabiliyor!.. Gencecik dolar milyarderleri, bir çırpıda anlı şanlı kulüplerin sahibi oluveriyor! Bir zamanlar karanlık para babaları “İsviçre daha beyaz yıkar!” derlerdi. Şimdi kara paralar, yeşil çimlerde yıkanıyor!.. UEFA kendi kuralları çerçevesinde gerekli denetimleri yapıyor! Ancak nereye kadar? Futboldaki kara para trafiğinin izi, uyuşturucu baronlarına yapıldığı gibi, dünya ölçeğinde sürdürülmeli...
Tepkiden doğan motivasyon uzun sürmez
Şike soruşturması sürecinde yaşananların, beklenenin tersine Fenerbahçeli futbolcuları daha motive ettiği ve sezona da bu sayede iyi başladıkları iddia ediliyor. Ters motivasyon sezon sonuna dek aynı etkiyle sürebilir mi?
Bu görüşte doğruluk payı büyük. Çünkü nefes kesen maçlar sonucunda şampiyonluğu elde ettiklerine inanan futbolcular ve Teknik Direktör Aykut Kocaman, şike suçlamasıyla emeklerinin heba olduğunu düşünüyorlar. Ancak tepkinin sağladığı motivasyon uzun sürmez.
Gerçeğin farkındalar
Aykut hoca da gerçeğin farkında ve oyuncularını bu psikolojiden uzak tutmaya çalışıyor. Herkes kulübün zorlu bir süreçten geçtiğini görüyor. Ancak Fenerbahçe büyük bir camia ve Aykut Kocaman gibi, hem teknik direktörlük başarısını kanıtlamış, hem de lider vasıflarıyla sevgi ve saygı kazanmış çok önemli bir değere sahip. Birbirinden değerli futbolcular da ona yürekten bağlılar. Fenerbahçe’nin birlik ve beraberlik içinde zor günleri aşarak, başarılı yolculuğunu sürdüreceğine inanıyorum.
Guti artık futbolcu olduğunu hatırlamalı
Ali Şen’den, Vefa Küçük’e kadar tüm akil Fenerbahçeli’ler, kulübün içinden geçtiği sıkıntılı süreçte tıpkı bir ailenin bireyleri gibi, daha çok dayanışma içinde olunması gerektiğini vurguladılar. Divan Başkanı Talat Yılmaz’ın daveti üzerine ben de bir konuşma yaptım. Özetle “Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki herkes, sorumlu mevkide olan herkesin üzerine düşeni yapıp yapmadığını, ya da ne kadarını yaptığını, kimin mangal yürekli, kimin tavşan pisliği olduğunu biliyor!” diyerek başladığım konuşmamda Kaptan Alex, Kaleci Volkan Demirel, Teknik Direktör Aykut Kocaman, Yönetim kurulu Üyesi Yasemin Merçil ile Ali Koç’un yanısıra, taraftarlarımıza ve camiaya teşekkür ettim.
Alex bırakıp gidebilirdi
Şimdi “Niçin sadece bunlar?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Hemen tek tek anlatayım. Kaptan Alex’e yürekten teşekkür etmeliydik, çünkü hem bizi bırakıp gitmedi, hem de 34 yaşında olmasına rağmen, geçen seneden daha hırslı oynayarak, tüm takıma rol model oldu. Dünyanın en iyi kalecilerinden biri olan Volkan Demirel, “Bu kulüp amatör kümeye bile düşse bir yere gitmem, hatta futbolu burada bırakırım!” diyerek, tıpkı Can Bartu, Lefter ve diğerleri gibi, Fenerbahçe efsanelerinden biri oldu.
Kocaman bir yürek
Şampiyonluğu soluk kesen maçlar oynayarak, bileklerinin hakkıyla elde ettiklerini söyleyen ve “Futbol uzmanları aksini kanıtlarsa, kariyerimi noktalarım!” diyen Teknik Direktör Aykut Kocaman, onurlu, dik duruşu ve yargı sürecine saygısıyla sadece teknik direktör olmadığını, kocaman bir yürek ve üstün liderlik vasıfları taşıdığını da gösterdi. O artık tüm Fenerbahçeliler için kulübün geleceğinde çok önemli görevler üstlenebilecek “vizyon isim” dir. Şimdi bazıları, “Uğur Dündar sen değil miydin, Aykut Kocaman’ı sert biçimde eleştiren! Ne oldu da şimdi adeta göklere çıkarıyorsun?” diyebilir. Evet geçen sezonun ilk yarısında çok eleştirdim.
Belki de en ağır eleştirileri ben yaptım. Ama eleştirirken, onun kişiliğine hep saygı duydum ve Fenerbahçe’nin değerli bir evladı olduğunu, altını çizerek belirttim. Özellikle ikinci yarıda ve Başkan Aziz Yıldırım’ın kendisine sahip çıkmasıyla birlikte, Aykut hoca, kendisinden beklediğimiz performans tırmanışını sergilemeye başladı. Giderek artan başarısını ve takıma oynattığı mükemmel futbolu da alkışlayanların başında geldik. Güzel günlerde övmek, zor günlerde yermek kolaydır!.. Ama bu yıl tam tersi olacak. Biz hocamızı, asıl zor günlerde alkışlayıp yanında duracağız...
Alkışlar Yasemin Merçil’e
Dileriz olmaz ama, kendisini en çaresiz hissettiği anda omuzlarımızda taşıyacağız. Çünkü o, genç yaşında, parlak gelecek vadeden kariyerini noktalamayı göze alarak, iyi günde de, kötü günde de Fenerbahçeli olanların gönüllerinde taht kurdu. Unutmayalım ki bu yıl, Fenerbahçe’nin şampiyonlukla birlikte, onur mücadelesi verdiği yıldır.
12 Dev Adam, Dünya Şampiyonası’nda kritik maçları hep son 2 dakikada kazandı. Avrupa Şampiyonası’nda ise tersi oldu. Demek ki, iyi helva yapan usta, yani Tanjevic yoktu.
Dünya ikincisi A Milli Basketbol Takımımız Avrupa Şampiyonası’nda ilk 8’e bile giremedi. Bu durumda aklımıza 3 olasılık geliyor: 1-) Geçen yılki başarı tesadüftü. 2-) Takımımız iyi ama oyuncular formsuzdu. 3-) Teknik heyet zayıftı. Doğru cevap hangisi ya da hangileri?
Yani diyorsunuz ki, “Un vardı, yağ vardı, şeker vardı da helva niçin olmadı?”
Hemen söyleyeyim. İyi helva yapan usta, yani Tanjevic yoktu!.. Hatırlayacaksınız, Dünya Şampiyonası’nda bizim çocuklar kritik maçları hep son iki dakikada kazandılar. Avrupa Şampiyonası’nda ise tam tersi oldu ve aynı oyuncularla genellikle son iki dakikada kaybettik. Amacım gelecek vaadeden Orhun Ene’yi değersizmiş gibi gösterip, üzmek, hırpalamak değil. Ancak tablo çok net... Demek ki Ene, henüz Tanjevic’in klasına ulaşamamış! Federasyonun bu gerçeği görüp, giden gemilerin ardından bakakalmamak için zamanında önlem alması gerekirdi!
Yeni başkan gerekiyorsa, Koç olmalı
F.Bahçe Kulübü’nde bazı kongre üyelerinin yeni bir başkan seçimi için harekete geçmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Orduspor’la oynanan maçta görüldü ki, taraftar, futbolcular ve teknik heyet, “vefalı duruşla” Aziz Yıldırım’a sahip çıkıyor! Özellikle teknik direktör Aykut Kocaman, kocaman yüreğiyle tüm Fenerbahçelilerin sevgisini, saygısını kazanıyor... Bu durumda Aziz Yıldırım, “Ben başkanlıktan çekiliyorum!” demedikçe, hiç kimse Fenerbahçe’ye başkan adayı olamaz! Ancak ve ancak Aziz Yıldırım’ın onayını alan bir Fenerbahçeli başkan seçilebilir. İçinden geçtiğimiz sancılı süreçte Fenerbahçe’ye yeni bir başkan gerekiyorsa, bu isim Ali Koç’tan başkası da olamaz!.. Çünkü bir toplumda ahlaki değerler, yasalarla değil, burjuvazinin önderlik etmesiyle yüceltilip korunabilir. Temsil ettiği burjuva değerleri, eğitim düzeyi, güven veren örnek kişiliği ve katıksız Fenerbahçe sevgisiyle Ali Koç, güzide kulübümüzün gelecekteki ideal başkan adayıdır. Koç’un istememesi halinde başka seçenekler düşünülebilir...
Amerika’yı yeniden keşfetmeye çalışıyorlar
Spor Toto Süper Lig’de bu sezon uygulamaya konan play-off sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk futbolu için iyi mi olur, kötü mü?
GEÇEN akşam televizyonda Palermo-Fenerbahçe maçını seyrederken, hafızamdaki fotoğraf albümünden bazı kareler, gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçti...
* * *
Yıl 1961... Yıldızların havai fişek serpintisi gibi peşpeşe kaydığı ışıltılı bir yaz gecesi. İstanbul sosyetesinin akın ettiği Çınar Hotel’de plaj partisi var. O yıllarda Yeşilköy’ün denizi, içinde kitap okunacak kadar berrak!.. Plajda Brezilyalı müzisyenlerden oluşan Samba Blue Orkestrası çalıyor. Galatasaray’dan Palermo’ya transfer olan Türk futbolunun “taçsız kralı” Metin Oktay da İtalya’ya gitmeden önce, Çınar Hotel’de kalıyor. Hem dinleniyor, hem de İtalyanca ders alıyor. Bu satırların yazarı ise, henüz 18 yaşında olmasına karşın, otelin cankurtaranlığını yapıyor. Orkestra rumba çalmaya başladığında taçsız kral, yanında rüya gibi bir kadınla dans etmeye başlıyor. Davetliler, gözalıcı çiftin çevresinde toplanırken, bizler, yani otel personeliyle, konuklara ait yatların kaptanları, bir kenarda hayranlıkla onları izliyoruz. Derken Metin Oktay’ın ısrarla bizim bulunduğumuz tarafa doğru baktığını fark ediyoruz. Dans bitince de kalabalığı yararak yanımıza geliyor. Şaşkın bakışlarımız arasında kaptanlardan birine, “Benim Fenerbahçeli ağabeyim, gözlerime inanamıyorum nasılsın?” diyerek sarılıyor. Kaptan yutkunuyor ve “İyiyim Metin”ciğim, iyiyim. Sağol!..” diyor. Orkestra susmuş, herkes ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor. Kral gülerek bize dönüyor “Tanıştırayım, benim mektepten ağabeyim!” diyor. “Nasıl yani, hangi mektep?” diye soruyoruz. Anlatıyor:
Sarı lacivert koğuş
“Biliyorsunuz geçen yıl, resmi makamların hesap hatası sonucu, vatani görevimi 8 gün eksik yapmış gibi göründüğüm için, 45 gün süreyle Toptaşı Cezaevi’nde yattım!.. Bu ağabeyim de o sırada bir yaralama nedeniyle cezaevindeydi. Bileği güçlü, namlı bir delikanlıdır. O alemde adı saygıyla, biraz da çekinilerek anılır. Aynı zamanda koyu Fenerbahçelidir. Oradaki günlerim onun sayesinde cezaevinde gibi değil de, sanki sarayda yaşıyormuşum gibi geçti!.. Ayrıca koğuşunu sarı lacivertli renklere boyatmış olmasına karşın, aramızda bir gün bile Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti konuşulmadı. Tam tersine hep dostluktan söz edildi. Bu nedenle o, yaşadığım sürece benim sevgili ağabeyim olarak kalacaktır!”
Sadece Galatasaraylılar’ın değil, tüm futbolseverlerin gönüllerinde taht kuran “taçsız kral”, gözlerinden yaşlar süzülen kaptana sarıldı, iki yanağından öptü. Rüya gibi güzel kadına doğru yürürken tekrar döndü ve bu kez, hepimizi kucakladı.
Üç hafta kadar sonra Palermo’ya gitmek üzere otelden ayrılırken, artık tüm personelin Metin ağabeyi olmuştu. Kimseyi kırmadığı gibi, herkesin gönlünü almayı başarmış ve özel eşyalarını bile, anı olarak çalışanlara armağan etmişti! Kralı sevgi gözyaşlarıyla uğurladık.
* * *
“Tecrübe parayla satılmıyor. Yaşayarak öğrendik. Denizli’de ve Trabzon maçında şampiyonluklar kaybettik. Bir tanesini daha kaldıramazdık. Bu çok zor bir travma. Stadı yakmaya kalktılar. Bunlar kolay şeyler değil.”
Aziz Yıldırım, 18. şampiyonluğa giden yolda yaşananları anlattı
Sivas’tan nasıl izlenimlerle döndünüz?
Bu yıl ikinci devrede 17’de 16 yaptık. Normal şartlara baktığımız zaman bu bir mucize. Elbette Trabzon’un daha çok puan kaybetmesini bekleyerek de şampiyon olabilirdik. Ama onlar da kaybetmedi. Fenerbahçemiz de kaybetmedi. Trabzon’u da kutluyorum. Biliyorsunuz biz geçen yıl şampiyonluğu Trabzon maçında kaybettik. Ama kendi içimize dönüp hatalarımızı sorguladık. Ve yeni sezona öyle başladık. Bugün de Trabzon’un öyle yapması gerektiğini düşünüyorum. Trabzonspor’un kadrosu çok iyi ve bana göre beklenenden çok daha iyi mücadele ettiler. 17’de 16 yapmak çok zor oldu. Burada önemli olan Aykut Kocaman ve futbolcuların bu yolda kenetlenmesi ve taraftarımızın da onları desteklemesiydi. En önemlisi ise yönetimin birlik içinde her türlü fedakarlığı yaparak kenetlenmesi oldu. Sonuç olarak camiamız kazandı.
“Aykut Hoca’ya 1.5 yıl beraberiz” dedim
Aykut Kocaman ilk yarının sonunda istifanın eşiğine geldi ve siz isteseydiniz görevi bırakacaktı. Siz Kocaman’a nasıl sahip çıktınız da istifa etmedi?
Belki Aykut Hoca’nın kafasında öyle bir durum oluşmuş olabilir. Ama biz karşılıklı olarak oturup da bu konuya özel olarak girmedik. Ayrılmasını istesem beraber yola çıkmazdım. Bunların olabilme ihtimali o zaman da vardı. Muhakkak şampiyon oluruz diye yola çıkmadık. Büyük takımda çalışmak başkadır. Yapılan en ufak bir hata haftalarca yazılır çizilir. Bu hem iyi hem de kötüdür. Devre arasında Aykut’a, başkanlığım süresince onunla çalışmak istediğimi söyledim. İyi de olsa kötü de olsa bu işten beraber çıkacağız, dedim. Zaten 1.5 senem kaldı. 1.5 sene sonunda benim başkanlığım bitiyor bu işten iyi de olsa kötü de olsa beraber çıkacağız dedim. Ben 12 senedir başarısızlıklara da dayanıyorum. Ben muhalafet veya basınla hareket etmem. Bana göre yönetimler seçildikleri dönemi tamamlamalı. 3 sene başkansam 3 sene kalırım. Bu doğrultuda Aykut’a, “Ben 1.5 sene daha buradayım sen de benimlesin” dedim. Basın yüzünden Türkiye’de, yönetim ve antrenör suçlu, futbolcular suçsuz konumuna geldik. Gazeteciler haber kaynağı olan futbolcuların hatalarını arda atıp bizi ön plana çıkarıyorlar.
Hakemleri hedef alan “penaltı terörü” öylesine boyutlara ulaştı ki, Türkiye’nin en başaralı, en güvenilen hakemi Cüneyt Çakır’ı bile hatalı düdükler çalmak zorunda bıraktı.
Cüneyt Çakır’ın Trabzonspor-Gaziantepspor maçında verdiği penaltı kararı için Gaziantepspor Başkanı İbrahim Kızıl, “Siparişle penaltı veriliyor” dedi. Kızıl haklı mı? Türkiye’de hakemleri etkilemek o kadar kolay mı?
Türkiye’de hakemleri etkilemek kolay, çünkü bazı yöneticilerin görevi bu!.. Hakemleri hedef alan “penaltı terörü” öylesine boyutlara ulaştı ki, ülkemizin en başarılı, en güvenilen, en tarafsız hakemi Cüneyt Çakır’ı bile kariyerini gölgeleyecek hatalı düdükleri çalmak zorunda bıraktı. Eğer, Cüneyt Çakır gibi adeta “özgüven simgesi” haline gelen usta bir hakem bile bu terörden etkileniyorsa, varın siz diğerlerinin çaresizliklerini düşünün.
Trabzonspor’un sezon başından bu yana sergilediği başarılı performansı sık sık dile getirdik, hatta alkışladık. Şenol Güneş yönetimindeki Trabzonspor, gerçekten tarihe geçecek bir başarı yakaladı. Ancak hakemler üzerinde estirilen terör bu başarıya gölge düşüreceği gibi, çok tehlikeli gelişmelerin tetikleyicisi de olabilir.
Hakem babayiğit olacak
Sorumlu mevkideki herkesin futbolun sadece sahada oynanan bir spor olduğunu ve sonucu, terörize edilen hakem düdüklerinin değil, gol atan ayakların belirleyeceğini unutmaması gerekir.
Hafta sonu Madrid’in ünlü Santiago Bernabeu Stadı’nda Real Madrid’in, Real Zaragoza’ya 3-2 yenildiği maçı seyrettim. Karşılaşma başlarken Real Madrid ile lider Barcelona arasında 8 puan fark ve oynayacakları 4 maç daha vardı. Otoriteler hiç şans tanımıyor olsa da matematiksel olarak Real Madrid’in şampiyonluk şansı sürüyordu.
- Trabzonspor Asbaşkanı Nevzat Şakar, Başbakan’ın, Aziz Yıldırım ile Alex’i kabul etmesine ve Bucaspor maçının hakemi Bünyamin Gezer’in polis memuru olmasına gönderme yapıp, “Bu süreçten bir devlet memurunun etkilenmemesini beklemek ne kadar doğru” dedi. Şakar haklı mı?
Bu iddiayı dile getiren Nevzat Şakar, kendi başkanı Sadri Şener’in Başbakan Tayyip Erdoğan’ı ziyaretinden sonra acaba ne diyecek, doğrusu çok merak ediyorum!.. Ayrıca bu konuşmasıyla, bu hafta Trabzonspor’un Gaziantepspor’la yapacağı maçın hakemini de şaibe altında bıraktığını fark etmiş olmasını da diliyorum!..
Gergin bir atmosferde girilen seçim sürecinde, milyonlarca taraftara sahip büyük kulüplerimizin başkan ve sporcularının Başbakan’la veya diğer siyasi parti liderleriyle yapacakları görüşmelerin, spekülasyonları peşi sıra getireceğini, hatta tepki çekeceğini bilmeleri gerekir. Çünkü taraftar kitlesi, siyasi görüş açısından homojen bir kitle değil. Taraftarlar arasında AKP’yi destekleyenler olabileceği gibi, bu partiye hiçbir zaman oy vermeyecekler de bulunabilir.
Nitekim Fenerbahçe seyircisi, geçmişte dönemin başbakanı Mesut Yılmaz’a olan tepkisini, “Sandıkta görüşürüz Mesut Bey!” pankartıyla göstermişti. Yeni pankartların açılmaması için, siyasetin gölgesinin tribünlere düşmemesi gerekir!
Gol yoksa forma da yok alkış da
- Güiza’nın, Bucaspor maçında attığı golden sonra döktüğü gözyaşları bizi futbolun sıradan çekişmelerinden çıkarıp, futbolcuların da bir insan olduğunu gösterdi. Ne dersiniz haksız mıyız?
Güiza’yı gözyaşları içinde seyrederken benim de gözlerim yaşardı. Demek ki yaşadığı süreci hak etmediğini düşünüyor ve talihsizliklere isyan ediyor. Ayrıca iyi bir insan olduğundan da kuşku duymuyorum. Ama neylersiniz ki futbol kamuoyu, bir golcüyü iyi insan olup olmadığından çok, attığı gollere göre değerlendiriyor. Gol yoksa forma da yok, alkış ve para da yok! Dileriz Bucaspor’a attığı gol, iyi insan Güiza’nın kariyerinde de başarılı ve mutlu bir sürecin başlangıcı olur!
Birincilik ipini Fener göğüsler
Geçen haftaya damgasını vuran olay, Fenerbahçe-Gaziantepspor maçının hakemi Hüseyin Göçek’in maçın, hatta ligin kaderini etkileyecek hatalı kararlar vermesiydi. Futbol Federasyonu ve MHK, eleştirilere karşı “Türkiye’nin hakem malzemesi bu. Biz ne yapalım?” savunmasını getiriyorlar. Sizce bu görüş haklı mı?
Hiç de haklı değil! Bu savunmayı yapanlar, 74 milyona büyük haksızlık yaptıklarını, hatta hakaret ettiklerini bilmeliler. Şimdi ben, Türk sporunu yönetenlerden şu soruların cevabını bekliyorum: “74 milyonluk nüfusu olan Türkiye’den iyi hakem pek çıkmıyor da, bunun çeyreği kadar nüfusa bile sahip olamayan bazı ülkelerden niçin iyi hakemler çıkıyor?
Son büyük yıldız ArdaAynı durum yıldız futbolcular için de geçerli. Ülkemizde yetişen son büyük yıldız, Arda Turan’dır. Arkası gelmedi, gelmiyor. Peki Türkiye’de durum böyleyken nasıl oluyor da Avrupa’da yaşayan 3 milyon Türk arasından, sürekli yıldız futbolcu fışkırıyor?”
Demek ki ülkemizde sporu yönetenler, büyük yanlışlar yapıyorlar! O halde tüm spor politikaları acilen gözden geçirilmeli ve hakem-futbolcu üreten sistemde radikal çağdaş değişimler yapılmalı!..
Maç boyunca çaldığı hatalı düdüklerle 1 milyar dolarlık ligin kaderini belirlemeye yönelen ve böylece son yılların en büyük hakem skandalına sebep olan Hüseyin Göçek’e de ibret teşkil edebilecek ağır bir ceza verilmeli.
İyi niyetinden kuşku yok ama...
Adnan Polat, G.Saray Başkanlığı’na yeniden aday olmalı mı?
F.Bahçeliler bu hafta G.Saray’ın Trabzon’dan puan alması, kendi takımlarının da Eskişehir’e puan vermemesi için dua etmeliler. Aksi takdirde, ortalığın çok karışacağına inanıyorum!
JAJA ve Bilica’nın geçen hafta ellerinde içki kadehleriyle trafikte çekilen görüntüleri kamuoyunda büyük tepki çekmesine rağmen, kulüplerinin bu futbolculara doğru dürüst bir yaptırım uygulamadığını gördük. Sizce neden?
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, eğer bir takım şampiyonluğa oynuyorsa o kulübün yöneticileri, bırakın kadeh kaldırmayı, galon dolusu içkiyi dikerek içse bile, futbolcuları kolay kolay cezalandıramazlar!.. Üstelik Jaja, Fenerbahçe kaptanı Alex’e göre, ülkemizde oynayan en iyi yabancı futbolcu! Trabzonspor’un yıldızı!.. Alemciliğiyle ünlü Bilica da, F.Bahçe’deki Brezilyalı klanı kolayca etkileyebilecek bir isim! Bu nedenle her ikisine de ceza verilmemesini yadırgamadım. Ama yadırgadığım bir başka şey şu: Şampiyonluk yolundaki takımın kaptanı Alex, NTV’ye çıkıyor ve “Türkiye’nin en iyi futbolcusu Selçuk İnan, en iyi yabancı da Jaja’dır!” diyerek, rakip Trabzon’a, moral dopingi yapıyor!.. Oysa kaptana yakışan “En iyi futbolcular bizde, ama Fenerbahçe’nin dışından soruyorsanız, Selçuk ve Jaja’dır!” demesiydi!..
Bu da gösteriyor ki, Fenerbahçe’de takım ruhu falan kalmamış! Her şey pamuk ipliğiyle bağlı!.. O halde Fenerbahçeliler bu hafta Galatasaray’ın Trabzon’dan puan alması, kendi takımlarının da Eskişehir’e puan vermemesi için dua etmeliler. Aksi takdirde, yani Fenerbahçe’nin puan kaybetmesi halinde, ortalığın çok karışacağına inanıyorum!
Başarısız hakemlere kırmızı kart gösterelim
Kuddusi Müftüoğlu’nun yönettiği Fenerbahçe maçlarında yaşananları göz önüne alırsak; her hakem her takımın maçına verilebilmeli midir? Yoksa kulüplerin hakem seçme hakkı olmalı mıdır?
Kuddusi Müftüoğlu’nun kariyeri boyunca “süper” yönettiği bir maçı hatırlayan varsa beri gelsin! Ayrıca, Müftüoğlu’nun Trabzonspor’un Kocaeli’de Kasımpaşa ile oynadığı karşılaşmada çaldığı tüm hatalı düdükler, Trabzonspor lehineydi!.. Bu nedenle Fenerbahçe-Bursaspor maçındaki çelişkilerle dolu yönetim biçimini hiç yadırgamadım!.. Kulüplerin hakem seçme hakları olamaz ama, Müftüoğlu gibi başarısız ve hatalarıyla maçların kaderini belirleyen hakemleri istememe haklarının olması gerektiğini düşünüyorum. Dahası, spor kamuoyu uzun süre denenmesine karşın başarıyı ve istikrarı bir türlü yakalayamayan hakemlere, kırmızı kart gösterebilmeli!
Beşiktaş, yandan çarklı Boğaziçi gemileri gibi
Eğer Adnan Polat, G.Saray camiasının duayen isimlerinden İnan Kıraç’la atışmak ve kavga etmek yerine, daha o gün istifasını basmış olsaydı, bu durumlara düşmezdi!.. Büyük Fansız düşünürlerden biri, “Her şey, üç beş aydının kafa kaldırmasıyla başlar!” der. G.Saray’ın büyükleri kafa kaldırdı ve Adnan Polat gitti.
- Adnan Polat “Galatasaray Kulübü tarihinde idari bakımdan ibra edilmeyen ilk başkan” olarak tarihe geçti ve bunun sonucunda olağanüstü kongre yolu açıldı. Polat sizce bunları hak etti mi?
“Daha önce söylemiştik!” demeyi hiç sevmiyorum ama, zaman bizi hep haklı çıkarıyor!.. İşte yine bu köşeden yaptığımız uyarılar:
“Adnan Polat, Galatasaray’ın yeni stadyumunun açılış gecesinde yaşanan olayların hemen ardından istifa etmediği için, bugün ‘zoraki başkan’ durumuna düştü. Üstelik ne yazık ki, ‘İktidara yaranmak için taraftarını ihbar eden başkan!’ damgasını yemekten de kurtulamadı!.. Galatasaray’a bir şeyler verebilmek için çırpındığından hiç kuşku duymuyor, ancak artık çok yıprandığını düşünüyorum.”
Eğer Adnan Polat, G.Saray camiasının duayen isimlerinden İnan Kıraç’la atışmak ve kavga etmek yerine, daha o gün istifasını basmış olsaydı, bu durumlara düşmezdi!.. Galatasaray kültürünün oluşmasında Fransız eğitimcilerin büyük payı vardır. Büyük Fansız düşünürlerden biri de “Her şey, üç beş aydının kafa kaldırmasıyla başlar!” der. Galatasaray’ın büyükleri kafa kaldırdı ve Adnan Polat gitti.
UEFA Kupası’ndan sonra ipin ucu kaçtı
- Rijkaard’ın ardından Hagi’yi de gönderen Galatasaray’ın bundan sonraki teknik direktör rotası ne yönde olmalı?
- Cuma akşamı oynanan Galatasaray-Fenerbahçe derbisinin genel bir değerlendirmesini yaparsak, sizce karşılaşmadan akıllarda kalan neydi?
Derbi öncesinde “Yaşasın ezeli rekabet, yaşasın ebedi dostluk!” diyen bizlerin ne kadar iyi niyetli, hatta ne kadar saf olduğumuzu gösteren sahneler, hafızama adeta mıh gibi yerleşti... Özellikle de sahaya fırlatılan ve şans eseri Volkan Demirel’e isabet etmeyen rakı şişesinin görüntüsü! Boş şişeyi görünce “Rakı şişede durduğu gibi durmaz!” diyenlerin bir kez daha haklı çıktığını düşündüm ve içimden “İyi ki final maçı oynamıyoruz, yoksa o holigan kafa bu kez büyük rakı şişesi fırlatırdı!” diye düşündüm. Colin Kazım’ın golü attıktan sonra Fenerbahçe kulübesine dönerek yaptığı sportmenlik dışı, hatta terbiye dışı davranışı da unutmak mümkün değil. Kazım’ı kınarken, son dakikaya kadar maça asılan ve bize heyecan dolu bir karşılaşma izlettiren her iki takım futbolcularını da içtenlikle kutluyorum.
Bir tebrik de maçın hakemi Fırat Aydınus’a... Geçen sene bazı maçlardaki yönetimini sert dille eleştirdiğimiz Aydınus, bu sezon daha olgunlaşmış ve tarafsız kalmaya özen gösteren bir hakem portresi sergiliyor. Bu gelişmeyi de Türk futbolu adına sevindirici buluyorum.
Şampiyon F.Bahçe olacak
- Başkanından teknik direktörüne, futbolcusundan taraftarına kadar tüm Trabzonsporlular’ın büyük bir stres ve gerilim içinde olduklarını gözlemliyoruz. Bordo mavililer bu psikolojiyle nereye kadar gidebilir?
Trabzonspor da tıpkı Fenerbahçe gibi sadece maç yapmıyor, adeta maraton koşuyor. Üstelik her iki takım da yan yana, omuz omuza koşuyor. Doğrusu nefes kesen bu yarışa dayanmak hiç de kolay değil. Futbolcuların çelik gibi sinire, bitmek tükenmek bilmeyen enerjiye ve özgüvene sahip olmaları gerekiyor. Bu nedenle Fenerbahçe’ye oranla daha dar bir kadroya sahip olan Trabzonspor’un son maçlarında gözlenen yorgunluğu ve tempo düşüklüğünü de doğal karşılıyorum. Gerek oynanan futbol, gerekse verdiği heyecan ve zevk açısından, ligin ikinci yarısında yıllarca unutulmayacak maçlar seyrediyoruz. Trabzonspor’un büyük çıkışını alkışlıyorum ama, haftalar öncesinden belirttiğim gibi, şampiyonluğu F.Bahçe’nin kazanacağına inanıyorum.
Bernd Schuster enkaz bıraktı
- Schuster ile yollarını ayıran Beşiktaş bundan sonra ne yapmalı?
- Galatasaray’da Hagi’nin gönderilip, yerine Daum’un getirileceği konuşuluyor. Fenerbahçe derbisi öncesi böyle bir değişim sizce ne kadar mantıklı?
İkinci teknik direktörlük deneyimi gösterdi ki, büyük futbolcu Hagi’den, büyük teknik direktör olamıyor! Hagi, ülkemize gelmiş en başarılı yabancı futbolcuydu. Ama aynı Hagi, en başarısız yabancı teknik direktörler arasında başı çekenlerden!
Derbi öncesinde Gheorghe Hagi’nin gönderilip, yerine Daum’un getirilmesi ise, doktorların ölümcül hastaya moral verebilmek amacıyla “Ne istersen yiyebilirsin! Hatta tuzlu balık bile!” demelerinden farksız bir durum.
Galatasaray’ın sorunu Hagi’nin gidip Daum’un gelmesiyle çözülebilecek kadar basit bir sorun değil. Galatasaray’da yönetimden başlayıp, A’dan Z’ye radikal değişim gerekli.
Arda’ya kulak verin
- Galatasaray Kaptanı Arda Turan, Ankaragücü yenilgisinin ardından, “Bu sezon taraftarımızı çok üzdüğümüzü biliyoruz. Ancak Fenerbahçe derbisinde her şeyimizi ortaya koyacağız” dedi. Bu sözler derbiye nasıl yansır?
Arda Turan’ın sözlerini ciddiye almak gerekir. Sonuçta cuma akşamı iki büyük kulüp bir derbi oynayacak. Galatasaraylı futbolcuların, bugüne kadar aldıkları kötü sonuçları bir nebze olsun unutturabilmek için canla başla oynayacakları ortada. Ama Fenerbahçe’nin de puan kaybına tahammülü yok! Dileğimiz güzel futbol, fair play ve dostluğun kazanması.
Kuddusi Müftüoğlu’nun hataları hep Trabzonspor lehine
Beşiktaş maçında protokol tribününde Şenol Güneş’e ayakkabısını fırlatan kadın taraftar, “Ben esasında başka tribündeydim, orada arkadaşlarım olduğu için protokol tribününe geçtim” dedi. Ve bu arada öğrendik ki, protokol tribünü biletleri parayla da satılabiliyormuş. Bu işte bir gariplik yok mu?
Bunda yadırganacak ne var? Üstelik Menekşe Güngör, “Trabzon-spor’un attığı gole sevinenlere ayakkabı fırlatmaktan gurur duyduğunu, yine olsa yine yapacağını!” söylüyor! Menekşe Hanım gurur verici(!) bu başarısından(!) sonra, Protokol Tribünü’nden, Şeref Tribünü’ne terfi bile edebilir! Çünkü onun yaptığı davranış, hemen her stadyumun Şeref Tribünü’nde görmeye alışık olduğumuz yüz kızartıcı suçlardan sabıkalı tiplerin yaptıklarının yanında yine de çok hafif kalıyor!
Sporda etik dersi verilmesi gerekir
Şerefli olanları tenzih ederek söylüyorum. Bakıyorsunuz bakanlığı sırasında rüşvet almaktan hüküm giymiş kişi, Şeref Tribünü’nde. Dolandırıcılıktan hapse mahkum olmuş bir başkası, hemen onun yanında!.. İroni bir yana, “Esprili tezahüratın ve taraftarlığın” kitabını yazan Çarşı Grubu’nun, bu ayakkabıcı hanımefendiye “Sporda etik” dersi vermesi gerektiğini düşünüyorum... Şenol Güneş’i linç etmeye kalkanların, Türkiye’nin gurur duyacağı ikinci bir Şenol Güneş’inin bulunmadığını unutmamaları gerekir!
İnan Kıraç’la kavga etme, söylediğini yap
- Galatasaray’da, Adnan Polat ile muhalifleri arasındaki ipler iyice gerildi. İnan Kıraç, “Adnan Polat derhal gitmelidir” dedi ve Ünal Aysal’ın başkan olmasını istediğini söyledi. Buna karşın 2. başkan Işın Çelebi de, “Galatasaray Abramoviç’lerle yönetilemez” dedi. Bu tartışmadan Galatasaray’ın artık bir yol ayrımına geldiği sonucunu çıkarabilir miyiz?
Adnan Polat, Galatasaray’ın yeni stadyumunun açılış gecesinde yaşanan olayların hemen ardından istifa etmediği için, bugün “zoraki başkan” durumuna düştü. Üstelik ne yazık ki, “İktidara yaranmak için taraftarını ihbar eden başkan” damgasını da yemekten kurtulamadı. G.Saray’a bir şeyler verebilmek için çırpındığından hiç kuşku duymuyor, ancak artık çok yıprandığını düşünüyorum. İnan Kıraç ise, sadece G.Saraylıların değil, eğitime ve spora gönül veren, hemen herkesin büyük saygı duyduğu çok değerli bir isim. Duayen G.Saraylı Kıraç’ın öneri ve görüşlerinin ardında art niyet arayanlar, Konfiçyüs’ün “Kötü düşünen kötüdür!” şeklinde tanımladığı zihniyeti temsil edenler. Bu aşamada Polat’a düşen, Kıraç’la kavga etmek değil, onun söylediğini yapmaktır.
Patron futbolcular kulüpleri batırıyor
Şampiyon olmadan asla
Fenerbahçe Teknik Direktörü, “Kocaman” bir Fenerbahçeli’dir. Başkan Aziz Yıldırım’ın yanındaki stajını da tamamlamak üzeredir. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki Yıldırım, zamanı geldiğinde onun sözleşmesini çok iyi koşullarla yenileyecektir.
- F.Bahçe camiasının önemli bir bölümü, Aykut Kocaman’ın artık rüştünü ispatladığını savunup, sözleşmesinin hemen uzatılmasını istyor. Kocaman size de bu güveni verdi mi yoksa, “Sözleşmeyi uzatmak için sezon sonunu bekleyelim” görüşünde misiniz?
Öncelikle bir durum tespiti yapalım. Aykut Kocaman, Fenerbahçe tarihinin en ağır maliyetli teknik direktörlerinden biri! Fenerbahçe onun yönetiminde Avrupa kupalarından daha ilk maçlarda elendiği gibi, Ziraat Türkiye Kupası’nda da Yeni Malatyaspor’a yenilerek, elenme ezikliğini yaşadı... Bu nedenle Kocaman’ın öncelikli görevi, sözleşmesini uzatmak değil, takımı Süper Lig’de şampiyon yaparak, borcunun bir bölümünü ödemektir!.. Fenerbahçe’nin ikinci yarıda sergilediği başarılı performansa bakarak “Aykut Kocaman’ın sözleşmesi hemen yenilenmeli!” diyenlere, “Peki ilk yarıda bu takımı Kocaman değil de Zico, Aragones veya Daum mu çalıştırdı? Aykut Kocaman teknik direktörlük hünerlerini ağır yenilgilerin alındığı o süreçte niçin gösteremedi?” diye sormak gerekir!
Bu Fener Yıldırım’ın eseri
Lafı eğip bükmeye gerek yok: Fenerbahçe’yi şampiyonluk yarışında iddialı hale getiren kişi, doğrudan Başkan Aziz Yıldırım’dır. Eğer Başkan devre arasında duruma el koyup, ilan edilmemiş “sportif direktör” olarak, takımın kondisyonundan antrenman programına, futbolcuların kişisel sorunlarından, maç primlerine varıncaya kadar tüm ayrıntılarla ilgilenmemiş olsaydı, Fenerbahçe bu noktaya biraz zor gelirdi!..
Bu satırları, kulaktan dolma bilgilerle değil, o zor günlerde yaşananlara tanıklık eden gazeteci olarak, belge niteliğinde yazıyorum. Başkan, sadece futbolcularla ilgilenmedi, devre arasında istifa etmenin eşiğine gelen Aykut Kocaman’ı kazanmak ve ona özgüven sağlamak için de çok uğraştı. Kamuoyu tepkisine rağmen Kocaman’ın arkasında durdu. Fenerbahçe teknik direktörü, “Kocaman” bir Fenerbahçeli’dir ve saygın kişiliğe sahiptir. Yıldırım’ın yanındaki stajını da tamamlamak üzeredir. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki Başkan Aziz Yıldırım, zamanı geldiğinde onun sözleşmesini çok iyi koşullarla yenileyecektir.
Kazım ve Pino hariç G.Saraylılar gayretliydi
- G.Saray-Trabzon karşılaşmasının en dikkat çeken kısmı neydi? Oynanan futbol ve alınan sonuç sizce futbolseverleri tatmin etti mi?
G.Saray gayretli, Trabzonspor her zaman olduğu gibi hırslıydı. Bu maçta Burak’ı seyrederken Şenol Güneş’i bir kez daha takdir ettim. Büyük kulüplerin “Bundan futbolcu olmaz!” diyerek gözden çıkardıkları Burak Yılmaz’dan bir yıldız yarattı. Selçuk İnan da, Şenol Hoca’nın elinde, Türkiye’nin en iyi futbolcularından biri oldu. Uzun süre yedekte bekleyen kaleci Tolga’yı da çok iyi çalıştırmış olmalı ki, Onur’u aratmadı. Galatasaray gayretliydi derken, sportmenlik dışı davranışları alışkanlık haline getiren Colin Kazım’la, arkadaşlarının emeğini sömüren Pino’yu bir kenara ayırıyor, diğerlerini kutluyorum...
Havutçu bu işin üstesinden gelebilir
- Tayfur Havutçu Beşiktaş’ta gelecek sezon da kalmalı mı yoksa daha deneyimli ve kariyerli bir yabancı teknik direktör mü getirilmeli?
Tayfur Havutçu’nun Beşiktaş’ta teknik direktörlük yapmaması için hiçbir neden yok. Burada asıl görev, Başkan Yıldırım Demirören’e düşüyor. Eğer Demirören, Aziz Yıldırım’ın Aykut Kocaman’a yaptığı gibi, zor günlerde Tayfur Havutçu’nun arkasında durursa, çalışkanlığı, birikimi ve kişiliğiyle sadece Beşiktaşlıların değil, tüm futbolseverlerin sevgi ve saygısını kazanmış olan bu değerli spor adamı, teknik direktörlüğü başarıyla yapabilir. Zaten Bernd Schuster’in istifasından sonra takımın sergilediği çıkış, Havutçu’nun bu sorumluluğu taşımaya hazır olduğunu gösteriyor.
Ama unutmayalım ki, büyük kulüplerin dertleri de büyük olur! İşte bu sıkıntılı dönemlerde yönetim ve camianın, Tayfur Havutçu’nun arkasında durması gerekiyor...
Bu arada kanser saçan Ergene Nehri’ndeki kirlenmeyi protesto eden sivil toplum kuruluşları arasında Beşiktaş’ın Çarşı Grubu’nu görmek, çevreye duyarlı herkesi mutlu etti. Çarşı’yı yürekten kutluyorum...
Bari çimler temiz kalsın
- Bu sezon pek görmesek de teşvik primi geçen senelerde çok tartışılan bir konuydu. Kurallara göre yasak olan teşvik primine bazı kulüplerin sıcak baktığı bir gerçek. Sizin bu konudaki yaklaşımınız nedir?
Ben spor gibi, tertemiz kalması gereken bir alana, her ne isim altında girerse girsin, tüm etik dışı davranışlara ve kirlenmeye karşıyım. “Futbol sadece sahada oynanmaz!” diyenlere de, tüm futbolseverlerin kırmızı kart göstermesi gerektiğine inanıyorum. Ülkemizde özellikle büyük kentlerdeki güzelim yeşil alanlar yağmalandı, rant avcılarının ayak oyunlarıyla kirletildi!.. Bıraksınlar da hiç olmazsa futbol sahalarındaki çimler temiz kalsın!
Suçluyu bulamadığımız için seyirciyi cezalandırıyoruz
- Bu hafta iki büyük takımımızın (G.Saray, Beşiktaş) maçları seyircisiz oynandı. Bu durum taraftarı etkilediği kadar sahada ter döken futbolcuyu da etkiliyor. Bu tip cezaların başka bir çözümü olamaz mı? Olmalı mı?
Birkaç holiganın saldırganlığı nedeniyle maçların seyircisiz oynanması, bana Meşrutiyet dönemi Maarif Nazırlarından Emrullah Efendi’nin, “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim!” sözlerini hatırlatıyor! Bu karar ayrıca, suçluyu bulup cezalandıramayan sorumluların aczini de gösteriyor. “Suçluyu bulamıyoruz, o halde tüm seyirciyi cezalandıralım!” mantığı, çok saçma ve çağdışı... Suçluyu cezalandırmak için acaba o rakı şişesinin bir siyasetçinin, ya da federasyon başkanının kafasına isabet etmesi mi bekleniyor?