Sakarya şehitlerimizin mezarları şimdi nerede

Güncelleme Tarihi:

Sakarya şehitlerimizin mezarları şimdi nerede
Oluşturulma Tarihi: Aralık 29, 2007 00:00

Habercilik sormak, sorgulamakla başlar. ankara.sendeyolla.com üyesi gönüllü kent muhabirlerinin Ankara Hürriyet’in sayfalarına taşığıdımız çalışmalarındaki başarının da sırrı bu aslında. ’Öncelikle’ yaşadığı kenti, ardından ülkeyi, dünyayı ve hatta evreni ’bilinç’ ile sorgulamak, sormak...

Bu hafta Ankara tarihi üzerine araştırmalar yapan, kitapları olan üyemiz MS akerim’in (Abdülkerim Erdoğan) yönelttiği bir soru, bugüne kadar duyulmuş sorulardan değildi. MS akerim, "Ankara’da defnedilen Sakarya şehitlerinin mezarları nerede?" sorusunun ardından şu bilgileri vermişti:

"Sakarya Meydan Muharebesinde yaralanan gaziler trenlerle Ankara’ya nakledilir. Günümüzde Numune Hastanesinin bulunduğu yerdeki hastanede tedavi edilir. Şehit olanlar ise yakınındaki Namazgahtepe’ye defnedilir. Burası Etnoğrafya Müzesi, Türk Ocağı binası ve Ankara Lisesi’nin olduğu yerdir. Binlerce Sakarya Şehidinin mezarı nereye nakledildi? Yetkililerden cevap bekliyoruz"

ANKARALI’NIN ER MEYDANI
/images/100/0x0/55eab38ef018fbb8f891372e


MS akerim
, kendi yazdığı ’İstiklal Savaşı’nda Ankara’ isimli kibatından da şu bölümü, ankara.sendeyolla.com’a gönderdiği çalışmaya eklemiş:

"Ankara’nın ünlü Namazgahı’nda günde birkaç kez cenaze namazı kılınıyor, ardından musalla taşlarına sıralı cenazeler toprağa veriliyor. Bunlar Sakarya boylarında yaralanarak Ankara hastahanesine getirilen ve orada ölen askerlerdir. Namazgahtepe’de define hazır mezarlar kazılır. Çünkü hergün yüzlerce yaralı gelir. Namazgahtepe’de hergün yeni şehit mezarlarından meydana gelen tepecikler oluşur. Ankaralının dua tepesi, ermeydanı olan Namazgahtepe, şimdi ise şehitlerimizin mübarek bedenlerini bağrına basar."

BİR ANIT BİLE YAPILMAMIŞ

Sakarya şehitlerimizin mezarlarının nerede olduğu sorusu, ekibimizin de dikkatini çekti. Arkadaşım Ateş Yalazan, ’Şu Çılgın Türkler’ kitabının yazarı Turgut Özakman’ı arayarak, engin bilgisine başvurdu. Namazgahtepe’ye çok sayıda şehidin defnedildiğini doğrulayan Turgut Hoca, defnedilen alanın Türk Ocağı ve Etnoğrafya Müzesinin inşa edildiği alan değil, bu tepenin etekleri olduğunu da vurguladı.

Kent ve kentlilik üzerine düşünürken, hafızamızı biraz zorlarsak sahip çıkmadığımız değerlerin ne denli fazla olduğunu üzülerek görüyoruz. Kurtuluş Savaşımızın şehitlerinin defnedildiği Namazgahtepe eteklerinde, bugün yükselen binaları hepimiz biliyoruz. O binaların inşa edilmesi, gerekçeleri, varsa geçmiş dönemde gündeme gelmiş tartışmalar, tarihçilerin konusu.

Ancak, o alana bugüne kadar bir anıtın, hatta Ankara’nın en görkemli anıtının neden yapılmadığı sorusu da, kentlilerin ve biz gönüllü kent habercilerinin konusu...

Öyle değil mi?

NAMAZGAHTEPE’NİN TARİHÇESİ

ANKARA’da Opera Semti ile Hacettepe arasında Namazgah adı verilen tepe, Kızılay’ı Ulus’a bağlayan Atatürk Bulvarı’ndan ’Samanpazarı’na çıkan caddenin sağında yer alıyor. Başka bir deyişle Atatürk Bulvarı ile Talat Paşa Bulvarı’nın kesiştiği köşe Namazgah Tepesi, aynı zamanda Etnoğrafya Müzesi ile Türkocağı (Halkevi) binalarının bulunduğu tepe. Bazı kaynaklara göre bu tepe kayalık ve maşatlık olarak adlandırılması, Selçuklulardan önce de buranın mezarlık olarak kullanıldığının işaretidir. 11. yüzyılda Selçuklular zamanda bugünkü Etnoğrafya Müzesi’nin bulunduğu yerde bir medrese olduğu, Osmanlılar zamanında ise Ankara Kale’sinin dış surlarının kapılarından birinin açıldığı bir yer olduğudur. Tepe, Osmanlı döneminde müslüman mezarlığı olarak biliniyor. Milli mücadele yıllarında da Namazgah Tepesi önemli milli ve dini toplantılara ayrıca törenlere sahne olmuştu. 15 Kasım 1925 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile müze yapılmak üzere Vakıflar Genel Müdürlüğü’den Milli Eğitim Bakanlığı’na devredildi. Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan Türkocağı Merkez Binası, Etnoğrafya Müzesi ve atlı Atatürk Heykeli tepenin en görkemli anıtlarındandır.

Affet bizi Atam..!

ÜLKEMİZİ
düşmanlardan kurtardın. Cumhuriyeti kurdun. Miras olarak çiftliğini bağışladın.

Vasiyetinde bizden bir tek şey istedin. Çiftliğini, yeşillikler arasında olduğunu kör bir insanın dahi farkedeceği şekilde ağaçlandırmamız.

Onu da bizim için istedin.

Bizim, arazinin her metrekaresini senin sevdiğin çınar, iğde gibi ağaçlarla doldumamız gerekirdi.

Biraz ağaç diktik ama 69 yıl sonunda tablo maalesef tam istediğin gibi değildi.

Yüzümüz yok ama, bizi affet. MS regu

ROM plakalı resmi araç sürücüsünün dikkatine

BU hafta bir başka kent duyarlılığını da, kıdemli üyelerimizden MS Hande2 sergiledi. "Görevli iken sahip oldukları geçiş üstünlüğü hakkını özel hayatlarında da kullananlar, vatandaşın can ve mal güvenliğini hiçe sayıyorlar" diyen MS Hande2, Trafik Kanunu’nun ilgili maddelerini sıralayıp, yaşadıklarını şöyle aktarmış:

"İstanbul yolunda akşam saatlerinde yoğun bir trafik. Araçlar dört şerit halinde gidiyor. Diğer taşıtların akış hızına göre biz sol şeritdeyiz ve hızımız saatte 90 kilometre. Siren sesi duyduk, ambulans mı diye düşünerek sağa yanaşmaya çalıştık, ancak bu imkansızdı. Yoğun bir trafik akışı vardı ve araçların takip mesafeleri birbirine çok yakındı, aralarına girmek mümkün değildi. Eşim dikiz aynasından bakıyor ve siren çalan aracın hangisi olduğunu çıkarmaya çalışıyordu. Zira; arkamızdaki aracın geçiş üstünlüğü olduğunu gösterir tepe lambası gibi bir işareti de yoktu.

SELEKTÖR TAKVİYESİ Arkamızdaki araçtan ısrarla çalan siren sesine ardı arkası kesilmeyen sellektörde eklenmişti. Aracımıza oldukça yaklaşıyordu. Uzanıp baktığımda hiçbir resmiyeti olmayan sivil bir plakaya sahip Renault-Laguna marka bir araç olduğunu gördüm. Büyük ihtimalle koruma aracıydı.

Ancak, koruduğu bir araç yoktu. Belli ki görev halinde de değildi, bayram ziyaretinden dönüyordu. Ama görevli iken sahip olduğu geçiş üstünlüğü hakkını özel hayatında da kullanıyordu. Üstelik vatandaşın can ve mal güvenliğini hiçe sayarak.

TACİZE DEVAM ETTİ Eşim hızını saatte 120 kilometreye ulaştırıp, bir boşluk bulup, sağa yanaşarak önündeki araca çarpmamak için hemen frene bastı. Aynı anda o araç yanımızdan geçti. Aracımızı sollayıp geçtikten sonra da megafonla anlaşılmayan bir şeyler söyleyip, direksiyonu da bizim araca doğru kırarak, bir anda gözden kayboldu.

Elbette istendiğinde her arabaya yol verilir ancak trafik müsaitse, ama üzerinize üzerinize kimse gelemez. Unutulmamalıdır ki en öncelikli hak yaşama hakkıdır."

Sen de yollanın gücü

SÖĞÜTÖZÜ Caddesindeki büyük bir otomotiv şirketi yaya kaldırımlarını araç deposu gibi kullanmaya başlamış ve bu da "Yaya Kaldırımlarını yayalara devrediniz" başlığıyla haber olmuştu.

Haberin Hürriyet Ankara’da yayınlanmasının ardından şirket yetkilileri, araçlarını kaldırımdan kaldırarak kendi sınırları içerisine çekti.

Bu da gösteriyor ki Sen de Yolla Sitesi aracılığı ile Gönüllü Kent Muhabirlerinin haberleri şehirde varlığını hissettiriyor ve görevini yapıyor.

Bu nedenle bir kez daha şehrimiz adına Hürriyet Ankara Sendeyolla ekibine şükranlarımızı sunarken, şirket yetkililerine de habere duyarlılıklarından dolayı teşekkür ederiz.

MS Mahmut Baytemir

Değişen Ankara

HAMAMÖNÜ
Karacabey Hamamı’nın karşısındaki mahalle restore ediliyor. Eski Ankara evlerinin bulunduğu, Hacettepe Üniveritesi bitişiğindeki mahalle, Altındağ Belediyesi tarafından aslına sadık kalınarak yenileniyor. Restorasyon işlemi bittiğinde, Ankara yeni bir turistik mahalle kazanacak. Bu mahalleyi mutlaka ziyaret ediniz. Beğeneceğinizi umuyorum.

MS meha45

Sokak hayvanlarına sahip çıkmalıyız

ONLARA
soğuk kış günlerinde yardım eli uzatalım. Lütfen..! Soğuk kış günlerinde sokakta yaşayan hayvanlara karşı daha duyarlı olalım. Balkonumuza, ıslattığımız bayat ekmek parçacıkları koyalım, kuşlar gelip yesin diye. Kedilere ve köpeklere, hiç değilse yemek artıklarımızdan verelim.

Onlar sessiz dostlarımızdır bizim, içimizi ısıtırlar, insanlığımızı hissettirirler bize...

MS mavianne
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!