Sadece tebessüm

ÇOK öfkelendim, ilk okuduğumda.. Malum medyanın, malum yazılı organında şahsımı hedef alan yazıyı okuyunca..

Oldukça seviyesiz ve çok terbiyesizce idi. Uzun zamandır, sert tartışmaları bırakıp, uzlaşmacı ve uzlaştırıcı olmak gibi bir çabam vardı. Ama kaşınıyordu bazıları.. Ve ben de iyi yapardım, tımarı... Kızmıştım, uzunca bir aradan sonra. Oturup, anlık öfkemi, yazıya döktüm.

Gülüyorum hallerine

Gazetecilik zor iş. Hele bir de yeterlilik ve yeteneğin açısından tartışılır bir durumun varsa, daha da zor...

Geçtiğimiz günlerde malum medyanın, malum ekinde bir yazı vardı.

TRT2’de, düşündüklerimizi dile getirdiğimiz Lige Bakış Programı üzerine.

Köşe, insanın namusu.. Namus da başkasına devredilmez bizim oralarda.

Oraya bakan, bizim içimizden yetişen biri.

Neyse önce izninizle anlatayım..

Lige Bakış, üç sezondur cuma akşamları TRT 2’de yayınlanan bir program.

Burada yapılan, Süper Lig’de oynanacak maçlara ilişkin bir öngörüde bulunmak.

Takımların durumları, sakat, cezalıları ve yapısal özellikleri ile rakiplerinin durumlarına göre karşılaştırılıp, "Bu maçı kim kazanır?" diye sıkça sorulan soruların yanıtının tartışıldığı bir televizyon programı.

Programın sunucuları, TRT’nin yetenekli spikerleri Alper Bakırcıgil ile Birol Reçber.

İki sezon, üçlü bir sohbet içinde gidiyordu Lige Bakış. Bu sezon Atilla Türker ile dört oldu ekrandakilerin sayısı.

Oynanmamış maç üzerine konuşmak çok zor. Oynanmışa yorum yapmak, elbette daha kolay.

Öngörüde bulunmak, zaten sorumluluk isteyen bir iş. İsabet sağlarsanız, kimse "Vay be ne çok bildiniz" demez.. Kazayla 9 maçın dört veya beşini bilemediniz mi, "Amma ıskaladınız" diye konuşurlar, sağda solda.

Neyse gelelim konuya..

Dedim ya, malum matbuatta bir yazı çıktı, bir okuyucunun yazdığı iddia edilen. Biz üç maç için konuşmuşuz da tutmamış da, kaleme alan muhterem, gülmenin katılma aşamasına gelmiş.

Altında adı olanın, bana gönderme cesareti gösteremeyeceği pespaye bir döküm.

Yazana değil, köşesinde yayımlayana ayıp bir yazı bu.

Çapsız, yetersiz, yüreksiz kelimeler dizini.

Hayata dair söyleyeceği bir şey olmayanların, bunca sürede adamlığı öğrenemeyelerin, aynaya bakıp utanmalarını gerektiren bir durum yaşanan.

Ben gülüyorum, onların ağlanacak hallerine...



Hiç’liğin tescili

Aslında sorun, bir şey yapmayı başaramayanların düştüğü zavallı durum.

Hasbelkader bir şeyin başı olmakla yetinenlerin, yaşadığı aşağılık kompleksi.

Bir kurum terbiyesi içinde yetişip, kurum dışı kalınca terbiyece yoksullaşanların "hiç bir şey olduklarının" farkına varmaları.

Bir hesabın görülmesine az kala, dış kulvar hamleleri.

Ya da başka bir bakış açısıyla, kaybolup gideceklerini anlamanın hırçınlığı.

Beyin ile beyincik kullanımı arasındaki farkın, çıplak gözle farkedilecek biçimde ortaya çıkışı. Kısacası, Hiç’liğin tescili...


Yazarım, okuturum, ezberletirim

Zaman zaman kızıyorum kendime. "Ağabey olup, abicikleri ciddiye alıyorum" diye.

Ama bizim adamlığımız, bunu gerektiriyor.

İnsana insan değeri vermek, adam olmayanı bile adam yerine koymak gibi.

Yanlış yapıyoruz besbelli.

Kızıyorum, kendi cesareti olmayanın bir başkasının adını kullanmasına.

Kendi yüreği olmayanın, başkasının yüreğiyle orta yerde dolaşmasına.

Adını kullanamayanın, farklı isimlerin arkasına saklanmasına.

Kızıyorum, köşesini namusu gibi görmeyenlere..

Ve diyorum ki;

Ben mektup yazarsam okunur, küçük abi.

Yazarım, okuturum ve de ezberletirim..."

Sonra, öfkemi kontrol altına alıp, sakinleştim.

Düşündüm, "Bu kişinin, tiraj derdi de olabilir mi?" diye.

Baktım, vaziyetleri pek parlak değil. Kendi spor gazetelerine yakalanmak üzereler.

Anladım, konunun bir tarafı, kişisel komplekslerin de ötesinde tiraj meselesi.

"Kendi reytingi ve tirajı olmayan birinin, bunu yapması normal" diye düşündüm.

İyi tarafından bakıp, "İstemeden, Lige Bakış’ın reklamını da yapmış" diye geçirdim içimden.

Öfkeyi bir yana bırakıp, güldüm.

Abartmadan, katılmadan sadece tebessüm ederek...
Yazarın Tüm Yazıları