Rüzgarla dans

Güncelleme Tarihi:

Rüzgarla dans
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 02, 1998 00:00

Haberin Devamı

ROMANTİK VE ÇEKİŞMELİ

Avrupa 470 Sınıfı Yelken Şampiyonası, İzmir-Çeşme Ilıca Koyu'nda Lacoste sponsorluğunda yapıldı. Denizin üzerinde bembeyaz süzülen yelkenler çok güzel ve romantik bir görüntü oluşturuyordu ama bu görüntünün ardında yarışmacılarıların kıyasıya mücadelesi vardı. 27 ülkeden 132 teknenin yarıştığı şampiyonada Türk ekipleri ilk üçe giremedi ama bazıları 2000 Sidney Olimpiyatları'na katılmaya hak kazandı.

ADA VAPURUYLA YARIŞ

470 sınıfında teknenin ideal hıza ulaşması için iki yarışmacı arasındaki uyum çok önemli. Bunun yanısıra aerodinamik faktörler ön plana çıktığı için sporcuların yeteneğinin ötesinde teknede kullanılan teknoloji, hızı büyük ölçüde etkiliyor. Üç yelken için teknede çok fazla sayıda teknik malzeme var. Bu yüzden iki yarışmacının toplam kilosu 130'u geçmemeli.

FLOPÇUYLA DÜMENCİ

Üç yelkeni olan 470 sınıfı bu teknelerde ana yelkenin önündeki yelkene flop, arkasındakine de balon deniliyor. Biri flopçu biri dümenci olmak üzere iki yarışmacı tekneyi kullanıyor. Flopçu öndeki iki yelkene hükmediyor. Ayrıca ana yelkene bağlı trapez teline tutunarak dışarı sarkıyor ve teknenin dengesini sağlıyor. Dümenci ise rüzgarın en iyi açıdan alınmasını sağlayarak flopçuyu sürekli dışarıda tutuyor. Dümencinin yarışmanın kritik noktalarını oluşturan dönüşlerdeki performansı büyük önem taşıyor.

ÜÇ YIL BEKLEDİK

Bu organizasyonun gerçekleşmesi kolay olmadı. Türkiye Yelken Federasyonu şampiyona için üç yıl önce müracaat etmişti. Avrupa Federasyonu ise terör olayları olur düşüncesiyle bu müracatı kabul etmekte kararsız kalmıştı. Ancak Türkiye'nin en kuvvetli rüzgarının Çeşme'de olması, kararın değişmesini sağladı. Buna konaklama ve tekne indirme şartlarının iyiliği de eklenince şampiyona Çeşme'ye taşındı.

YARIŞMANIN GİZLİ KAHRAMANI ANTRENÖR

470 sınıfı teknelerin fiyatları 2-3 milyar arasında değişiyor. Bu tekneler Türkiye'de yapılmıyor, sadece yelkenler burada dikiliyor. 470 sınıfı adını, teknenin boyundan alıyor. Bu teknenin boyu 4 metre 70 santim oluyor. Saatte 9-10 mil hız yapabiliyor, yani ada vapuruyla yarışabiliyor. Yükü ada vapuru kadar olmasa da yine de ağır. Bu yarışmanın gizli kahramanları ise antrenörler. Yarışı botlarla dışarıdan izliyorlar. Rüzgarın ve rakiplerin durumuna göre parkuru da gözönünde bulundurarak ekiplerine direktifler veriyorlar. Haberleşme bağıra çağıra sağlanıyor.

Avrupa 470 Sınıfı Yelken Şampiyonası, Çeşme'yi bu hafta oldukça hareketlendirdi. 27 ülkeden 132 teknenin açtığı yelkenler denizde süzülürken romantik bir görüntü arzediyordu ama yarışmacılar bu görüntünün ardında kıyasıya mücadele ederek ter döktüler. Türk ekipleri ilk üçe giremedilerse de aralarında 2000 Sidney Olimpiyatları'na katılmaya hak kazananlar oldu.

Türkiye Yelken Federasyonu tarafından organize edilen Avrupa 470 Sınıfı Yelken Şampiyonası, 21-30 Temmuz tarihleri arasında Lacoste sponsorluğunda yapıldı. İzmir-Çeşme Ilıca Koyu'nda gerçekleştirilen şampiyonada 27 ülkeden 132 tekne yarıştı.

Şampiyona erkekler ve kadınlar olmak üzere iki kategoride gerçekleşti. Erkeklerde, Solevanya'dan Copi-Marson ikilisi birinci, Protekiz'den Rocha-Barreto ikinci, Fransa'dan Philippe-Cariol de üçüncü oldu. Kadınlarda ise, sırasıyla Ukraynalı Taran-Pokholchik, Alman Truebel-Grosser, Danimarkalı Ward-Ward ekipleri ilk üç sırayı paylaştılar.

Klasman grubunda mücadele eden Selim Kalkış-Oğuz Ayan çifti dördüncü oldu. Diğer ekiplerimiz 14, 21, 22, 23, 25, 26, 27 ve 29'uncu sıralarda yer aldılar. Bu sonuçlar doğrultusunda Yelken Federasyonu 2000 Sidney Olimpiyatları'na katılacak ekipleri belirleyecek. Selim Kalkış-Oğuz Ayan ve Serhat Altay-Kaan Özgönenç çiftleri şimdiden Sidney pasaportu alan yelkencilerimiz. Bu ekipler Sidney Türk Birliği'nin olanaklarıyla olimpiyatlara altı ay öncesinden Avustralya'da hazırlanmaya başlayacaklar.

Son yıllarda yelkende sporcularımız başarılı sonuçlar elde etmeye başladı. Selim Kalkış'ın Laser sınıfında Avrupa şampiyonluğu ve Dünya üçüncülüğü var. Alpay Alpagut'un bir Avrupa şampiyonluğu var bu sınıfta. Dragon sınıfında (8 metrelik tekneler) Azat Baykal Avrupa dördüncülüğü elde etti. Optimist sınıfında da çeşitli yarışmalarda birçok birincilik elde edildi.

Lazer sınıfında Master kategorisinde Dünya ikinciliği bulunan Yelken Federasyonu Yönetim kurulu Üyesi Aydın Yurdum, başarıyı son altı yıldır uygulanan ‘‘adama değil sisteme yatırım’’ politikasına bağlıyor. Yurdum ‘‘Şu anda çeşitli kulüplerde hizmet veren 20'ye yakın antrenör var. Bu antrenörlere sponsorlar vasıtasıyla yurdışında eğitim aldırdık. Böylece uluslararası bir kimlik kazandılar ve yelkende ilermeye başladık’’ diyor.

Yurdum isteyen her çocuğun beş kuruş para harcamadan herhangi bir kulübe giderek yelkene başlayabileceğini söylüyor. Bu sporun en güzel tarafının çocuklarda karar verebilme yeteneği geliştirmesi olduğunu belirtiyor: ‘‘Dokuz yaşındaki bir çocuk tek başına denize çıkıyor. Hep yalnız başına hayati kararlar alıyor. Çok erken yaşta kişilik ve özgüven kazanıyorlar. Büyüyünce doğru karar verebilen bireyler oluyorlar.’’

Renkleri sayesinde balıklar birbirlerine sessiz mesajlar gönderiyor

Deniz dibindeki gökkuşağı

Çok az kişinin tanıdığı deniz dibi dünyasına yeni yeni alışıyoruz. Deniz dipleri ayrı bir dünya, mavi suların içinde gökkuşağı gibi salınan kuyruklar ya da suları bıçak gibi yaran yüzgeçler. Balıkların derilerini süsleyen değişik renkler ya da desenler sadece tabiat ananın bir nimeti mi yoksa gerçekten balıkların hayatında önemli işlevleri mi bulunuyor? Deniz içinde renkler, kelimelerin yerini tutuyor. Değişen renkler sayesinde balıklar birbirlerine sessiz mesajlar gönderiyor, ruh hallerini, heyecanlarını ya da korkularını belirtiyorlar.

Bir balığın karakterini anlayabilmek için yüzüne iyice bakmak gerekiyor. Çünkü balığın duyguların hepsi bu noktada toplanıyor. 48 yaşındaki Jeffrey Rotman, 25 yıldır dünyanın birçok değişik yerinde, deniz dibinde balıkların fotoğraflarını çekmekle uğraşıyor: ‘‘Eğer çözmesini biliyorsanız, balıkların yüzü birçok ifadeyi yansıtıyor. İlk olarak deniz altındaki dünyada yaşayan büyük canlılar ile ilgilendim, zaman geçtikçe dikkatimi daha küçük canlılar, küçük detaylar üzerinde yoğunlaştırdım.’’

Rotman fotoğraflarında, modellerine her zaman daha da yaklaşarak, bütünün parçalarını çekiyor. Elde ettiği fotoğrafların neredeyse tamamını gece çekiyor: ‘‘Birçok değişik deniz canlısı gün boyunca saklandıkları yerden çıkmıyor, karanlıkta ise bütün bu hayvanlar ortada geziniyor. Aynı kareleri bir daha yakalayamayacağımı bildiğim için oldukça dikkatli davranıyorum. Büyük fiziksel çaba ve konsantrasyon örneği gösteriyorum. Aşağıda sadece çalışıyorum o kadar. Ama ışıklı masada diaları gördüğüm an gerçekten heycanlanıyorum.’’

JULIA ROBERTS’IN DUDAKLARI

Rotman'ın gözlerinden Kızıldeniz'de ya da Maine Körfezi'nde edindiği tecrübeleri okumak mümkün. Bunlar arasında biri oldukça komik: ‘‘12 metre derinde karşılaştığınız bir balığın etli dudakları size Julia Roberts'in dudakları gibi gelebiliyor. Ya da balığın en belirgin özelliklerini ortaya çıkarmak istediğiniz bir anda size anlamsız anlamsız bakan bir çift büyük göz ile karşılaşabiliyorsunuz. Bir an için onu izliyorum ama daha sonra kendimi işime veriyorum. Balıklara karşı çoğu zaman saygılı davranmaya çalışıyorum. Hayvan o sırada sakin bir ortamdaysa ya da kendi bölgesini korumaya çalışıyorsa onu yalnız bırakıyor ve oradan uzaklaşıyorum.’’

Jeffrey Rotman'ın fotoğrafları Life Magazine ya da National Geographic gibi dünyaca ünlü dergilerde yayınlanıyor. Yıllarını deniz dibinde geçiren Rotman artık balıkların sessiz dünyasını deşifre edebilir duruma gelmiş. Deniz dibi uçurumlarında renkler, kelimelerin yerini tutuyor. Balıklar değişik mesajlar yollamak için renkleri kullanıyorlar. Renkler, balıkların ruhlarını yansıtıyor.

RENKLERLE KONUŞUYORLAR

Ne okuduğunuz kitaplarda, ne gördüğünüz fotoğraflarda, ne de izlediğiniz belgesellerde balıkların renkli dünyası ile karşılaştığınızda size yardım edecek bilgileri bulamayacaksınız. Çünkü bu dünya kadar renkli ve hayat dolu bir yer daha yok. Değişik oyunların oynandığı bu dünyada balıkların renkleri sadece deniz dibindeki diğer canlılar ile birlikte dekoratif bir ortam yaratmak için oluşturulmamış, bu renkler onların iletişim kurmasını da sağlıyor.

Bu dil en azından ilk karşılaşmanızda size oldukça yabancı gelecektir. Tabii Dali ya da Picasso'nun tablolarından çıkmış gibi görünen bu renklerin nasıl oluştuğu da ayrı bir merak konusu. Deniz canlılarının renkleri göz alıcı. Bunun tek nedeni ise ışığın yansıması. Balıkların vücutları gözle görülebilen güneş ışınının içindeki ışıkları ayrıştırarak emiyor ve yansıtıyor. Ressamların birçoğu tablolarını oluşturmadan önce tualin üzerinde beyaz bir fon oluşturur böylece de canlılık sağlar, bu beyaz fonun üzerine sonradan renkler eklenir. Balıkların vücutları da bu mantığa uygun bir şekilde oluşmuş. Derileri beyaz fon oluşturacak hücre çekirdeklerinden oluşuyor. Bunlar ışığı küçük aynalar gibi yansıtıyor, parlak zeminden yansıyan ışıklar da renklerin oluşmasını sağlıyor.

Renkler kimi zaman savaş çağrısı, kimi zaman sahip oldukları bölgenin egemenliğinin kendisinde olduğunu belirtmek, kimi zaman çiftleşme zamanlarının duyurmak üzere kullanılıyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!