Ruhban zulmünü tanıyalım!

Yaşar NURİ ÖZTÜRK
Haberin Devamı

Son haftalarda yoğun bir biçimde tartışılan ‘‘ana dilde ibadet’’ münasebetiyle, ülkemiz ve insanımız açısından çok hayati bazı gerçekler ortaya çıktı. Bu gerçekleri az-çok bilenler elbette vardı, ama bu kez geniş kitleleri bilgilendirecek gelişmeler oldu. Bunların en önemlisi bence Türkiye'de bir ruhban sınıfının, hatta saltanatının oluşmuş bulunduğunun ve bunun, Türkiye'nin bilimsel, düşünsel, dinsel hatta siyasal ve hukuksal kaderine egemen olma noktasına geldiğinin gün ışığına çıkmasıdır.

Bu satırların yazarı, bu gerçeğin yıllardan beri farkında olanlardan biridir. Çünkü yıllardan beri, amansız ve acımasız bir ruhban-engizisyon zulmünün mağdurudur. Ne acı kaderdir bu! Ülkenin, dinden çoktan istifa etmiş binlerce insanını dinin içine çeken, onları dinle yeniden kucaklaştıran bir adam, dini yaymak ve yüceltmek istediğini iddia edenlerin zulümlerine maruz kalmaktadır. Yalnız bu fenomen bile (bazı yazarlarımız buna Yaşar Nuri fenomeni diyorlar) çok zalim bir engizisyon-ruhban kahrının pençesinde olduğumuzu göstermeye yeter.

Eğer bu ruhban ekiplerin gerçekten ‘‘din ve Allah rızası’’ diye bir kaygıları olsaydı, akıl da din de bilir ki, alkışlayıp övecekleri ilk insan ben olurdum. Ama ruhban saltanatının kaygısı din değil, dini maske yaparak egonun iştahlarına tatmin imkânı hazırlamaktır.

* * *

Olayı, tanrısal gerçeğin zamanüstü kaynağı Kuran'dan belgelemeye geçerken, dinim, ülkem ve insanlık adına bir kez daha tekrarlamak isterim ki, Türkiye'de amansız ve acımasız bir ruhban egemenliği kurulmuş bulunmaktadır ve Türkiye'nin en dikenli acılarının arka planında bu egemenliğin heveslerinin yattığı son olaylarla açıkça anlaşılmıştır.

Nedir ruhbanlık ve nedir ruhban zulmü?

Bugüne değin, açık bir biçimde telaffuz etmediğim (çünkü zulüm biter diye ümitleniyordum) bu kavram, eserlerimde, genellikle ‘‘saltanat dinciliği’’ olarak ifade edilmiştir. Ruhbanlık, Kuran'ın verilerine dayanılarak şöyle tanımlanabilir: Dünyevi menfaat ve hükümranlık elde etmek üzere, dinin mukaddeslerini, politika ve çıkarlara ters düşenleri etkisiz kılmak üzere işletmek ve bunun finansmanını, yine dinin mukaddeslerini kullanarak, o dinin mensuplarına yaptırmak sanatının kurumsallaşmasıdır.

Buna göre, ruhban saltanatı, dine ve müminlere zulüm olduğu kadar, bir insanlık suçudur da... Çünkü bu suç, konuşma ve savunma imkânlarını, ‘‘Allah adına’’ karşısındakine teslim etmiş insanlara kötülük şeklinde işlenir. İnsanlık tarihinin hiçbir barbarlığı, hiçbir terörü, hiçbir dehşeti, ruhbanlık zulmü kadar ağır ve ürpertici olamaz. Bu suç, Mehmet Akif'in ölümsüz ifadesiyle ‘‘Allah ile iskât edilen’’ yani Allah paravan yapılarak susturulan saf ve temiz insanlara karşı işlenmekte ve daha acısı, finansmanı da o mazlumlara yaptırılmaktadır. Yani zulmü işleyenler için ne risk vardır ne de harcama!..

* * *

Şimdi Kuran'a bakalım: Kuran, ruhbanlıkla ilgili tespitlerini ürpertici bir üslupla yapmıştır:

1. Ruhbanlık, Allah tarafından dine konmuş bir kurum ve kavram değildir; onu dine, dini ve Allah'ı temsil iddiasıyla ortaya çıkan ekipler sokmuşlardır. (Hadid suresi, 27)

2. Ruhban ekiplerin büyük çoğunluğu, insanların mallarını, ‘‘sizi Allah'a götüreceğiz!’’ diyerek çeşitli oyun ve manipülasyonlarla tıka basa yerler ve sonunda da kitleleri Allah'tan uzaklaştırırlar. (Tevbe suresi, 34)

3. Ruhban ekipler, günün birinde ‘‘Allah'ın yanına ilave edilen rabler’’ yani yedek ilahlar konumuna getirilir (Tevbe, 31). Cenabı Peygamber bu ‘‘rableştirme’’nin nasıl vücut bulduğunu ifadeye koyarken şöyle buyurmuştur: ‘‘Dini temsil ettiğini söyleyenlerin çirkin gördüğünü haram, sevimli gördüğünü helal ilan etmek, onları rabler haline getirmektir.’’

Muazzez Peygamberimizin bu sözü, ruhban zulmünü tanımada hareket noktasıdır. Ruhban zalimleri, din adına iyi-kötü, siyah-beyaz, cennet-cehennem, helal-haram hükümlerinin kendi ağızlarından çıkan kelimelere bağlı olarak belirlenmesini ‘‘din’’ yaparlar. Bu ruhban dinine karşı çıkış, derece derece, zındıklık veya kâfirlik olarak damgalanır. Araştırma, tartışma, müzakere, kitap, kaynak, insan hakları, değişen şartlar... gibi kavramların ruhban lügatında yeri yoktur. Ya ona teslim olursun, yahut da günün ve menfaatlerin gerektirdiği bir şekil ve tabirle dindışı veya hain ilan edilirsin.

Kuran ve Hz. Muhammed öğretisinin verilerine dayanarak tespit ettiğimiz bu ruhban anlayış ve zulmü, son haftalardaki ‘‘Türkçe ibadet’’ tartışmaları boyunca, ‘‘Ruhbanlığın Ortak Korosu’’ (ROK) tarafından en acımasız şekliyle uygulamaya konmuştur.

Nasıl mı? Açıklayacağız...













Yazarın Tüm Yazıları