Rölatif şişko, göreceli tombul

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Boyum 1.81... Tabii dik durduğum zaman. Yoksa, çocukluğumdan beri omurgama musallat olan hafif eğikliğin üzerine yattığım zaman 1.78'e kadar iniyorum.

Kilom bir gün 79, bir gün 80.

O da günlük durumuma, haleti ruhiyeme ve başka şeylere göre değişiyor.

* * *

Tanıyanlar bana hep kilomun çok iyi olduğunu söyler.

Anlayacağınız çocukluk ve gençlik yıllarımda her gün işittiğim, ‘‘Çok zayıfsın’’ ifadeleri epeydir tedavülden kalktı.

Ama şimdiye kadar bana, ‘‘Şişmansın’’ diyen kimse çıkmadı.

Yok yok bir istisna ile...

Yalçın Doğan zaman zaman, ‘‘Yine domuz gibi oldun’’ diyerek takılırdı.

O da gazeteci olduğu için ‘‘Abartıyor’’ deyip geçerdim.

Yani bütün hayatım boyunca kilomun yerinde olduğu inancı ile yaşadım.

Taa ki, geçen ay Amerika'da check-up'tan geçinceye kadar.

Muayeneden önce kiloma baktılar. O gün yine 80'di.

Sonra doktorum beni karşısına alıp anlatmaya başladı.

O konuştuğu andan itibaren 50 yıllık bir efsanem de sapır sapır dökülmeye başladı.

Gözlerimin içine bakarak aynen şöyle diyordu:

‘‘Şimdi herkes size, kilonuzun çok iyi olduğunu söylüyordur. Klasik ölçülere, elbisenizin içinde duruşunuza bakarak ben de aynı şeyi söyleyebilirim.’’

* * *

Buraya kadar gayet güzel.

Ne var ki hemen ardından, kocaman bir ‘‘Ammaaa...’’ ile başlayan şu sözler:

‘‘Ama, sizin kilo vermeniz lazım.’’

Çünkü...

Evet çünkü, ben üniversiteyi bitirdiğimde 60 kiloluk bir insandım.

Anlayacağınız ince bile değil, çelimsiz, hatta sıska kategorisine giren, hatta biraz da raşitik görünümlü bir gençtim.

Zaten mesele de burada başlıyordu.

Aradan geçen bu yıllar boyunca aynı iskelet ve aynı kalp üzerine 20 kilo daha binmiş.

‘‘Belki şimdi siz normal bir hale geldiniz. Ama o sıskalığa alışmış iskelet ve kalbe bu gövde çok gelebilir.’’

* * *

Şok...

Gerçek bütün açıklığı ile yüzüme vuruluyordu.

Ben artık bir şişkoydum. Buna bilimsel bir ad da bulunabilirdi.

Rölatif şişko, göreceli tombul veya benzer bir şey.

Neye göre rölatif? Kendime, gençliğimdeki sıskalığıma, mazimdeki o çelik çomak sopası halime göre.

Çelimsiz geçmişim benden intikamını alıyordu.

Beni en kritik dönemimde, 50 yaşımda tombul bir istikbal ile karşı karşıya bırakıyordu.

Bir yerlerde duymuştum. ‘‘Mazi içimde bir hicran yarasıdır’’ gibi bir şey.

Belki de buna benzer bir şeydi. Şimdi o kelimeleri, o cümleyi, o harfleri daha iyi sökebiliyorum. Dönüşümde bunu arkadaşlarıma anlattım.

‘‘Ben rölatif bir şişko, göreceli bir tombulmuşum’’ dedim.

Doktorum haklı çıktı. Rakibim olduğu için hep benim kötülüğümü isteyen Yalçın Doğan dışında kimse bu sözleri ciddiye almadı.

O ise, her zamanki gibi, ‘‘Yine domuz gibi oldun’’ demeye devam etti.

İçimizde Amerikalı doktorları anlayan tek insan o çıktı.

Sonra geçen gün bir Amerikan gazetesinde o meşum makaleyi okudum. (Bkz. Hürriyet, 5 Haziran 1998). ‘‘Amerikalılar, şişmanlığın ölçüsünü değiştiriyorlar.’’

Hemen umutlanmayın. Çıtayı yükseltmiyorlar, tam aksine indiriyorlar.

Amerika'nın neredeyse yarısı bir gecede şişko kategorisine girdi.

Her iki Amerikalıdan biri, sabah kalktığında, benim gibi kendisini rölatif şişkolar kategorisinde buldu.

Tombulluğun yeni parametreleri yaratıldı.

Artık tığ gibi insanlar bile şişkolar klasmanında yer alabilir.

Anlayacağınız, jilet gibi olmanın ölçüsü, tığ gibi olmanın raconu, fit olmanın tarifi değişiyor.

Zayıflık bir avuç azınlığın imtiyazı haline geliyor.

Evet 20'nci Yüzyıl sonunda yaşadığımız en büyük şoklardan biri bu olabilir.

Siz de kendi kendinize sorun:

‘‘Yoksa ben bir şişko muyum neyim?..’’













Yazarın Tüm Yazıları