Prenses Dayana sanayii

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Birkaç gündür Londra'dayım. Pazar sabahı, mahmur gözlerle, otel odasının kapısının altından atılan Times Gazetesi'ne bir nazar attım. Birincide ‘‘Dodi Fayed öldü, Prenses Diana (okunuşu Dayana) ağır yaralı’’ diye sonradan sayfaya girdiği belli olan bir flaş haber vardı. Biraz sonra TV'yi açtım. Kazada ağır yaralanan Diana da ölmüştü. Tüm pazar gününü, biraz da eşimin zoruyla, bu olayı yaşayarak geçirdim. Prenses Diana'nın ölümüyle adeta şoka giren bir İngiliz milletini gördüm. Buckingham Sarayı'nın bahçe kapısında biriken insanlarla beraber oldum. Dodi Fayed'in babasına ait olan Harrold's Mağazası'nın önüne kadar yürüdük. Oradaki küçük kalabalığı gördüm. Kapıya bırakılan çiçekleri seyredip mektupları okudum. Sonra Kensington Sarayı'na gittik. Prenseslerini kaybeden insanların yüreklerini dağlayan acının yüzlerine yansıyan ifadesine şahit oldum. Başlangıçta, sarkastik (alaycı, küçümseyen) bir tavırla yaklaştığım ‘‘Prensesin ölümü’’ olayının, aslında toplum hayatı açısından çok önemli olduğu kanaatine vardım. Hadisenin, sosyo-psişik kökenlerini gitgide daha fazla idrak ettim. Prenses Diana'nın son on yıl içinde, dünyada en fazla resmi basılan kişi olduğunu yeni öğrenmeme rağmen, konunun, basın tarafından yapay bir şekilde şişirilip, istismar edilen bir ‘‘Prenses Diana Sanayii’’ olmaktan çok ötedeki anlamını kavradım. İngiltere niçin yastaydı anladım.

***

Kamuoyunu işgal eden her büyük (buradaki büyüklüğün ölçüsü, halkın ilgisidir) olaydan sonra, çeşitli kişiler, çeşitli şeyler söyler veya yazar. Yazılanların ve söylenenlerin hemen hepsi, yazarın veya konuşmacının çok önceden oluşturduğu ‘‘önyargıları’’nı bu olay vesilesiyle ‘‘tekrar’’ etmesinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla, bunları okuyup dinleyerek, olayın gerçek yüzünü görmek mümkün değildir.

***

İngiliz halkı için Prenses Diana neydi? Niçin o resmi bir ‘‘ikon’’ (kutsal tasvir) olmuştu? Neden İngiliz Başbakanı ona ‘‘halkın prensesi’’ demiş ve nasıl olup da bu sıfat şak diye yerine oturmuştu? Halk, bu ölümle ne kaybetmişti?

Anladığım şudur: Diana, halkın, yani toplum içinde bir ayrıcalığı olmayanların ‘‘sahip olduğu’’ ayrıcalıklı bir ‘‘üst kimlik’’ idi. O, adına ‘‘hayatım’’ denilen filmin kahramanıydı. Hayat filminin mütevazı oyuncuları, onun şahsında ‘‘kahraman’’laşıyordu. Hayattan daha fazla zevk alıyor, kendilerini daha yüce hissediyordu. Diana, sıradan insanın mutluluk kaynağıydı. Kusuru olsa da halk onu, ancak kendini yargıladığı kadar yargılıyor; yani sonunda affediyordu. Çünkü o, onlardı. Onların malı olmuştu. Onun şahsında herkes biraz prenses oluyordu. Aç zenci çocuğu okşayan, AIDS'li hastaya dokunan, her yıl binlerce masum insanın sakat kalmasına sebep olan kara mayınlarını temizleme kampanyasına katılan Diana, orada onları temsil ediyordu. O, devleti değil, halkını temsil eden İngiliz büyükelçisiydi. O, elde ettiği her onuru, her mutluluğu halkla paylaşıyordu. Halkın, Diana'nın ölümüne duyduğu acı, hissi değil rasyoneldi. Kaybeden, ölen Diana değil, onunla bütünleşip onu sevenlerdi.

Son Söz: Halkın kahramana ihtiyacı, kahramanın halka ihtiyacından büyüktür.

Yazarın Tüm Yazıları