Popvirüs...Türkü, türkü gibi olmalı

Güncelleme Tarihi:

Popvirüs...Türkü, türkü gibi olmalı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 31, 1997 00:00

Lale Barçın İMER
Haberin Devamı

Ben türküyü, ama türkü gibi olduğunda... Yani ‘‘türkü’’ gibi yorumlandığında, türkü gibi sunulduğunda... Art niyetsiz söylendiğinde... Barışı, kardeşliği ve aşkı anlattığında... Siyasi mesaj vermediğinde... Zayıf enstrümanlar eşliğinde okunmadığında... Ya da çok fazla enstrümanlar arasında boğulmadığında... Fantezi ya da arabesk olarak adlandırılan ‘‘o şeyin’’ etkisinde kalmadığında... İçten, yürekli söylendiğinde severim... Sanırım sizler de...

Ama son yıllarda türkünün yukarıda belirttiğim özellikleri giderek tükeniyor. Yoo... Suç türkülerin değil, onları sunanların. İşte bu ‘‘Türkü sunucularına’’ şöyle bir baktığımızda üçe ayrıldıklarını görüyoruz: Bir bölümü siyasi amaçlarla türkü çığırmakta, bir bölümü de asla inandırıcı olmayan ‘‘çok sesli’’, ‘‘çok fantezi’’, ‘‘çok arabesk’’ üçlüsünden oluşan bataklığa saplanmakta.

Bu ikinci guruba öyle kızıyorum ki... Yaptıkları şeyi ve güttükleri ticari politikayı ‘‘türküyü geniş kitlelere sevdirmek’’ kılıfına sokmaları yok mu beni deli ediyorlar.

Üçüncü gurupta ise ‘‘türkü sanatının’’ gerçek savaşçıları var, ama ne yazık ki seslerini diğer iki guruptaki sayısal çoğunluk nedeniyle gerektiği gibi duyuramıyorlar.

Çoğunluk, ne Arif Sağ ustanın ulusal ya da uluslararası başarılarını görebiliyor, sayabiliyor, ne Yavuz Top gibi bir ustanın varlığıyla gurur duyabiliyor. Ne de bir Ümit Tokcan'ın o kusursuz yorumundan yararlanabiliyor, ne Erkan Oğur türkü söylediğinde duygu seline kapılabiliyor. Bu ustaların arkasından gelen bir iki umut veren isimden fazlasının olmaması da öyle acı ki...

Kubat’ın ince çizgisi

Yukarıdaki yazıyı orada noktalayamazdım, çünkü bu, Kubat'a haksızlık olurdu. Bu genç, kendi adını taşıyan ilk albümüyle müzik dünyasına kendini hemen kabul ettirmişti ama yaşıtlarının çoğu gibi ‘‘pop’’ söylemiyordu. Kubat ‘‘türkü’’ye gönül vermişti ve onları deforme etmeden ‘‘kendince’’ ve bence mükemmel bir biçimde yorumluyordu...

Zaten bu yüzdendir ki hemen her kesimden takdir topluyordu. Sanıyorum Kubat'ın en önemli özelliği sesiydi. Güçlü gırtlağıyla, doğru ve içten yorumuyla daha müzik hayatının başında yaşıtlarından ayrı bir kefeye oturmuştu. Öğrenme isteği pek güçlü olan bu yeteneğin ikinci albümü ‘‘Bugün’’ piyasaya çıktı ya, hemen edindim ve işte yorumum:

Alt yapı biraz ‘‘tavizkar’’ yani ilkinden biraz daha ‘‘pop’’ görünse de ‘‘türkülere tutkun’’ Kubat... Yine çok içten ve çok güçlü yorumluyor türküleri. Albümde ‘‘türkünün’’ gereksinimleri ile ‘‘batı motifleri’’ çok iyi ayarlanmış, çok iyi kurgulanmış...

Zıt kutupları ince bir çizgide buluşturanları kutluyorum. Yani albümün yönetmeni İsmail Derker'i ve Çetin Akdeniz, Güray Hafiftaş, Ercan Irmak, Erkan Oğur, İsmail Soyberk, Cem Aksel, Erdinç Şenyaylar gibi müzisyenleri.

Kubat'ın yine başarılı bulduğum albümünde beni en çok etkileyen ‘‘türküler’’ Bugün, Kızılırmak Ağıtı, Dilber, Ustalar ve Bora Ayanoğlu'nun Yunus'u ile Sezen Aksu'nun Yas'ı oldu. Evet, Kubat çok ama çok doğru bir yolda... Umarım hep bu doğrultuda gider...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!