GeriSeyahat Pisa ve kulesi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Pisa ve kulesi

Pisa ve kulesi

Kulesiyle ünlü bu kentte görülecek başka yerler de var aslında. Ama yana eğilmiş, az sonra yıkılacakmış izlenimi veren kuleyi teğet geçmek de olmaz. Gerçekten çok çarpıcı...

Yerçekimine böyle meydan okuyuşunu dikeyliğindeki aksaklıktan alan bir yapı... Tam 3 metre 99 santim kaykılmış durumda. Hangi yöne doğru kaykıldığına gelince, bu biraz da, yuvarlak olduğu için, nereden baktığınıza bağlı.

Pisa Kulesi, ‘Mucizeler Alanı’ndaki anıtsal mezarlık, devasa vaftizhane ve mermer katedralden ibaret külliyenin çan kulesi olarak inşa edilmiş. Ama ana yapıdan, yani katedralden az uzağa, bağımsız şekilde dikilmiş. Mimari özelliği de bu konumundan kaynaklanıyor. Katedralin kat kat mermer sütunlarla yükselen, bronz kapıları kabartmalarla süslü ön cephesine değil de, tuhaf bir biçimde arkasına bakıyor ve günümüzde tüm önlemlerin alınmış olmasına rağmen, yine de yıkılacakmış gibi duruyor. Çepeçevre sütunları, cehennem zebanilerini tasvir eden kabartmaları ve yedi katıyla, az sonra yer ile yeksan olacakmış izlenimi veriyor.

293 basamağı çıkmayı göze alamadığımdan kuleye aşağıdan bakmakla yetindim. Çıksaydım tepeden denizi görebilirdim. Belki denizi görürdüm ama inmem kolay olmazdı.

Bakışlarımı kulenin dibinden yukarıya kaldırmadan önce mermer kabartmalara dokunuyorum. Gemiler mayıs güneşinde ısınmış, artık bir liman olmayan kentten engine yelken açmak üzere. Onlar gitsin ama kule yerinde kalsın, yıkılmasın diye ellerimle tutmaya çalışıyorum. Sonra katedrale doğru yürüyorum.

Pisa ve kulesi

Pisa Kulesi, anıtsal mezarlık, devasa vaftizhane ve mermer katedralden ibaret külliyenin çan kulesi olarak inşa edilmiş ama katedralden bağımsız şekilde dikilmiş. Kule, tüm önlemlerin alınmış olmasına rağmen, yine de yıkılacakmış gibi duruyor. Çepeçevre sütunları, cehennem zebanilerini tasvir eden kabartmaları ve yedi katıyla, az sonra yer ile yeksan olacakmış izlenimi veriyor.

İSA'NIN ÇİLESİ OLMUŞ UMUDUN KENDİSİ

İçeriye girdiğimde orta yerde, yekpare taş sütunların arasında tavandan sarkan bir avizeyle karşılaşıyorum. Galileo’nun lambası bu olmalı. Solda, Giovanni Pisano’nun aslan heykellerinin sırtına yüklediği, tam 300 heykelcikten oluşan ünlü yapıtı var. İsa’nın hayatını ve çilesini anlatan bu kompozisyonda ağır basan izlek kıyamet... Çoluk çocuğuna sarılan analar mı ararsın, sevap işleyenleri günahkârlardan ayıran İsa’dan medet umanlar mı, hepsi orada. Develer, eşekler, bizim sarıklılar da var. Galileo yıllar önce buraya geldiğinde, Pisano’nun hünerinden yağ kandilleriyle aydınlanan avizeye kaydırmıştı bakışlarını. Ve bir sarkaç gibi boşlukta gidip gelen ışıkların hareketini izlemeye koyulmuştu. Her gidiş gelişte eşit birimlere bölünüyordu zaman. Ve yaşlı bilgin gök cisimlerini izlemek için yaptığı teleskoptan sonra zamanı da ölçmeyi tasarlıyor, dışarıdaki kuleden aşağıya bıraktığı ağırlıkların düşmesiyle yerçekimi kurallarını keşfediyordu. Kopernik’in kuramından hareketle Dünya’nın sanıldığı gibi düz olmadığını, hem kendi çevresinde hem de Güneş’in çevresinde döndüğünü kanıtladığında başına gelmeyen kalmayacak, savından vazgeçene dek Engizisyon tarafından hapsedilecekti.

Bilmem bir daha yolum düşer mi buraya? Eğer düşerse, bu kez kuleye çıkmayı göze alır mıyım? Piazza Navona’yı anlatırken, edebiyatımızda ilk defa bu alana Tezer Özlü’nün dikkat çektiğini de yazmıştım. Pisa izlenimlerimi de ağabeyi Demir Özlü’nün ‘Kule’ adlı öyküsünden bir alıntıyla noktalayayım:

“Kule, bir-başına, en yüksek kule, başını döndürecek senin. Senin içinde taşıdığın kule o, hatta biricik kulen, senin kulen, senin öznelliğinin kulesi o, içinin boşluğunu, bilincinin bu değin yükseklerde uçmasını sağlayan biricik şey”.

KALABALIKTAN UZAK SANAT

Arno’nun sol yakasında, 15’inci yüzyıldan kalma yapının içinde hâlâ hizmet veren belediyenin yanındaki sokağa girip biraz yürüyünce küçük bir alana varıyorum: Piazza del Carmine. Küçük kilisenin yanındaki kahveye oturunca, alanın orta yerine dikilmiş heykeli fark ediyorum. Giovanni Pisano’nun, babası Nicolo’yu da aşan deha ve yeteneğiyle yarattığı, az önce katedralde gördüğüm işleri düşüyor aklıma. Sanatçının alçakgönüllü boyutlardaki heykelinin turist kalabalığından uzak, kentin bu kuytu alanına dikilmiş olması hoşuma gidiyor. Pisano, Giordano Bruno’nun Roma’daki heykeline benziyor biraz. Üzerinde pelerin, başında külah var.

BİR ZAMANLAR YILDIZDI

İtalyan kentlerinin pek çoğu gibi Pisa’nın içinden de, akışı yavaş, yazın suyu azalan ama kışın kükreyip coşan bir ırmak geçiyor. Kentin tarihi epey eskilere, Romalılardan önce burayı mesken tutmuş Etrüsklere dek gidiyor. O zamandan bu yana, özellikle de 12’nci yüzyılda, diğer İtalyan şehir devletleri gibi gücünü Akdeniz coğrafyasına yaymış Pisa, Civitavecchia’dan Portovenere’ye, Palermo’ya, hatta İskenderiye ve İstanbul’a dek koloniler kurmuş. Ne var ki çok sürmemiş bu parlak dönem, 15’inci yüzyılda Floransa’nın yönetimi altına girmiş, bir daha da iflah olmamış. Bugün de, ünlü kulesine ve övünç kaynağı Galileo’suna rağmen, biraz kıyıda kaldığını, taşralılıktan bir türlü kurtulamadığını söyleyebiliriz.

Pisa ve kulesi

Pisa’da mutlaka kulenin önünde fotoğraf çektirmeniz gerekiyor ama bu arada bir el hareketi yapmanız da şart. Sağ ayağınızı öne atarak, kollarınızı uzatıp kuleyi tutar gibi yapmalısınız ki, fotoğrafta Pisa Kulesi’nin yıkılmasına sizin bu hareketinizin engel olduğu görülsün.

False