Patti ve konser kıroları

Beyoğlu Büyükparmakkapı Sokak’ta hızlı adımlarla yürüyorum.

Klasik ramazan tenhalığı var Beyoğlu’nda.

Mojo’nun az ilerisinde kılık kıyafet bakımından gayet punk üç genç sokak ortasında tartışmakta.

Punk kızımız uzun boylu çocuğa "Abi inanmıyorum senin eski sevgilim olduğuna ya! Karılara bakıyor manyak; maganda mısın ooooolum sen?.." diye bağırıyor.

Mor saçlı ve burnunu Bienal’den araklamış gibi duran kız (O kadar ıvır zıvır takmış ki; enstalasyon gibi burundu!) uzun boylu çocuğu fırçalarken, kısa boylu ve olayla ilgisi meçhul üçüncü punk da pilav yemekte ve "litrelik bira" içmekte.

"En azından göbekli olanın tavrını punk olarak değerlendirebiliriz" diyerek yanlarından geçip İstiklal Caddesi’ne kavuştum.

Hedefim, Patti Smith Band konseri için Babylon’a ulaşmak.

Neredeyse Babylon sezonu açmadan oradaydım. İçeriye girip Gökhan Akçura’yı görünce içimden "Hay bin kunduz!" dedim ve devam ettim "Kimse onu geçemeyecek..."

Gökhan’la Açık Radyo’daki programıyla ilgili laflarken Baba Zula’dan Murat Ertel geldi.

Yıllardır ne yaptıysa takip etmeye çalıştığım biri Murat Ertel.

Patti Smith’in Babylon’daki ikinci gecesinde sahneye çıkacağını ve Nirvana’nın "Smells Like Teen Spirit"ini beraber söyleyeceklerini öğrendim ve çok mutlu oldum...

Ancak Babylon bütün bu olumlu gelişmelere rağmen yeni yeni dolmakta. Düşünün ne kadar erkenciyim.

Ben de n’apim, gittim barın köşesindeki direkle bütünleşecek şekilde kamufle oldum. Amacım yarım saat sonra filan "Aaa ben de şimdi geldim" diyene kadar saklanmak...

Tavana filan bakıp vakit geçirirken Babylon’un yeni kolonları dikkatimi çekti.

Duyduğum kadarıyla kolonların değeri, Babylon ilk açıldığındaki ses sisteminin maliyetine denkmiş.

Hayranlık uyandırıcı kolonlar gerçekten de.

*

Arkadaşlarım geldi, "Konserde sigara içmek yasak" uygulaması herkes tarafından olumlu bulundu, bu arada tiryakiler ekleme metoduna geçti, insanlar konserle alakalarına göre salona yerleşmeye başladılar.

Patti’ye dokunabilmek hayaliyle ön sıraya yerleşenler cep telefonuyla hatıra fotoğrafı bile çektiler.

Benim gibi sırtını bara yaslayıp, Patti’yi ikinci kez İstanbul’da dinlemenin tadını çıkarmak isteyenler de daha arka saflarda yer aldı.

Patti Smith Band; Lenny Kaye, Jay Dee Daugherty, Tony Shanahan, Jackson Smith’ten oluşan kadrosuyla sahneye çıkıyor.

Patti gülümsüyor.

O kadar güzel ki, saydam sanki.

İlk şarkı "hayatımı değiştiren albümler" arasında yer alan "Horses"tan "Redondo Beach..."

Keyfim gayet uzaklarda bir yerden yerine gelmek üzereyken, barın çevresindekilerin ne kadar çok konuştuklarına takılıyorum.

"İlk şarkı, toparlanırlar. Bilete 70 YTL ödemişler, herhalde manikürcüde konuşacaklarını burada konuşmak için vermediler o kadar parayı" diyorum.

Fakat pek susmak niyetinde değiller.

*

Rock konserinde dikil dur, kimseyle de konuşma diye bir şey yok.

Fakat burası samimi bir mekan, sahnede dinlemek için ölüp bittiğim insanlardan biri var ve ona saygı gösterilmesini istiyorum.

Coşmuş seyircilerden biri Allen Ginsberg uzatıyor "Oku!" diye. Patti sıkı bir espri eşliğinde kitabı ceketinin cebine koyuyor.

Ceketi var Patti’nin. Ama ceket The Rolling Stones’un "Gimme Shelter"ını söylerken çıkıyor: "Savaş... Çocuklar... Bir kurşun atımı ötede!"

Patti’nin ayinsel performansı sırasında bar civarı insanlarının gürültüsü, içimdeki asabi insanda dışarı çıkıp ortama müdahale etme isteği yaratıyor.

Yapmak istediğim en son şey arıza çıkarmak. Biraz yer değiştirmek istiyorum ama hem Babylon dolu hem de herkes konser pozisyonunu almış, kimseyi rahatsız etmek istemem.

Son olarak "Ay şu İstinye’de açılan yere bakmak istiyorum ben, gitsek ya kızıaaaaaıım"ı duyunca Patti’ye uzaktan bir öpücük yolladım ve "Yarın uğramaya çalışacağım, yoksa da plaklar aracılığıyla görüşmeyi sürdürürüz" diyerek konserin sonunu tamamlayamadan çıktım.

Konser kırolarından hiç hoşlanmıyorum!..
Yazarın Tüm Yazıları