Paşalar

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Anayasaca güvence altına alınan ‘‘devrim yasaları''ndan biri ‘‘efendi'' ve ‘‘paşa'' unvanlarının kullanılmasını yasaklamıştır; ama hepimiz biliriz ki, unvan olmanın dışında ‘‘efendilik'' ve ‘‘paşalık'' denen nitelikler de vardır.

‘‘Efendi adam'' yahut ‘‘paşa oğlum'' dediğimizde, unvanları değil, o nitelikleri kastederiz.

Generallik, eski ‘‘paşa'' unvanının ancak bir bölümünü, asker paşalığı kapsar. Osmanlı döneminde, askerlik dışında, çoğu zaman doğru dürüst hak edilip edilmediği bile bilinmeden, padişah tarafından ihsan edilmiş sivil paşalıklar da vardı.

Cumhuriyet döneminde, yasanın yasağına karşın, general ya da amiraller için ‘‘paşa'' denmeye devam edilmesi, belki de, asker kesimindeki paşalığın o söze halk dilinde kazandırılan anlama uygun düşüşünden ileri gelmektedir.

Unvan olmaktan daha çok, niteliklilik, yani ‘‘kalite'' anlatan bir sıfat.

Üstelik, ihsanla değil, özveriyle, çalışmayla, disiplinle kazanılmış.

Ama, şimdiye kadar gelip geçmiş komuta kademelerinden pek azı önümüzdeki 30 Ağustos'ta emekliye ayrılacak olanlar kadar ‘‘paşa'' sözünün bu anlamına hak kazanmıştır.

Başta dört kuvvet komutanı olmak üzere, hepsi ‘‘paşaca'' görev gördüler, ‘‘paşaca'' gidiyorlar.

Sessiz, iddiasız, usulca.

Tartışmasız, tereddütsüz, tezvirsiz.

Oysa, cumhuriyetin belki de en kritik, en tehlikeli döneminde, bir uçurum kenarından döndüğü aylarda görev yapmışlardı ve şimdi, sanki uçurumun kenarından döndüren onlar değilmiş gibi, büyük alçakgönüllülükle ayrılıyorlar.

Oysa, daha birkaç hafta öncesine kadar, ‘‘Acaba darbe yaparlar mı? Yapacaklarsa, ne zaman, nasıl?'' sorularının merkezinde onlar vardı.

Ama, cumhuriyet için tasalanan halk yığınlarını, düşünen ve endişeye düşen insanların desteğini ustaca arkalarına alarak, rejimin temel niteliğini bozmadan, kırıp dökmeden, kimsenin burnunu kanatmadan o büyük dönüşün başarılmasında başrolü oynadılar.

Kurmay hesaplılığıyla.

Ellerindeki gücü gereksiz yerde, gereksiz biçimde harcamadan.

Hatta, tam tersine, o gücün yalnız özgürlüğe ve aydınlığa hizmet için var olduğunu göstererek.

Daha önemlisi, gidişleri bir boşluk bırakarak da olmuyor.

Ayrıldıkları yerde, yine başında bulundukları kuruluşların ortak aklıyla oluşturdukları ve ‘‘konsept'' adını verdikleri bir ‘‘cumhuriyeti koruma'' kavramı var. Yerlerine gelecek olanlar, oluşumuna kendilerinin de katıldıkları bu anlayışı sürdürmek, devrimci cumhuriyete sahip çıkmak ve onu daha da ilerletmek için aynı görev duygusuyla işe sarılacaklar.

Bu, belki ilk bakışta kolayca farkına varılmayan, ama değeri zaman geçtikçe anlaşılacak bir özellik.

Giden paşalar, ordunun gelip geçici kişisel heveslerle ya da iyi kotarılmamış ‘‘harika düşünceler''le değil, ölçülüp biçilen ve sonra sağlam temellere oturtulan kavramlarla yönetildiğini göstermiş olarak gidiyorlar.

Bundan daha paşaca bir çekiliş olabilir mi?

Yazarın Tüm Yazıları